9- DUYGUSAL PATATES

52 8 11
                                    

   Yüzüme vuran sabah güneşiyle kafamı sarıldığım bedene daha çok gömdüm. Karşı taraftan kıpırdanmalar olunca gözlerimi mecburen açmıştım. Kafamı Emre'nin çıplak göğsüne daha çok bastırarak kokusunu içime çektim. "Günaydın." Gözlerimi yeşillerine çevirdim. Yüzüne birkaç perçemi düşmüştü. Güneş yüzünden altın sarısı gibi parlıyorlardı. Yüzümde onu görmemle tebessüm oluşmuştu hemen. "Günaydın." Emre uzanıp saçlarımdan öperek yataktan çıktı. Yan tarafımın boş kalmasıyla dudak büzerek "Niye kalktın ki?" demiştim. Dolaptan her zaman ki gibi beyaz tişörtlerinden birini alıp giydi. "Doğanın ana kalbindeyiz. Yatıp pineklemek yerine dışarıda gezmeliyiz." Yorganı başıma kadar çekip kendimi içine gömdüm. Ne kadar haklıda olsa hiç çıkmak istemiyordum buradan. "Yemek yemeye gidiyorum. Sen gördüğüm kadarıyla hiç aç değilsin galiba." Gözlerim parlamıştı. Hızla yorganı üzerimden atıp yatakta doğruldum. "Bekle hemen giyiniyorum." Hızla yataktan çıkıp onun yanına ilerledim. Dolaptan mini lacivert çiçek desenli askılı elbiseyi aldım. Altına topuklu krem rengi sandaletlerimi de aldığımda Emre'ye doğru dönmüştüm. İşaretimi anladığında hemen arkasını döndü. Hızlıca üstümü giyindiğimde hazırdım. Lavaboda işlerimizi hallederek dışarı çıkmıştık.

