2020 Mayıs
13. Bölüm
Feray'dan
Gözlerimi açtığımda vaktin henüz sabahın körü olduğunu anlamamla dudaklarımı büzüp tekrardan göz kapaklarımı zor da olsa yumdum. Uyuyamıyordum. İçimde ukte kalan adamın gidişinden sonra bir gün bile doya doya uyuyamamıştım. Ne zaman gözlerimi kapatsam ışıl ışıl olmuş gözleri ile gözlerime bakan Cenk'in suratı gitmiyordu gözümün önünden. Ne zaman kendimi akışına bırakacak olsam hayatın, çıplak belime değen parmakları aynı yerlere dokunuyormuşçasına karıncalanıyordu. Aradan tam iki koca hafta geçmesine rağmen ne öfkem diniyordu. Nede lanet olasıca özlemim. İnsan bir kaç kez içine çekebildiği kokuyu böylesine arar mıydı etrafında. Peki ya sevgiyle bakan gözleri nasıl da kandırmıştı beni. Resmen benimle dalga geçmişti. Duygularımı da giderken yanında götürseydi ya o zaman. Bu kadar acıtmazdı belki o zaman. O mesajdan sonra ne ben onu arayıp karşısına çıkmıştım ne o böyle bir girişimde bulunmuştu. Bir hafta kadar bir kez bile karşıma çıkmadan itina ile kaçmıştı benden. Ben de ondan. Sonra ben sormasamda aramızda olanları fark eden Fisun teyze çaktırmamaya çalışarak göreve gittiğini söylemişti. Ben ise dilimin ucuyla gözüksede en içten hislerimle "sağ salim gelir inşallah." demekten başka bir çare görememiştim gidişinde, düşünmekten sabah sabah başıma ağrılar girince gözlerimi tekrardan açıp yatakta doğruldum. Annemler vizelerim olduğu için canımın sıkkın olduğunu düşündüklerini belli etmişlerdi. Bende sınavlarımın arkasına sığınıp hiç gelmeyen birinin gidişine nasıl alışılır aynı zaman da onu çözmeye çalışıyordum. Bir türlü yolunu bulamadığım alışma sürecimde tabiri caizse ot gibi yaşamak artık canımı yakmaktan çok sıkıyordu. Nazlı'ya anlatmıştım bütün olanları ağzı bir karış açık dinlemiş sonra da "Aman boşver kendi kaybeder. Elini sallasan ellisi ben anlamıştım onda bir nane olduğunu."diye zırvalamıştı. Kemal' e anlattığımda " mutlaka bir açıklaması olmalı baban ters bir şey falan söylemiştir. Ya da ne bileyim adam durduk yere neden böyle yapsın. "diye teselli girişimin de bulundu. En son Batu ile konuştuğumda "senden vazgeçen biri için üzülmeye değmez." deyip kestirip attı. Anlayacağınız terzi kendi söküğünü dikemez hesabı arkadaşlarımın benden aşağı kalır yanları yoktu.
Ayaklarımı sarkıttığım yatağıma son kez bakıp kendimi odamdan dışarı attım. Salonunun orta yerinde malum kişi ile uyuduğumuz koltuğa boş boş bakıp banyoya girdim. Solgun yüzüme biraz can gelmesi ümidi ile musluğu açıp avuçlarımı soğuk suyla doldurup yüzümü defalarca yıkadım. Suyu kapatıp gözlerimi yumup açtıktan sonra hazırlanmak üzere odama döndüm. Bu kadarı yeterdi. Adam beni üç çocukla ortada bırakıp gitmiş gibi tribe girmenin kimseye faydası olmuyordu. Elbise dolabımı açıp elimi düzenle dizdiğim kıyafetlerimin üzerinde gezdirdim. Sonra intizamlı bir şekilde astığım elbiselerimin içinde ki üzerinde siyah çiçekleri olan beyaz elbiseyi alıp askısından çıkardım. Tam ruh halimi yansıtan bir elbiseydi. Beyaz görünüyordu ama içi karanlık papatyalarla doluydu. Üzerimi değiştirip ayağıma beyaz spor ayakkabılarımı alarak son kez aynaya baktım. Parlak uzun saçlarımı at kuyruğu yapıp sade bir makyajla tamamlamıştım. Eteğe baktığım da biraz kısa bulsamda kendi kendime omuz silktim. Elimde ayakkabılar ve çantamla evden çıkıp bir kaç adım atmıştım ki yolun karşısında duran arabayla adımlarımı yere sabitledim. Korkarak başımı kaldırıp baktığımda Cenk aynı anda kapısını tuttuğu arabadan bakışlarını alıp benim burada olduğumu biliyormuş gibi bakışlarını gözlerime dikti. Bir kaç adım atıp aracın bagaj kısmını açarken halen gözleri üzerimdeydi. Üzerinde ki üniformaya bakıp yutkundum. Bir adama askeri üniforma bu kadar mı yakışırdı. Başında ki gözlükten ayağında ki postallara kadar yıkılmaz bir dağ gibi karşımda dimdik duruyordu. Bakışlarımı kaçırıp başımı önüme eğerek yürümeye başladım. Daha fazla burada durup ciğerci kedileri gibi onu süzecek ne halim ne istediğim vardı. Seri olmaya çalışırken zaten kısa olan eteğim hafif esinti ile uçuşuyor ama ben ona bile aldırmadan sadece buradan onun çekim alanından uzaklaşmak istiyordum.
