BÖLÜM 14 - SÜRPRİZ HABER

4.6K 161 5
                                    

"Akşama hazırlan. Türkiye'ye gidiyorsun!"

Ne? Türkiye'ye mi gidiyoruz? Bir dakika sadece ben gidiyorum. Ama neden?

"Gidiyorsun mu? Bu ne demek şimdi?"

Yerdeki kıyafetlerimi bir çırpıda giyinip karşısına dikildim. Ne demek gidiyorsun? Ne yapmaya çalışıyor bu adam? En ufak bir tepki bile vermiyordu. Bileğine saati tararken tekrar konuştum.

"Neden tek başıma gidiyorum?"

"Öyle gerekiyor. İşlerim bittiğinde yanına geleceğim merak etme"

Ceketini giyip dışarı doğru çıkarken kolundan tutup durmasını sağladım.

"Cihan ben sensiz hiçbir yere gitmiyorum! Neden böyle davranıyorsun bana?"

Kolunda ki elimi bakıyordu. Buz dağına konuşuyordum sanki. En ufak tepki vermiyordu. Elimi tutup çektiğinde konuştu.

"Akşama hazır ol"

Arkasından adını seslenmeme rağmen beni dinlemeyip odadan çıkmıştı. İnanamıyorum! Gerçekten inanamıyorum. Niye böyle davranıyor? Az önce hiçbir şeyimiz yoktu şimdi beni Türkiye'ye göndermek istiyor. Tamam gitmek istiyorum ama onsuz değil. Bana neden inanmıyor? Odadan çıkıp aşağıya indiğimde sadece Firuze Hanım vardı. Camın önünde ki tekli koltuğa oturmuş çayını yudumluyordu.

"Cihan'ı gördünüz mü?"

"Az önce çıktılar. Aslı da onlarla birlikte gitti"

Harika! Bu somurtkan kadın ile baş başa kalmıştım.

"Bir sorun mu var? İyi görünmüyorsun"

"Aslında size anlatabilir miyim bilmiyorum."

"Seni dinliyorum"

Başka çarem yoktu. Birine içimi açıp rahatlamak istiyordum. Ona olanları kısaca anlattım.

"Bak Ezra, Cihan annesine ve babasına çok düşkündü. Onları kaybedince âdeta kendini de kaybetti. Acılarını hiçbir zaman hiç kimseye anlatmamıştı. Sen de bir anda onu sevdiğini söyleyince böyle anlaması normal. En azından onun görüşüne göre böyle. Ona biraz zaman vermelisin. Er geç gerçeği anlayacaktır."

Sanırım haklı. Olgun biriyle konuşup onun tavsiyelerini anlayalı yıllar olmuş sanki. O kadar rahat hissediyordum ki...

"Teşekkür ederim Firuze Hanım. Sizinle konuşmak bana çok iyi geldi."

•••

Çoktan akşam olmuştu. Ben bahçede oturuyor temiz hava alıyordum. Bu havayı başka hiçbir yerde bulamazdım. Belki de son kez soluyordum bu havayı.

"Ezra!"

Duyduğum ses ile yerimden kalkıp arkamı döndüm.

"Niye bağırıyorsun?"

"Neden valizini toplamadın?"

Sinirle soluyordu. Ellerimi göğsümün altında birleştirip on arkamı döndüm.

"Sana gitmeyeceğimi söylemiştim. Senden ayrı kalmak istemiyorum"

"Ezra sabrımı zorluyorsun! Sana git diyorsam gideceksin! En azından bir süreliğine"

Daha fazla kahve gözlerin içinde kaybolmadan bahçe kapısından içeriye girdim. Herkes bana bakıyordu. Onları aldırış etmeden odama çıktığım da bavulumu gördüm. Sinirle dolaptan elime geçirdiğim kıyafetleri bavulun içine koyuyordum. Hiçbir şeyim yoktu sadece kıyafetler ve bilgisayarım. Telefonumu da elime aldıktan sonra bavulumu taşıyıp merdivenlerden inerken yine o öldüğüm kahvelerle göz göze geldik. Bir koruması merdivenlerin başına gelip elimdeki bavulu almıştı. Aşağıya indiğimde önce Firuze Hanıma sarıldım. Bugün bana gerçekten güç vermişti. Aslı'ya sarıldığımda ağlamak için kendini zor tuttuğunu görebiliyordum. 'Hepsi benim yüzümden' diye fısıldadı kulağıma. Ona gülümseyip başımı iki yana salladım. Hatice teyze de kapının kenarında bana bakıyordu. Ona da sarıldım. Bu insanları bir daha göremeyecek olmam canımı sıkmıştı. Bu evde ilk günümü hatırladım. Burada kalmak istemezken şimdi gitmek istemiyordum. Hayat işte.

ESİR-İ AŞK (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin