20.Bölüm | Anlam

1.3K 133 185
                                    

Bölüm Şarkısı: Duncan Laurence - Arcade

...

''Granger?"

Draco hiç beklemediği bir zamanda en beklemediği kişiyi karşısında görmekten kesinlikle şaşkındı. Belki de mutlu... Bilemiyordu.

"Malfoy?"

Draco hemen toparlanıp "Senin burada ne işin var?" diye sordu. Bu sırada Hermione az önce onun kalktığı başkan koltuğuna oturmuştu. Gri elbisesini düzeltip bacak bacak üstüne attı ve rahat bir tavır takındı. Ancak bu rahat tavrına rağmen gözlerinde hüzünlü bir perde vardı ama bunu belli etmemeye kararlıydı. "Mevkini senden almaya geldim. Ve hemen de kabul ettiler. Biliyorsun ben Hermione Granger'ım"

Draco şokla kıza bakakaldı. Bunu yapabilirdi. O buradayken kendisine hiçbir yetki vermezlerdi zaten. "Bunu neden yaptın?"

Hermione dudağını büzdü. "Can sıkıntısı ve ego tatmini olarak algılayabilirsin"

Draco tam kıza çıkışmaya başlayacakken onun hafifçe kıkırdadığını gördü. Tüm bunların şaka olduğunu anlaması birkaç saniyesini bile almamıştı. Gözlerini devirdiğine Hermione gür bir kahkaha attı.

Draco kızın kahkahasıyla sersemlerken hemen kapının yanına gitti. Kapıyı iki kere kilitledi. Biri asasıyla açabilirdi ama içeride özel bir şeyler konuştuklarını anlamalarını umuyordu.

"Mizah anlayışın gerçekten berbat" Hermione ona keyifli bir gülümseme gönderdi. "Yüz ifaden öyle demiyordu ama."

Draco masanın karşısındaki koltuklardan birine oturduğunda kızla göz göze geldiler. "Gerçekten Granger burada ne işin var?" Hermione masadaki kalemlerden birini aldı ve kalemi çevirmeye başladı. "Tanık olarak geldim."

Draco küçük bir şaşkınlığa büründü. "Carrow kardeşlerin davasında mı? Çağırdıkları kişi sen miydin?" Hermione kafasını salladı. Ardından gözlerindeki hüzün tüm yüzüne bulaştı. "Aslında bunu istememiştim ama sonra onları en ağır şekilde Azkaban'da çürütme fikri iyi gelmeye başladı." Sertçe yutkundu. " Tabi hemen ardından seni biraz rahatsız etme fikrine de kapılınca bunu yapmalıyım diye düşündüm.''

Açıkçası tüm gün zihninden çıkmamış olmamış olması hesaba katılırsa bu küçük baskın Draco'yu hiç rahatsız etmemişti. ''Ama etmeliydi" diye mırıldandı kısık sesle istemsizce.

Kızın aslında neden gelmek istemediğini ise çok iyi biliyordu. Bu ortamda bulunmak, tanıdık simalar görmek istemiyordu. Özellikle kötü kabuslarının başrolü olan ölüm yiyenlerden biriyle karşılaşmak onu mahvediyordu. Ama şuan ona baktığında gayet iyi görünüyordu. Ve güzel...

Ama onun içinde olan fırtınadan da haberi vardı.

"İyi misin?" diye sordu cevabını bilmesine rağmen. Genç cadı kafasını masaya yasladı. Draco yerinden kalkıp ona yöneldiğinde kız derin bir nefes aldı. Draco kızın oturduğu sandalyenin önüne geldiğinde dizlerinin üstüne çöktü. Normalde olsa pahalı takım elbisesine bir zarar gelebileceğini düşünür ve asla böyle bir hareket yapmazdı.

Ama bu şuan önemli değildi.

Hermione ona küçük bir gülümseme gönderdi. Draco da aynı şekilde ona gülümsediğinde kendine şaşırıyordu. Dizlerinin üstündeydi ve kızın bu üzgün hallerine dayanamayacak hale gelmişti. İtiraf etmesi güç olsa da onun mutsuz olmasını istemiyordu.

Draco onun elini tuttuğunda, kız oturduğu yerden kalkıp kendini onun kollarına attığında Draco direnmedi. Ona sıkıca sarıldığında Hermione başını onun omzuna gömdü.

The Last Time | DramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin