Bölüm Şarkısı: Rihanna - Cry
...Karanlık...
Ortamı betimleyecek tek kelime bu idi.
Ancak bu ılık bir gece havasında bulunduklarından değildi. Hissettikleri her şeyin kararmış ve yok olmuş düzeye gelmesinden dolayıydı.
Hermione elindeki polaroid fotoğrafı avucunda daha da sıktı ve yanında olan Harry'nin koluna girdi.
Gözyaşı yoktu. Sadece daha önce hiç hissetmediği türden garip bir his vardı.
''Nasıl hissediyorsun?'' dedi Harry yavaşça. Hermione gözleri hala anne ve babasının isminin yazılı olduğu mezar taşında takılıyken cevapladı. ''Bilmiyorum'' Hemen ardından avucundaki fotoğrafı açtı. Muhtemelen altı yaşlarındaydı fotoğrafta. Anne ve babası ona sımsıkı sarılmış, gülümsüyorlardı.
Artık böyle bir şey olmayacak.
Acı gerçek koşarak yüzüne çarptığında acıyla tebessüm etti. ''Nasıl hissetmeliyim?'' diye sordu Harry'e karşı. Harry ona sıkıca sarılırken ''Bilmiyorum'' diye fısıldadı. Artık ikisi de aynıydı. İkisi de ailelerini kaybetmiş iki kader ortağıydı.
''Güneş doğuyor ama hava aydınlanmıyor sanki. Çok değişik. Nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Onları daha önce de kaybetmiştim ama bu daha ayrı. Bunun geri dönüşü yok''
Draco Harry'e sarılarak iç çeken sevgilisine baktı.
Son birkaç gün beklediklerinden de karmaşık geçmişti. Hermione mezarlıkta gelen o telefonda ailesinin bir trafik kazasında öldüğünü öğrenmiş. Hiçbir şey söylemeden Draco'dan onu buradan götürmesini istemişti. Onun evindeki ailesiyle olan tüm anıları göz önüne alındığında Draco oraya gitmektense kızı Malfoy Malikanesi'ne getirmişti.
Orada da çok mutlu anıları bulunmuyordu ancak bu sorun değildi.
İlk gece genç kadın hiç uyumamış sadece sessiz sessiz ağlamıştı. Kimsenin onu duymasını istemiyordu. Ağlamanın güçsüzlük olduğunu düşündüğünden değil; aksine ağlamanın insanı daha güçlü kıldığına inanmasındandı. Ama o güçlü olamayacak kadar kendinden geçmişti.
Harry hala koluna girmiş Hermione ile onlara yaklaştığında Theo mırıldandı. ''İyi misin?'' Cevabı herkes biliyordu.
Hermione kafasını salladı. Ancak bunu sadece bir refleks olarak yaptığını yoksa gerçekten kastettiğini mi hiçbir zaman öğrenemedi.
''Biraz kafamı toparlamam gerek sanırım. Benim için endişelenmenize gerek yok.'' Bu bir yalandı. Pansy bir anda ona sarıldığında Hermione kollarını iyice ona doladı. Ginny'nin sahte öksürüğü ile birbirlerinden ayrıldılar. ''Parkinson?'' dedi Ginny soru sorarcasına. ''Hermione'yi alabilir miyim?''
Pansy ondan ayrıldığında Hermione kendini Ginny'nin kollarında buldu. Ginny bir anne sıcaklığında sarıldığında Hermione ağlayabilirdi. Ondan ayrıldığında bir şey farketti. ''Ron nerede?''
Tam o sırada mezarlığın kapısı büyük bir gürültüyle açıldı. İçeriye elinde küçük bir kutuyla siyahlara bürünmüş kızıl saçlı adam girdi. Elindeki kutuyu Hermione'ye uzattı. ''Naneli ve çikolatalı parçacıklı. En sevdiğin dondurmadan aldım. Hoşuna gider diye düşündüm''
Hermione ona minnettarca baktı. Gözleri hala gözyaşlarıyla doluydu.
Bir kez daha muhtemel tanrıya ona bu kadar mükemmel arkadaşlar bağışladığı için şükranlarını sundu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Last Time | Dramione
FanficHer şey planlandığı gibi mi gider? Yoksa her daim hayallerimizden vazgeçecek sebepler var mıdır? İşte Hermione Granger o günün ardından hayatının tamamen alt üst olduğunu hissediyordu. Hayallerinin hepsinin yıkıldığını,kırıldığını... Peki hayat ona...