Elimdeki kahveyi dökmemeye çalışarak hızlıca mutfağın penceresine koştum. Tamda tahmin ettiğim gibi o da oradaydı, her zaman ki gibi. Yüzümdeki gülümseme büyürken pencereye biraz daha yaklaştım. Yeni uyandığı gözlerinden belli oluyordu. İşe geç kalmamak için bir an önce mutfağa geçip kendine kahvaltı hazırlamaya başlamıştı bile, keşke bende onun gibi sabahları kendime bu kadar hızlı gelebilseydim. Gözlerim bir anlığına vücuduna kayarken kendimi iç geçiremeden durduramadım. Vücudu her zaman bana yunan heykellerini hatırlatırdı. Aklımdan bir sürü düşünce geçerken bunlardan utanıp az kalsın heyecandan üzerinde halen daha duman tüten sıcak kahveyi üzerime dökmekten son anda kurtarır vermiştim. Tekrar gözlerimi ona çevirdiğimde orada değildi, sanki bir anda ortadan yok olmuştu. Kaşlarımı çatarak pencerenin dibine girdim ve dairesinde gözlerimi gezdirdim ama hiçbir yerde yoktu. O sırada onun mutfağında bir gölgenin hareketini gördüm. İyice odaklanarak orada ne olduğunu çözmeye çalışırken birden onun pencerede belirmesiyle çığlık atıp yere kapaklanmam birkaç saniye içinde oluvermişti, tabi kahvemde benle birlikte. Çığlık atarak ayağa kalkmaya çalışırken "Yandım anam!" diye bir nidada bulunup banyoya koştum.
Soğuk bir duştan sonra kendime gelmiştim. Bacaklarıma kahve döktüğüm için biraz kızarmış olsalar da onun dışında başka bir şey yoktu. Telefonumu elime aldığımda işe geç kalmak üzere olduğumu fark ederek hızlıca dolabıma koştum. "Ah aptal Itır! Hem rezil oldun, hem yandın!" Kendime kızarken elime ilk geçen kotla tişörtü giyip çantamı kaparak hızlıca kendimi evden dışarı attım. Arabaya doğru koşarken birden onunda evden çıktığını görmemle duraksadım. Alnımdaki teri silip vücudumu dikleştirdim. Saçlarımı elimle düzeltmeye çalışırken "Niye saçlarımı kuruttuktan sonra taramadım ki ya..." diye kendi kendime mırıldanırken karşı karşıya geldik. Bana gülümseyerek "Günaydın Itır." dedi. Her ismimi söylediğinde kendimi aptal gibi gülümsemekten alı koyamıyordum. Derin bir nefes alarak "Günaydın Ünal." dedim otuz iki diş gülerek. İkimizde arabamıza bindiğimizde derin bir oh çektim. Aynamı düzeltmem gerektiğini fark ettiğimde aynadaki gördüğümle az daha çığlığı basacaktım. Gözlerimin altı akşam geç yatığımdan dolayı şiş, yüzümde stresten çıkmış sivilceler ve bir o kadarda solgun bir cilt. Uflayarak geri yaslandım. "Itır sen kendinden korkuyorsun, Ünal sana nasıl âşık olsun. Ben şu halimi görsem kendime günaydın bile demem ki."
Her şeye rağmen yine de işe varmıştım. Koştura koştura ilk işim müdürün odasına girerek dün akşam ki makaleyi vermekti. Biraz göz gezdirdikten sonra bana döndü. "Güzel yazmışsın Itır, aferin. Bu arada geçen ay dergide yayınladığın 'Beni sev' hikâyesi epey tutmuş. Okuyucular onun devamını istiyor. Onun üzerine biraz çalış bence ve bu ay ki baskıda ondan bir devam hikâyesini paylaşalım. Ne dersin?" Ne cevap vereceğimi bilemezken birden ağzımdan "Tabi efendim." çıkıverdi. Müdür keyifle kafa sallayıp çıkabileceğimi söylerken hızlıca kendimi dışarı attım. Kafamı duvara geçirirken "Ne yaptım ben! Niye tabi diyorum ki. Ya anlaşılırsa onun ben olduğum." diye söylendim. 'Beni sev' hikâyesi beni ve Ünal'ın aşkını anlatıyordu. Daha doğrusu benim platonik aşkımı. İsimler her ne kadar farklı olsa da, birinin bu durumu anlama fikri bile beni korkutmaya yetiyordu. Uflayarak masama geçip oturdum ve o gün ki işlerime koyuldum.