   Kahvaltımızı ettikten sonra biraz ormanda tura çıkmıştık

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

   Kahvaltımızı ettikten sonra biraz ormanda tura çıkmıştık. Hem sohbet ediyor hem de buranın keyfini çıkarıyorduk. Konu dönüp dolaşıp dün geceye geldiğinde Emre çekinse de konuyu konuşmak istiyordu haliyle. "Dün gece hakkında... Itır sen gerçekten de şu zamana kadar tanıdığım en güçlü kadınsın. Ama bunun farkında olmaman çok kötü." Ormanın ortasında durarak önüme geçip gözlerime bakarak konuşmaya devam etti. "Dün gece çok büyük bir adım attın ve bugünde buna devam etmeliyiz." Bıkın bir şekilde nefes verdim. Dün gece aklıma gelirken üzerime tekrardan yorgunluk çökmüştü. Başıma gelen bu şeyleri aslında ilk kez bir arkadaşıma anlatmıştım. Kimseye daha önce bunları anlatacak cesaretim olmamıştı. "Emre, dün gece dediklerini hatırlıyorsun değil mi?" Kafasıyla onaylayarak ellerimi tuttu. "Dün de dediğim gibi, ben hep senin yanında olacağım. Sen git diyene kadar hep yanında olacağım." Yüzümde kocaman bir gülümseme oluşurken "Ben sana asla git diyemem." Sımsıkı sarıldım ona. Evet, önceden yalnızlıktan çok korkuyordum ama şimdi başka bir korku daha eklenmişti oraya. O da; şuan kollarımda olan adamı kaybetmekti. Onsuz neler olabileceğini düşünmek bile istemiyordum. O ve ben olsak yeterdi. Başka bir şeye ihtiyacım yoktu. Emre kendini benden uzaklaştırarak "Bu kadar duygusallık yeter artık işe dönme vakti. Dün gece ki yerimize gidelim de devam edelim kaldığımız yerden." diyerek elimi tuttu. Beraber dün ki yere geldiğimizde banklara karşılıklı oturmuştuk yeniden. Emre sigarasını yakarak "İkinci adım öz düzenleme. Bu adımda duygularını kontrol edebilmeyi öğreneceksin." dedi. Kaşlarımı çatarak merakla konuştum. "Bunu nasıl başaracağım?" "Çok kolay. Olaylarda hiçbir zaman negatif yönden bakmayacaksın. Hayatında bir şey yolunda gitmediyse, bunun senin suçun olmadığını önce kabulleneceksin. İstediğin bir şey olmadıysa ya da beklediğin bir şekilde bir geri dönüş almadıysan olumlu tarafından bakacaksın. Belki istediğin gibi olsa hayatına büyük bir zarar verecekti veya seni hayatında istemediğin bir tarafa sürükleyecekti. Eğer bir olay beklediğin gibi olmuyorsa bunun bir nedeni olacağını düşüneceksin o kadar." Ama bu çok zor değil miydi? Küçüklüğümden beri her olayda kendimi suçlamış, kendimi hatalı görmüştüm. Herkesten özür dileyen taraf hep ben olmuştum çünkü hatalıydım. Yoksa değil miydim? Aklıma babam geldi. Okuduğum mektup. Derin bir şekilde düşününce aslında olaylarda hep alttan alan, her zaman hatalı olduğumu düşünmem onun gidişiyle başlamıştı. Gözlerim doldu yeniden. Beni o kadar derinden sarsmıştı ki yaptıkları tüm hayatımı etkiliyordu. "Itır seni tanıdığım günden beri senle ilgili en net bildiğim şey; hatalı olduğunu düşünmen. Konu fark etmeksizin küçük bir şeyde bile özür diliyor, hatalı olduğunu düşünüyorsun. Karşı taraf hatalı olsa bile hiç bunu düşünmüyorsun. Bunun sebebi de büyük ihtimal babandan kaynaklı. Onla aranda kurduğun iletişim hayatına giren tüm insanlar, özellikle erkekler üzerinde büyük bir etkiye sahip. Şu zamana kadar bütün ilişkilerinde aldatıldığını söylemiştin ve onları kaç kere affettiğini. İşte senin en büyük hatan bu. İnsanları affediyorsun Itır. Onlar suçlu olmasına rağmen affediyorsun." Gözlerimden yaşlar akarken sessizce mırıldandım. "Çünkü onlara ihtiyacım var." "Hayır! Senin kimseye ihtiyacın yok. Kendine baksana Itır. Sen çok güçlü, kendi ayakları üzerinde duran bir kadınsın. Senin kimseye, özellikle bir erkeğe asla ihtiyacın yok! Yalnızlıktan korkuttuğun için insanlar ne yaparsa yapsın onları hep affediyorsun. Buna ihtiyacın yok." Yaşlı gözlerimi ona çevirdim. "Haklısın ama onları hayatımdan çıkarırsam tek kalırım. O zaman ne yaparım ben?" "Tek kalırsın. Bu kadar basit. Yalnızlık düşündüğün kadar kötü bir şey değil. Hatta bazen herkesten uzakta olmak, kendinle baş başa kalmak çok daha güzel bir şey. Kimseye ihtiyacın olmadığını fark ettiğin an özgürlüğü hissedeceksin. O zaman bu korkunun aslında çok saçma olduğunu fark edeceksin." Emre yeni bir dal sigara çıkararak çakmağıyla yaktı. Beni biraz düşüncelerimle yalnız bırakmak istiyordu belli ki. Gözlerimi kapatarak kendimi rahatlatmaya çalıştım. Haklıydı. Eğer ben hayatımda ki erkekleri her hatalarında affetmeseydim şuan daha güçlü biri olurdum. Kendime güvenim olurdu. "Affediyorum." Emre dediğime anlamayarak "Ne?" diye sormuştu. Gözlerimi açarak ona doğru uzunca baktım. Yüzümde buruk bir gülümseme oluşurken devam ettim. "Affediyorum. Kendimi affediyorum. Yıllarca hep başka insanları affettim, sıra bende. Yaptığım hatalardan dolayı, kendimi kırdığımdan, üzdüğümden dolayı affediyorum. Bunu kendime mecburum. Haklıydın. Babamın her seferinde gitmesi beni o kadar etkiledik ki hayatıma her giren kişinin onun gibi gitmesinden korktum. Yalnız kalmaktan, kendimi yine o hastane odasında bulmaktan korktum. Yaşadığım acıların tekrar başlamasından korktum. Bu yüzden hayatımın her zamanında bir erkek vardı. Kendimi öyle bir hale getirmiştim ki onlarsız olmuyordu. Ya da ben öyle zannediyordum. Şuan geçmişe dönüp baktığımda onların yanında her olduğum an yüreğimde hissettiğim o korkuyu hatırlıyorum. Bu durumu o kadar takıntı haline getirmiştim ki hiçbir zaman doğru dürüst bir ilişkim olmadı. Her zaman yapacakları hatayı bekledim resmen. Her benden gitmek istediklerinde bir bahane ürettim ya da bir şey sundum önlerine. Ama yine de gittiler beni tek bırakarak. O evde her tek oluşumda üzerime duvarların geldiğini hissediyorum. Ama kendime söz veriyorum, bundan sonra kendimi asla suçlamayacağım, kendimi kırmayacağım, kendime daha çok değer vereceğim ve... Bundan sonra kalbimi kıran kimseyi affetmeyeceğim." Emre'nin yüzündeki gülümsemeyle gülümsemem büyümüştü. "Aferin benim kızıma. Hemen olmayacak ama merak etme zamanla her şey düzelecek."

