Bölüm Şarkısı: Adele - Set Fire To The Rain
...
Hermione kapıdaki en yakın arkadaşını fark ettiği an tüm vücudu taş kesildi.
Kan onda alıştığı bir görüntü olmuştu.
Bundan nefret ediyordu.
Korku onu topraklarına esir aldığında ne düşüneceğini bilmiyordu. Endişe ve anksiyete tüm varlığını kaplamıştı. Titreyen elleri, görünmezlik pelerini gibi üstüne örtünen endişeden kaynaklıydı.
Harry onun hiç sahip olmadığı kardeşiydi.
Ona gelecek en ufak zarar kendisini kahrederdi. Ve Hermione daha da toparlanabileceğini düşünmüyordu.
Korkuyla ona bakmaya devam ederken Harry onun endişesini en derinden hissetmişti. ''Sakin ol.'' diye mırıldandı ona sarılarak. ''Bu benim kanım değil. Ben iyiyim. Büyük bir problem de yok.'' Hermione gözlerinde birikmiş yaşları akıtmaya başlarken çocuğa vurmaya başladı. ''Sen-'' dedi bağırarak. ''Sen- nasıl?''
Siniri hala geçmemesine rağmen sordu. ''Sen ne yaptın?'' Ardından yüksek sesle devam etti. ''Harry senin burada ne işin var? Ve neden üstünde kan var? Sen yine neyin peşindesi-''
Harry kızın elini tutup onu durdurdu. ''Sakin ol. Sana her şeyi anlatacağım. Ancak burada değil.'' Kan olayı işinin bir parçası ve normal bir şeydi. Abartılacak ya da panik yapılacak bir durum değildi. Ancak yine de bu konuyu herkesin içinde anlatamazdı.
Draco ise sessizce ikisini izlerken meraklıydı.
Potter'ın burada ne işi vardı?
Kan konusuna değinmiyordu bile. Başı beladan geçilmeyen, bela mıknatısı olan biri için kan lekeli bir gömlek giymek sıradan bir şey sayılırdı. Garip gelse de bu şekildeydi işte.
"Hermione seninle konuşalım lütfen." Ardından kelimeyi vurgulayarak devam etti. "Yalnız."
Hermione kafasını salladı. Algılayamadığı bir takım duygular hissediyordu. İçeriye çantasını almaya gittiğinde Harry, ona şaşkınca bakan Pansy'e döndü. ''Sanırım sana da mutlu yıllar dilemeliyim Parkinson.'' Pansy ağzı bir karış açılmışken kafasını sallayarak bu iyi dileği kabul ettiğini belli etti.
Hermione hala şoku atlatamamış iken çantası ile kapıya geldi. ''Gidiyoruz ve sen bana hemen ne halt yediğini anlatıyorsun.'' Kapıdan çıkacakları sırada Hermione durup Harry'i kendine çevirdi. ''Aklapakla''
''Üstünde nereden geldiği belli olmayan bir kan lekesi ile hiçbir yere gidemeyiz.''
Kan lekeli gömlek anında tekrar beyaz haline döndü. ''Büyüyü seviyorum. Yoksa bu gömleği çoktan çöpe atmıştık.'' Harry bunu zaten biliyordu. Yıllarca mugglelar ile birlikte yaşamış biri olarak kan lekesinin çok zor çıktığını tabi ki biliyordu.
Kapı kapandığında Theo elindeki pastadan bir dilim daha aldı ve ıslık çaldı. ''Vay anasını. Bir günümüz de olaysız geçmiyor.''
...
Apartmandan ayrıldıklarında Hermione ikisini de apartman boşluğuna çekti. Etrafı kolaçan edip onu kolundan kavradığında hemen kendilerini cisimlendirdi.
Hermione'nin evinin köşesinde karanlık bir yere cisimlenmişlerdi. Cisimlenmenin verdiği baş dönmesi birkaç saniye sürüp onları terk ederken Hermione eve doğru ilerledi. Harry ses çıkarmadan onu izlerken onun hala heyecanlı ve endişeli olduğunun farkındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Last Time | Dramione
Fiksi PenggemarHer şey planlandığı gibi mi gider? Yoksa her daim hayallerimizden vazgeçecek sebepler var mıdır? İşte Hermione Granger o günün ardından hayatının tamamen alt üst olduğunu hissediyordu. Hayallerinin hepsinin yıkıldığını,kırıldığını... Peki hayat ona...