Bölüm Şarkısı: Olivia Rodrigo - drivers license
...
Hermione bir anda açılan gözleriyle nerede olduğunu anlamak amacıyla etrafa bakındı. Bembeyaz ışık gözlerini kör edercesine içeriye dolduğunda kahverengi gözleri tanıdık odayı taradı. İlk önce mermer merdivenler kendini belli etmek istercesine parladı. Mekanın tanıdıklığı içine işlerken Hermione etrafında bir tur döndü.
Aralık camdan dışarı baktığında yemyeşil bahçeyi görmek istedi ancak dışarıdan yansıyan ve gözlerini alan beyaz ışık buna karşıydı. O hala ne olduğunu anlayamadan açık camdan içeriye ocak ayı doluverdi. Dışarıda yerlere düşen kar tanelerine rağmen üstündeki incecik elbiseyle bile bunu hissedemiyordu.
Üstündeki gümüş rengi elbise esen kuvvetli rüzgara rağmen hiç ortamdan etkilenmiyordu. Tanıdık kahverengi koltuklar anılarında uçuşurken Hermione aynanın karşısında saçını tarayan kadını fark etti. Tıpkı kendisinin ki gibi olan kumral bukleler, daha önce kendisinin hiç cesaret edemediği şekilde boynunda bitiyordu. Simanın tanıdıklığı kalbini dondururken beyaz gibi hissediyordu.
Nasıl bir renk gibi hissedilir bilmiyordu ancak durum bundan ibaretti. Şuan beyaz kadar saf ve duygusuzdu. Belki de masum. Düşüncelerinden bunu anında yanındaki şömineye doğru fırlattı. Masumluk kavramı böyle basit bir şey değildi. Ağladığına emin iken ellerinin arkasıyla gözlerini sildi. Bir çöl gibi kuru olan gözleri kaşlarının çatılmasına neden oldu. Gözyaşı yoktu.
Yavaşça aynaya doğru ilerledi. Ses çıkarıp çıkarmadığından emin değildi. Özlem ve sıcak bir kucaklaşmanın isteğiyle elini kadına doğru uzattı.
''Anne...''
Bunun nasıl olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Ama içinde bulunduğu ev ve karşısındaki kadın, ait olduğu ev ve kişiden başkası değildi. Onun tam arkasında aynaya karşı durduğunda ona dokunmaktan korkar durumdaydı. Aynada kendiyle onu görmeyi ne kadar özlemiş olduğunu düşündü. Bir eli onun omzuna doğru seyahate çıkarken donakaldı.
Aynadaki kadının yansımasının yanında belirmesi gereken yansıma orada değildi.
O, orada değildi...
Aynaya doğru elini salladığında, aynada yok oldu. Aynada görünmesi gereken yansıması görünmediğinde kendini belli etmek istercesine bağırdı. ''Anne! Buradayım işte. Bak bana!'' Ancak bu hiçbir işe yaramadı. Kadın sanki hiçbir şey olmamış gibi saçını taramaya devam ediyordu. Ortamın soğuğu tenine işlemezken elini kadının omzuna dokundurdu.
Eli onun tenini okşadığında kadın ellerinin arasından hiçliğe karıştı. Ortamdaki beyaz renk kadını yanına aldığında Hermione ne olduğunu düşünüyordu. Yine gitmişti... Her gece onu rüyasında gördüğü aşikardı ancak hiç bu kadar gerçek gelmemişti. Elini onun az önce bulunduğu yerde gezdirdi. Belki küçük bir his yakalamak ya da küçük bir dokunuş hissetmek için... Ancak o orada değildi.
Şuan ne olduğunu, ne yaşadığını bilmiyordu. Düşünceleri tüm bedenini kaplayarak bir kale oluşturdu ve onu kalenin içine çekti. Bu bir rüya ise hemen uyanması gerekiyordu. Ancak az önce yaşananlar hiç de rüya gibi değildi. Neler oluyor?
Öldüm mü?
Hayır.
İçinden bir ses buna cevap verdiğinde hala ne olduğunu kavrayamamıştı. Uzun eteklerini toplayarak tekrardan etrafında döndü.
Şuan içinde bulunduğu durumun bir rüya olamayacak kadar gerçek olması sinirini bozdu. Belki de burası araftı. O düşünceleriyle boğuşurken bir boşluk onu içine çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Last Time | Dramione
FanfictionHer şey planlandığı gibi mi gider? Yoksa her daim hayallerimizden vazgeçecek sebepler var mıdır? İşte Hermione Granger o günün ardından hayatının tamamen alt üst olduğunu hissediyordu. Hayallerinin hepsinin yıkıldığını,kırıldığını... Peki hayat ona...