Bölüm Şarkısı: Harry Styles - Sign Of The Times
...
O melankolik gece yarısı banyo sohbeti sonrası birkaç gün olağanca durağan geçmişti. Şimdi ise Pansy ile onun değişiyle terapiye gelmişlerdi. New York'un pahalı sokaklarında elleri, kolları poşet dolmuş şekilde dolaşıyorladı.
"Buraya da girmeliyiz" Pansy'nin zorlamasıyla belki de ellinci mağazaya da girerken Hermione artık isyan etme aşamasına gelmişti. "Artık eve gitsek olmaz mı?" Pansy onun omzunu sıvazlarken konuştu. "Daha istediğim tarzda bir ayakkabı bulamadım. Ayrıca kaç tane mağaza gezmemize rağmen kendine düzgün bir şeyler almadın."
Aslında bu doğru sayılmazdı. Ancak Pansy Parkinson'un alışveriş kurallarına göre bir pantolon ve sıradan bir kazak düzgün giyecek bir şey sayılmıyordu.
Pahalı olduğu daha içeri girmeden anlaşılan mağazaya adım attıkları anda Pansy kendini kıyafetlerin arasında kaybetmişti. Hermione ise kendini oradaki puflardan birine attı. Dakikalarca orada durup gelip geçen kalabalığı izledi. Gözleri mağazanın içinde bulunan küçük kahve dükkanına kaydığında göz ucuyla Pansy'i yokladı. Onu bulamadığında muhtemelen bir elbise yığının arasında olduğunu düşündü.
Tembel adımlarla kahve dükkanına doğru yürüdüğünde amacı bir bardak sütlü kahve almaktı. Kahve dükkanına girdiğinde ilk iş ortamı kısaca bir inceledi. Genel olarak ahşap bir tema kullanılmıştı. O, öylece içeriyi incelerken kendisine çarpan bir kişi ile duraksadı.
''Afedersiniz, ben çok özür dilerim.''
Hermione kafasını kaldırıp çarptığı kişiye baktı. Kızın boyu maksimum 1.70 civarıydı. Onunla aynı yaşlarda olmalıydı. Bembeyaz bir teni ve gün batımını andıran kızıl saçları vardı. Yemyeşil gözleri ile fazlası ile güzel bir kadındı. Hermione anlayışla karşısındaki kadına anlayışla gülümsedi. ''Sorun değil''
Kız da ona aynı şekilde gülümseyerek karşılık verdiğinde sıraya girip kahvesini aldı. Tam oradan ayrılıp Pansy'i bulmaya gideceği vakit gözleri parlayan sarı saçlarıyla oldukça dikkat çeken Draco'yu yakaladı.
Hafifçe gülümseyerek onun masasına doğru ilerlediğinde gülüşü dondu. Az önce çarpıştığı güzel kızıl elinde iki kahve bardağıyla Draco'nun masasına oturdu. İçinde uzun zamandır hissetmediği o aşırı tehlikeli duyguyu hissetmeye başladı.
Kıskançlık...
Adının bilmediği kızıl, Draco'ya hevesle bir şeyler anlatıyor, Draco da aynı hevesle onu dinliyordu. Hemen ardından kızın kahkahası doldurdu kulaklarını. Draco da gülmemek için kendini zorluyor gibiydi. Hermione bu tabloya daha fazla dayanamayacağını hissetti.
''Sen neredesin kaç saattir seni arıyorum''
Hermione, gözlerini gülüşen ikiliden çekip yanına gelen Pansy'e döndü. ''Sen kendini kıyafetler arasında kaybedince bende kahve almaya geldim'' Pansy kafasını onaylarcasına salladı. Ancak kızı hafifçe süzdüğünde şüpheci bir hal aldı. ''Sen iyi misin? Bembeyaz olmuşsun, bir şey mi oldu?''
Hermione ona hala dükkanın köşesinde oturup yanındaki kızılla gülüşen Draco'dan bahsetmeme kararı aldı. Hemen en kötü ihtimali düşünmek yersizdi. İkisi sadece arkadaş da olabilir, bu sadece bir yanlış anlaşılmadan da ibaret olabilirdi. ''Yok bir şeyim.'' diyerek geçiştirdi Pansy'i.
''Pekala o zaman. Bulduğum kıyafetlere inanamayacaksın. Senin için de mükemmel bir şey buldum'' Hermione, ona, yapabildiğince gülümsedi ve onu takip etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Last Time | Dramione
FanficHer şey planlandığı gibi mi gider? Yoksa her daim hayallerimizden vazgeçecek sebepler var mıdır? İşte Hermione Granger o günün ardından hayatının tamamen alt üst olduğunu hissediyordu. Hayallerinin hepsinin yıkıldığını,kırıldığını... Peki hayat ona...