En haklı ve en gururlu yalnızlığımı yaşıyorum.
Belkide kimsenin nefesine muhtaç değilim.
Sevda denilen kuşun uçması çok olmadı bu ülkede.
Akşamın çöktüğü, güneşin vedalaştığı bu ülke...
Avucumdaki her çizgi ayrı bir özlem içerir.
Kulağımdaki sesin kokusunu özleyen rüzgar var.
Gün ışığına selam söylüyorum yalnızlığımla bir olan dağlarda.
Gecenin köründe bir ben varım kör kuyuda.
Kalbimin bir köşesi umut içindeyken bir köşesi yalnızlığının gururuyla yaşıyor.
Paramparça olmuş uykularım.
Her parçasında bir rüya, her parçasında farklı bir söz, farklı bir yüz, farklı bir ses.
Yalnızlığımın gururu kibre mi dönüyor yoksa?
Kibirleşmese gururu yenipte koşmaz mıydı bahara doğru?
Kalbimin yanık kokusu sarıyor geceyi.
Külleri savruluyor başaklaşmış tarlalara.
Sol yanımın sağında acısı dinmeyen bir ızdırap var.
Yalnızlığımın gururlu haykırışı mıdır bu?
Gururu dışa vurmuş dağ gibi içinde neler taşıyor kimse bilemez.
Her ağacın dalına sığındım düştüğünüz zaman beni de alın diye.
Kuruyan her ırmağa yattım beni de kurutun diye.
Yalnızlığımın haklı gururu kibirleşti alın bu kibri.
Eriyen karın son tanelerini taşıyan dağlara sığındım benide eritin diye.
Solan her çiçeğin kökünde kendimi buldum beni de soldursunlar diye.
Sonbaharın en sert rüzgarının eteklerine tutundum beni de alın diye.
Yalnızlığımın haklı ve acı gururunu yaşayamıyorum artık.
Ölümün son ışığında yalnızlığımı bırakıp gittiğimde haklılığım da benimle gelecek.
Beni yalnızlığın ölümünde aramayan ruhumun ölümünde bulmasın.
Mezar taşıma yazılan yazılar bile yalnız olacak ne vahim!
Ben bu yalnızlığı aşk uğruna kendimden vazgeçtiğim için haklı olarak yaşadım.
Her baharda gözüm yollarda kaldığı için ben bu yalnızlığı yaşadım.
Kibre mi dönüyor yoksa ben mi yok oluyorum bilemiyorum.
Ölümün tadı acıymış, yalnızlık kadar olmasa da...