   Biraz ara verdikten sonra yine konuya dönmüştük. "Son adım öz aşkınlık. Bu adım, sana kendinle uğraşmayı bırakmayı ve kendine bir amaç edinmen gerektiğini söyler. Söyle bakalım bir amacın var mı? Bir hayalin?" Düşündüm. Büyük bir heyecanla "Aslında uzun zamandır düşündüğüm bir şey var. Ama nasıl desem gerçeğe geçirmekten korkuyorum." konuştuğumda Emre merakla bana baktı. "Biraz daha açsana konuyu." "Aslında küçüklükten beri hep yazar olmak istemiştim. Şuan da bir yazarım ama bir roman çıkarmak isterdim. Şuan gazetede üzerinde çalıştığım hikâyeyi üstelik." Emre kaşlarını kaldırarak "Bu çok güzel bir şey. Peki, seni engelleyen ne?" dedi daha da meraklanarak. "Şu ki, o hikâye üzerinde birkaç oynamada olsa tamamen gerçek." Emre'nin kahkahası ormanda yankılanırken konuştu. "Dur tahmin edeyim. Hikâye Ünal ve seni mi anlatıyor?" Benden hiçbir cevap alamadığında doğru tahmin ettiğini anlamıştı. Gülmesi dururken şaşkınlıkla bana baktı. "Gerçekten bunu mu yazdın?" Kafamla çekinerek onayladım. Emre duraksayarak biraz düşündü. Kafasında bir şey tartıyordu belli ki. Ondan cevap gelmedikçe gerilmem artıyordu. Sonunda sessizliği bozarak konuştu. "Neden korkuyorsun ki? Ona duygularını açman için uğraşmıyor muyuz? Zaten öğrenecek her şeyi. Bu kitap olsun veya olmasın, öyle değil mi?" Doğru diyordu. Zaten öğrenmeyecek miydi? "Haklısın. Tamam, o zaman buradan dönünce ilk işim editörle konuşmak olacak." Ayağa kalkıp ona sarıldım. "Teşekkür ederim Emre. Sen olmasan ne yapardım bilmiyorum." Emre gülerek "Yine yapacaktın, sadece bu başarının yanında sana gururla bakan bir Emre olmayacaktı o kadar." dediğinde gözlerim dolmuştu. Onun yanımda olmama ihtimalini düşünmek bile istemiyordum. Emre gözlerime bakıp sahteden kızmaya çalışarak "Hey! Bu aralar duygusal patatese döndün resmen!" dediğinde gülerek cümlesini devam ettirdim. "Duygusal ama bir o kadar da mutlu bir patates." 

♛♛♛

Herkese merhabalar arkadaşlar. Duygusal patates Itır'ın hikayesi umarım hoşunuza gidiyordur. Yavaş yavaş asıl olaylara girmeye başlıyoruz. Beklemede kalın. İyi okumalar.

Medya: Emre YÜKSEL

Şarkı: Serra Arıtürk ft. Osman Çetin- Kimse yok

29.07.2020

S.K.

BENİ SEVHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin