Instagram: askadususofficial / missfirat
Keyifli okumalar. ❤
Playlist: Bir Sana Bir de Bana - Baba Zula
26.BÖLÜM
Her zaman romantik filmlerin iki saatlik zaman kaybı olduklarını düşünürdüm. Vaktimden giden o iki saat boyunca kadın ve adam sayısız kez ayırılır, aynı şekilde sayısız kez tartışır ya da araya hep mantıksız sorunlar girer ama film her şeye rağmen mutlu sonla biterdi. Ne saçma...
Yıllardan sonra ilk kez o romantik filmlerin artık zaman kaybı olduklarını düşünmüyordum çünkü kendimi bulutların üstünden bırakacak kadar harika bir filmin içinde başrol olduğumu zannediyordum. Tabii yaşadıklarımıza ya da sonunda cesareti bütün ruhumda hissederek son yaptıklarıma film denilebilirse...
Çocukluğumdan beri kendimi hiçbir yere ait hissetmezdim. Tuhaf bir şekilde beklentiler ve sonuçlar hep farklı gelişirdi. Ben neyi istediysem hayat beni şaşırtarak hep tam tersini önüme sundu. Ailemden uzaklaşmayı hiç istemezken önce onları aldı benden. Yıllarca kalbimin saklı odalarında duygularımı gizlerken ben daha hislerimi dile dökemeden sevdiğim zannettiğim adam gitti benden. Konservatuar ve televizyon okumak isterken kendimi mimarlığın zeki öğrencilerinden biri olarak buldum. Hayat acımasızca da olsa beni şaşırtmayı seviyordu. Fakat ilk kez beni şaşırtarak yine tam tersini bana sunmasına itiraz etmiyordum. Dudaklarımın kenarlarında beliren kıvrımlarla izliyordum yanında uzandığım genç adamın kusursuz, güzel yüzünü.
Alnına düşen kıvırcık bukleler gürdü ve uzanıp dokunduğumda tıpkı bundan birkaç saat öncesinde olduğu gibi hâlâ yumuşaktı. Zaten nasıl değişebilirdi ki? Bir kolunu yatağın başlığına doğru uzatırken başı yastık yerine kolunun üzerindeydi. Öyle nasıl rahat olup olmadığını merak ediyordum ama onu rahatsız edebilecek hiçbir davranışta bulunmuyordum. Kapalı gözlerinin etrafını saran kirpikleri bir kadını kıskandıracak kadar uzundu. Yanağında ve çenesinde yeni çıkmaya başlayan sakalları temiz yüzüne yakışıyordu. Altında eşofman olduğunu bilsem de üstü çıplaktı. Vücudunun belirgin kasları uzanmasına rağmen kendini ortaya seriyordu. Daha öncesinde de onu çıplak görmüştüm ama bu kadar yakından incelediğimi hatırlamıyordum. Ya da hayır... Sanırım, hatırlıyordum. Doğum günü sabahında da aynı şeyleri yaşamıştık ama bu kez farklıydı işte. Bu kez onun yanında, onun kollarının arasında, üzerimde sadece ona ait büyük bir tişörtle yanında uzanmak farklı hissettiriyordu. Rahatsızlık duymuyordum. Pişmanlık beslemiyordum. Aksine onu izlerken kendimden geçiyor, daha öncesinde huzurun bu kadar tatlı olduğunu hatırlamıyordum.
Bu konuma, İlker'in yatağında birlikte uyuma faslına nasıl mı geldik peki?
Ortaköy Sahili'nde olanlardan sonra artık her şeyin değişeceğini, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordum ve bunun ilk adımını İlker'in dudaklarına kapanarak, kendimi özgür bırakarak ben gerçekleştirmiştim. Pişman mıydım? Asla. Hâlâ ondan bazı gerçekleri gizlediğim için kendimi çok huzursuz hissediyordum ve ne zaman ona asıl gerçekleri söylerdim, bilmiyordum. Bildiğim tek şey kesinlikle pişman olmadığımdı.
Defalarca hislerime engel olmayı dilemiş, ondan hep kaçmıştım. Hatta bazen sırf bana yakın olduğu için doğrudan onu suçlamıştım fakat şimdi geri dönüşü olmayan bir yolun başındaydım. Çünkü onu öptüğümde, o beni öptüğünde, aramızdaki o tarifi olmayan tutkulu çekimi iliklerime kadar hissettiğimde artık ona, Murat'a dair içimde hiçbir şeyin kalmadığını fark ettim. İlk aşk unutulmazdır, derler. Gerçekten böyle miydi? Bilmiyordum ama bana acıdan ve hayal kırıklığından başka hiçbir şey vermeyen o adamı artık hayatımda görmek dahi istemiyordum. Bundan sonrasında bizi neler bekliyordu ya da İlker'e onu nasıl açıklardım? Bunu da bilmiyordum. Şu an sadece anı yaşamak için vardım çünkü yine izlediğim ve defalarca zaman kaybı olarak gördüğüm romantik bir filmde aynen şöyle diyordu:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKA DÜŞÜŞ (TAMAMLANDI)
Teen FictionWattys 2019 Kazananı (Yeni Yetişkin) 🏆 [...] Bir kitapta okumuştum. Şöyle yazıyordu: "Boğazı dantel gibi süsleyen Kız Kulesi, her şeye tepeden bakan kibirli Galata'ya âşık oluyordu." Benim kalbim ise yıllar öncesinde aşka düşmüştü, o kibirli perden...