BÖLÜM 25 - GEÇMİŞTEN GELEN

2.5K 89 11
                                    

Medya (Ezra) 

Başlamadan önce okuyucularımdan ricam olacak. Avcı Ailesi Kitabıma şans verirseniz çok sevinirim. Keyifli okumalar!

"Does it taste good?" (Nasıl, güzel mi tadı?) Başını sallayarak cevap vermişti. Gülümseyip, kumral saçlarını okşadım. Telefonumun çalmasıyla ekrana baktım. Cihan'dı. 

"Ne yaptın?" diye merakla sordum. "Otele geliyorum, sizde oraya gelin. Gelince anlatırım" Telefonu kapattıktan sonra tüm paketleri bir elime alıp diğeriyle Alex'in elinden tuttum ve birlikte otele geçtik.

Geçen gece kulüpten çıktığımızda sokakta bir köşede, üzerinde bir şey olmadan otururken görmüştük onu. Arabadan indiğimizde Cihan ceketini çıkarıp Alex'in üzerine giydirmişti. Ellerini avuçlarımın içine alıp ısıtmaya çalıştım. Çok üşümüş olmalıydı. Neler olduğunu sorduğumuzda bir yangından bahsetmişti. Evini tarif ettiğinde oraya doğru yürümüştük, dediği gibi gerçekten evi yanıyordu. İtfaiye çoktan gelmiş ve yangını söndürmeye çalışıyordu. Polislerin söylediğine göre evden bir ölü çıkmış. Alex'in babasına ait olan ceset hastaneye kaldırılmıştı. Polisler Alex'i ifadesini almak için karakola götürüldüğünde bizde onunla birlikte gitmiştik. Alex korkudan bir şey söyleyememişti. Geceyi karakolda geçirmemesi için bir yakını olmadığı gerekçesiyle polislerden izin alarak bizimle gelmesini sağlamıştık. 

Otele döndüğümüzde geç olduğu için direk yatağa yatırdık onu. Çok korkmuştu. Babasına neler olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu ama alevler nedeniyle çok korkmuş olmalıydı. Neyse ki bir yerinde yanık izi falan yoktu. Yangın çıkmadan önce evden çıkmış olmalıydı. Cihan ile ikimiz oturma odasına geçmiştik. Neler olduğunu düşünmeye çalışıyorduk. Yangın nasıl çıkmıştı? Alex yangından nasıl kurtulmuştu? Hepsinin cevabı ondaydı. Tabi konuşabilirse.

Güneşin doğmasına bir kaç saat kalmıştı. Kanepede Cihan'ın dizilerinde uyumuştum. Gözlerimi açtığımda beni izleyen bir çift kahve gözlerle karşılaştım. Saçlarımı okşuyordu. Gülümseyerek "günaydın" demiştim. Bana karşılık verip anlıma öpücük kondurmuştu. Yavaşça uzandığım yerden kalkmıştım. Bugün Alex'in ifadesini vermesi için karakola gitmemiz gerekiyordu. Bu yüzden duşa girdikten sonra üzerimizi değiştirdik. Cihan odada Ahmet ile konuşuyordu bende Alex'i kaldırmak için yatak odasına girdim. O kadar masumdu ki mışıl mışıl uyuyordu. Omzuna dokunup onu kaldırdım. 

"Good morning Alex!" dedim gülümsemeyle. Sessizdi. Belli ki hala dün gecenin etkisindeydi. Yatağın üzerine oturdum. "How do you feel today?" (Bugün nasıl hissediyorsun?) Omuzlarını kaldırıp indirmişti. "Where is my father?" (Babam nerede?) Haklıydı. Elbette babasını soracaktı. "Your father has gone too far. But he entrusted you to us. We will take care of you from now on. Alex, what happened last night? Do you remember?" (Baban çok uzaklara gitti. Ama seni bize emanet etti. Bundan sonra sana biz bakacağız. Alex, dün gece ne oldu? Hatırlıyor musun?) 

"The bad guys came. They beat my father but ı run away" (Kötü adamlar geldi. Babamı dövdüler ama ben kaçtım.) Kaşlarım çatılmıştı. Kötü adamlar derken neyi kastediyor merak ediyordum. Omzuna dokunup sordum:

"Well, can you tell this to police uncles?" (Peki unları polis amcaya anlatır mısın?) Başını sallayarak cevap vermişti. Gülümseyerek ona kendime çektim. Otelin restoranında kahvaltımızı yaptıktan sonra direkt karakola gittik. Alex dediği gibi bana anlattıklarının aynısını polise anlatmıştı. Onların yaptığı araştırmaya göre Alex'in babasının mafyaya borcu varmış ve onu almak için geldiklerini eve ateşe vermişler görgü tanıkların söylediğine göre babası Alex'e gitmesi için seslenmiş. Bunu duyduğumda üzülmüştüm. Ne kadar kötü olsa da babaydı işte. 

ESİR-İ AŞK (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin