Güneş tepeye çoktan çıkmış odayı aydınlatıp uyanmamızı işaret ederken biz inatla uyanmak istemiyorduk. Gözüme giren ışıktan daha fazla kaçamayarak sonunda gözlerimi açtım. Aslında ne kadar güneşe kızgın olsam da şuan kendimi oldukça dinç hissediyordum. Gözlerimi yan tarafa çevirdiğimde Emre'yi fark ettim. Yüzüstü uzanmış kafasını kollarının üzerine koyarak mışıl mışıl uyuyordu. Güneş yüzünü aydınlatırken kusursuz gibiydi. Yüzümü yüzüne yaklaştırarak cildini inceledim. Acaba evde bakım mı yapıyordu? Bir insanın bir tane bile mi siyah noktası olmazdı? Kaşlarımı çatarken bu sefer gözlerimi kirpiklerine çevirdim. O kadar çoktular ki kıskanmamak elde değildi. Ben onun yüzünü ayrıntılıca incelerken onun birden gözlerini açmasıyla çığlığı basmıştım. O da beni o kadar yakından görünce korkmuş olacak ki karşılıklı çığlık atıyorduk. Dengemi kaybedip üstüne düşmemle daha çok çığlık atmış ve beni tutup böcek gibi kenara fırlatmıştı. İkimizde nefes nefese kalmıştık. "Ne yapıyorsun ya? Niye beni fırlattın?" Sinirle bana gözlerini çevirirken "Asıl sen ne yapıyorsun? Yüzümün dibinde biten sensin." dediğinde ona hak vermiştim. "Şey, gözünde çapak vardı da bende almadan asla edemem. Takıntılıyım da." Bir şey çakmasın diye her zaman ki otuz iki diş gülümsememi sergileyerek ona baktım. Emre bu halime göz devirirken "Biraz normal olsan ne olurdu ki?" diyerek yataktan kalkıp banyoya ilerledi. Derin bir nefes alıp rahatlayarak bende yataktan çıktım. Normalde bu yatağı hiç toplamazdım, sonuçta akşam yine yatacağım diye ama malum evde misafir varken pasaklı davranamazdım. Odayı toplayarak banyo kapısında beklemeye başladım. Emre kapıyı açıp birden yine karşısında beni görünce ürkmeden edememişti. Bu haline gülerken onun dediğiyle gülmem yarıda kalmıştı. "Bir daha bana yalan söyleme. Yüzümde hiçbir şey yoktu. Kim bilir aklından neler geçiyordu, hiç sorgulamayacağım bile seni." Önümden geçip giderken hızla kendimi banyoya attım. Çok şükür sormamıştı yoksa başka bahane bulacak zekâm yoktu şuan. İhtiyaçlarımı giderdikten sonra mutfağa geçtim. Emrede orada dikilmiş kahve makinesinden kendine kahve yapıyordu. "Bana da yapsana." Diyerek hızla pencereye yöneldim. Ünal'ın pencerelerini dikizlerken onu hiçbir yerde göremiyordum. O kadar geç uyanmıştım ki çoktan çıkmıştı galiba dışarı. Emre nereye baktığımı merak etmiş olacak ki yanıma gelerek o da pencereden dışarıya doğru bakmaya başladı. Ünal'ın evini göstererek "İşte orada oturuyor." dediğimde kaşlarını çatarak bana döndü. "Yoksa sen onu buradan hep dikizliyor musun? Gerçek sapık senmişsin meğer." Bu dediğine gülerken "Ee ne sanıyorsun, onun hakkında bildiklerimi bu şekilde öğrendim." dedim. Emre omuzlarımdan tutup beni sallayarak "Kızım senin kafa gitmiş! Acaba sana doktor anlamında mı yardım etseydim diye düşünmeye başladım artık." dediğinde kendimi ellerinden kurtarıp konuştum. "Yardım demişken Emre Bey, ne zaman yardım etmeyi düşünüyorsunuz?" Emre karnını göstererek "Önce burayı doyur öyle. Açken kafam çalışmaz benim." diyerek kendini sandalyeye atıp yemek hazırlamamı bekledi. "Peki, ama çok bir şey bekleme, ben senin gibi marifetli değilim." Buzdolabından kahvaltılıkları çıkarırken Emre'nin benle alay eden sesini duydum. "Yoksa sen bu aşçı çocuğu bu yüzden mi istiyorsun? Hadi itiraf et." Gülerek ona kısa bir bakış attım. "Tabi o da bir tık baskın olmadı değil ona âşık olmamda." Emrede bana katılırken beraber sohbet ederek kahvaltı hazırlamaya devam ettim.
"Valla ellerine sağlık. Sen kendini öyle bir anlatın ki ben bu kahvaltının sonu hastanede bitecek diye bekliyordum." Gözlerimi belerterek "O kadar değil. Alt yapım sağlam, sadece pek tarif bilmiyorum o kadar." dediğimde gülümseyerek göz kırptı. "Merak etme, ben sana birkaç şey öğretirim yoksa aşçı çocuğun yanında rezil olursun." Dediğine gülümserken aklıma Ünal gelmişti. Acaba o kadının yanına mı gitmişti? Fark etmeden kaşlarımı çatarken Emre'nin sesiyle transtan çıkar gibi olmuştum. "Evet, senin kafanda kurma saatin başladığına göre bir an önce sana yardım etmeye başlamam gerek." Gözlerimi ona çevirirken hevesli bir şekilde kafamı hızla salladım. "Evet. Lütfen artık başlayalım." Emre kafasıyla onaylayarak beni ayağı kaldırıp salona sürükledi. İş için kullandığım küçük tahtamı salonun ortasına kurup beni de hemen karşısındaki tekli koltuğa oturttu. "Her işe kalkışmadan önce plan yapmak gerekir. Ben plansız asla hareket edemem. Şimdi senin de yardımlarınla bir plan hazırlayacağız. Ama her planın bir adı vardır. Senin önerdiğin bir şey var mı?" İşaret parmağımı kaldırıp konuşmaya başladım. "Evet. Beni sev." Emre bir an duraksasa da hızla kafa sallayıp tahtaya yazdı. Hemen altına kafasında aşçı şapkası olan bir cin ali çizdi. "Şimdi söyle bakalım. Bu çocuk nasıl biri?" Biraz düşündükten sonra onu anlatmaya başladım. "Upuzun, yakışıklı, gamzeli, kıvırcık, nazik, yardımsever, çekici... Kısacası tam bir yunan heykeli." İç geçirerek cümlemi bitirirken onun bana bön bön baktığını fark ettim. "Ne? Anlat dedin anlattım işte." "Ben senden çocuğu anlatmanı istedim sense bana onu övüp durdun. Belli senden gerçekçi bir yorum almak zor, durmadan onu öveceksin. En iyisi biz B planını uygulayalım." Kaşlarımı havaya kaldırarak "B planı ne?" dediğimde gülümseyerek kollarını birleştirdi. "Bu on adımlık planla tavlayamayacağın erkek yok." Heyecandan gözlerim büyürken "İnanamıyorum! Hemen yapalım şunu!" diyerek ellerimi çırptım. Emre tahtaya bir yazarak karşısına ilk maddeyi yazdı. "Biliyorsun ki biz erkekler bir kadının ilk görünüşüne bakarız ve gördüğüm kadarıyla seninle bunun üzerinde biraz çalışmamış gerek. İlk adım: Bakım. Bakım yapan bir kadın her zaman hayatta 1-0 önde başlar." Tahtaya iki yazıp devam etti. "Tabi ki de kıyafet. Güzel görünen bir kadın dikkat çeker. Üçüncü ise: Makyaj. Makyajını abartmadan güzel yapabilen bir kadın çok önemlidir. Dört: Öz güven. Eğer daha kendine güvenemiyorsan bu işten vazgeçeceksin paşam. Kendine güvenmeyi öğrenmeden bir şey yapamazsın. Beşinci madde ise yetenek. Biz erkekler yetenekli kadınları daha ilgi çekici buluruz. Öyle evde boş oturup koca bekleyenlerdense kendi yeteneği olan ve bunda iyi olan kadınlar bize seksi gelir. Altı ise tabi ki de sohbet. Bir erkekle konuşurken muhabbetinle, bilgilerinle onu etkilemen gerek. Yeri geldiğinde boşta yapacaksın ama ilk başlarda bilgilerinle onu öyle bir etkileyeceksin ki seninle tekrar konuşmak için can atacak. Senle konuştuğunda yeni şeyler öğrenmekten keyif alacak ama bunu öyle bir empoze edeceksin ki bir yandan da sıkılmaması gerek." Kafamı sallayıp onaylayarak masadan aldığım defterime hepsini tek tek not etmeye devam ettim. "Yedinci ise sosyallik. Bir erkek başta bir kadının boşa masraf yaptırıp dışarı çıkarttırmamasından memnun kalsa da sonra o bile sıkılır bu durumdan. Değişiklik ister ve o an senden bambaşka bir karakterde kadın görünce kendini ona kaptırıp peşinden gider." Şaşkınca ağzımı açarken "Demek ben bu yüzden hep aldatılıyordum." dediğimde onaylayarak devam etti. "Tabi bu da bir neden ama şöyle bir şey var ki o şerefsizlerin içinde varmış zaten, siktir et sen onları. Yani şunu bilmelisin ki sosyal ortamlar bilmelisin, oraya gidince kendini dışlanmış değil oranın merkez odağı olman gerek. Diğer bir madde ise seksilik. Bunların hepsi var ama yeri geldiğinde seksi olamıyorsan bu ilişki çok uzun sürmez. Bazen ona öyle bir bakış atmalısın ki seni o an yatağa atmak istesin." "Hey!" Uyarıma gülerken "Peki utangaç kız." diyerek devam etti. "Dokuzuncu adım: Flörtleşme. Bir erkekle nasıl flört edilir, nasıl kalbi çalınır bunu öğreneceksin bu adımda. Ve sonuncu adım ise cinsellik. Bu adımların hepsini başarıyla geçmiş, çocuğu tavlamış isen bu işin sonu buraya varacaktır. Her konuda yetenekli olduğunu fark eden erkek bu konuda senin bir kaplan olmanı bekler. Eğer bu konuda fıs çıkarsan büyük bir hayal kırıklığına uğrar ve bizde asla böyle bir şey istemeyiz." Kaşlarımı çatıp tek kaşımı kaldırdım. "Peki, hocam son maddeyi nasıl anlatacaksınız bana?" Çapkın bir gülüş atıp göz kırptı. "Merak etme çekirge, öyle bir anlatacağım ki bir daha hiç aklından çıkaramayacaksın." Tam ağzımı açıp laf edecekken eliyle durdurdu beni. "Şşş sakin ol, o en son adım. Biz önce bir bunları halledelim de sonra onu dert et kendine. Şimdi hızlıca git giyin, dışarı çıkıyoruz." Ayağa kalkarak "Nereye gideceğiz?" dediğimde eliyle kapıyı gösterdi. "Eğer bir an önce yürümezsen aldığım randevuya geç kalacağız." Hızla kafa sallayıp odama koştum. Dolaptan kot şortla beyaz tişört alarak giyip hızla yanına döndüm. İkimizde spor ayakkabılarımızı ayaklarımıza geçirerek dışarı çıktık. Arabama binerken bu sefer şoför koltuğuna ben geçmiştim. Onun tarifiyle gitmeye başlamıştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ SEV
RomanceItır yıllardır aşık olduğu karşı komşusuna sonunda açılma kararı alır ama önünde kocaman bir engel vardır. Adam nişanlıdır! Her şeyden vazgeçmek üzereyken yardımına koşan hiç tanımadığı bir erkek sayasinde "Beni Sev" planını devreye sokarlar. O erk...