Daha sokağın başına gelemeden yanımda duran arabanın fren sesiyle irkildim. Dönüp sinirle baktığım da Cenk kaşlarını çatmış arabadan iniyordu. Arkamı dönüp ilerlemeye başladığım zaman kolumdan tutması ile dengemi kaybedip savruldum. Ama bu yaşadıklarımdan sonra ona asla güvenemeyeceğim için dengemi sağlayarak kollarından çıktım. Kokusu yine benliğimi ele geçirirken başımı silkip büyüsünden çıkmaya çalıştım. "Ben bırakacağım seni. Konuşmamız lazım." diyerek arabayı işaret etti. Gerçekten mi? Gerçekten bunları söylemek için mi beni sokağın ortasında alıkoymuştu. Oysa küçücük bir açıklama bazı şeyleri değiştirmeye yetebilirdi. "İstemiyorum." dedikten sonra tekrar yürümeye başladım. Sabahın erken saatleri de olsa etrafta işe, okula gidenler olabilirdi. O pes etmemiş olacak ki bir hamlede kucağına çekildim. Havaya kalkan bedenimle ellerim eteğimi buldu. "Ne yaptığını sanıyorsun sen. Aptal." diye sesimi yükselttim. Kendisi kaşınmıştı. Ben de itina ile kaşıyacaktım. Kin tutan bir insan değildim ama ilk kinim bu adama tutulmuştu bir kere ve ilklerin günahı olmazdı.
Beni arabaya bindirip üzerime eğildi. "Ne dedin sen?" diye burnumun ucundan konuşması ile gıdıklanan burnumu es geçerek "Aptalsın diyorum. Yalancı, sahtekar, başkarının duyguları ile oynayacak kadar da aşağ-" diyemeden sert parmakları dudaklarımı buldu. "Şş pişman olacağın şeyler söyleme güzelim." diyerek iki hafta önce çekip giden o değilmiş gibi davrandı. Aldığım nefes genzime takılınca öksürmek zorunda kaldım. Torpidodan çıkardığı cam şişede ki suyun kapağını açıp dudaklarıma dayadı. Denize düşen yılana sarılırmış diyerek bir kaç yudum aldım. Yılan da onu boğarmış diye de içimden söylendim. Şu an bu yakınlığı davranışları sahte miydi? Yine canı sıkılmış ve benimle eğlenmeye mi gelmişti. Nasıl bu kadar iyi rol yaptığını düşünürken mesleği gereği bunun eğitimini alabilmiş olacağı geldi aklıma. Başımı diğer tarafa çevirip dolan gözlerimi görmemesi için öylece durdum. Benden uzaklaşıp kapımı sakince kapattı. Kendi tarafına geçip arabayı çalıştırdığında yeni yeni çıkan sakallarına göz ucuyla bakıp başımı bu sefer de diğer tarafıma çevirdim. Sıcacık eli benim kansızlıktan daima soğuk olan elime temas edince irkildim. Elimi hırsla çekip bir şey söylemeden koltukta iyice kayıp kapıya dayandım. "Oradan bakılınca saf salak bir şeye mi benziyorum." diye yüksek sesle konuştum. Dudakları yolun başından beri ilk kez kıvrıldı. Hırsımı alamayıp kaşlarımı çatarak "pişkinliğin de bu kadarı bir de utanmadan gülüyor musun?" diye tekrar bağırdım. Gülümsemesi silinirken arabayı ani bir frenle durdurdu. Dengesiz halleri artarken şimdi ki hamlesini kestirmek oldukça zordu.
"Feray." diyen sesi aç susuz kaldığım mahşer kalabalığından beni çekip çıkarmak ister gibi istekli çıkmıştı.
"Kapat çeneni." diye yeniden sinirle bağırdım. Ağzından çıkan her bir harfe içimin dolup taşması sinirlerimi alt üst ediyordu.
"Senin ben ağzının ayarını." diye benim kadar olmasa da o da sesini yükseltti. "Asıl ben senin ayarını." deyip yurkundum. Eli çıplak kalan bacağımın üzerine gelip "bu ne lan?" diye yine sesini yükseltti. Ama benim de sabrım buraya kadardı artık. Sabrediyor halim buydu. "Sanane lan." diye bağırdım. Aynı zaman da bacağımda duran eline bir tane vurup ittirdim. Biz de bilirdik böyle hareketleri ama hanım efendilik çizgimizi aşmamak için sessiz kalıyorduk Cenk efendi. Madem sen çizgini bozuyorsun benden günah gider.
"Feray yavrum sakin ol." diye geri çekildi.
"Olmuyorum ne olacak? İki haftadır ne olup ne olmadığımı merak ettin mi de şimdi bana ahkam kesiyorsun." diye kollarımı birbirine bağladım.
Koltuğuna başını dayayıp "Haklısın." diyerek arabayı tekrar çalıştırdı.
"Haklıyım tabi. Sen sen beni ne hale getirdiğinin farkında mısın?" diye yüksek perdeden konuşmaya devam ettim.
"Bu kadar önemsendiğimi bilmiyordum." diye mırıldandı. Sahi bin kez kendime bunu söylemiştim. Eğer karşına çıkarsa önemseme! Şimdi ne yapıyordum. Adama hesap soruyordum. Peki o ne yapıyordu? Hiç bir şey olmamış gibi davranarak ne yapıyordu?
*
Cenk'le o gün bir kelime daha bir şey konuşmamıştık. Israrla arayan Selim'in telefonunu açarak yanından uzaklaşıp okula girmiştim. Ardımda yumruklarını sıkmış ateş saçan gözlerle etrafa bakan bir adet Cenk bırakarak.
-Bölüm Sonu-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bıçak Kesiği
Novela Juvenil"Cenk" "Söyle ay yüzlüm." "Şöyle şeyler söylemesen." "Nasıl şeyler güzelim?" Derken can alıcı muzip gülümsemesi yüzünde aydınlandı genç adamın. Ellerini yüzüne kapatıp sakinliğini korumaya çalıştı genç kadın. Zira birazdan dayanamayıp kendini bu gı...