Öğlen arası gelirken son yazının da düzeltmelerini bitirmiştim. Aslı'nın beni çağırmasıyla sonunda masadan ayrılmış beraber öğlen molası için yiyecekler alarak şirketin terasına çıkmıştık. Dalgalı saçlarım rüzgâr yüzünden uçuşurken umutsuzca gökyüzünde ki bulutlara baktım. Aslı ruh halimi fark ederek "Yine mi şu çocuğu düşünüyorsun?" dediğinde sadece kafa sallamakla yetinmiştim. Sandviçten büyük bir ısırık alarak konuştum. "Tam üç yıl, altı ay, dokuz saat oldu. Onu gördüğüm ilk gün üzerinden bunca zaman geçti ve ben ona merhaba demekten ileri gidemedim. Sadece pencereden onu izleyerek tanıdım onu. En sevdiği rengin mavi olduğunu, Teoman'ın şarkılarını çok sevdiğini, dans etmeye bayıldığını, komedi filmlerine hayranlıkla izlediğini, her güldüğünde yanağında çıkan o gamzeyi..." Ne ara gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı hiç farkında değildim bile ama hazır içimi dökmeye başlamışken durmak hiç istemedim. "Her uyandığında kıvırcık saçlarının alnına dökülüşünü, işten gelip televizyon karşısına geçtiğinde hep aynı saatte uyuya kalmasını, duygusal filmleri izlemekten nefret ettiğini çünkü her izleyişinde kendini tutamayıp ağladıktan sonra bunun yanlış bir şey olduğunu düşünüp kendine kızdığını... Ağladığında burnunun kızardığını, güldüğünde gözlerini yok oluşunu, uyurken ağzının aralık kalışını... Ben onu bu kadar iyi tanıyıp da yanında olamamaktan nefret ediyorum. O kadar güzel ki yanında olsam bile ona dokunmaya kıyamam." Aslı bana sımsıkı sarılırken "Git konuş o zaman. Ne bekliyorsun ki?" dediğinde kahkaha attım. "Aslı kör müsün sen? Bir bana baksana. Hiç onun yanında ki kızlara benziyor muyum? Onun yanında hep manken gibi kızlar var, bir de bana bak. Yer cücesi gibi boyum, taramaya üşendiğim dalgalı saçlarım ki belki de taramadığım için birbirlerine dolaşıp öylede görünüyor olabilirler, pörtlek kahve gözlerim, sivilce dolu cildim. Şimdi söyle sen Ünal'ın yerinde olsan kimi tercih edersin?" Aslı bir an duraksasa da hızla oturduğu yerden ayağa kalkarak önüme geçip ellerimi tutu. "O zaman bizde seni güzelleştiririz. Nerde çalışıyor demiştin sen bu çocuk?" "Demiştim ya sana kendi restoranında şef diye." Aslı kafa sallayarak "İşte müthiş bir fırsat sana. Bugün iş çıkışı önce kıyafet alacağız sana, oradan da kuaföre geçip seni bir güzel süsledikten sonra restoranda bırakacağız. Oradan sonrası da sana kalmış, sen sadece onun karşısına çık o bile yeter sana. Ama önce arayıp rezervasyon yapalım." Aslı benden uzaklaşıp telefon görüşmeleri yaparken bense bıkınca ona bakıyordum. Ne yapılırsa yapılsın şu tipimin düzeleceğine hiç umudum yoktu ya. Hem işe yarasa bile kuaför fikri, Ünal'ın beni fark etmesi bir mucize gibi bir şeydi. Aslı yanıma döndükten sonra itirazlarımın boşa olacağını fark ettiğimden hiçbir şey demedim. İkimizde yiyecekleri bitirip beraber içeri iş başına geçtik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ SEV
RomanceItır yıllardır aşık olduğu karşı komşusuna sonunda açılma kararı alır ama önünde kocaman bir engel vardır. Adam nişanlıdır! Her şeyden vazgeçmek üzereyken yardımına koşan hiç tanımadığı bir erkek sayasinde "Beni Sev" planını devreye sokarlar. O erk...