"buzları Eritme Vakti Yongbokie"

8K 859 845
                                    


Salonda ölüm sessizliği gezerken kapalı olan telefonumun ekranında parmaklarımı gezdirdim. Saçlarımın arasından yarım saattir aralıksız baktığım Seungmin bir kere olsun bana bakmamıştı. Gözünü bir kere bile ayırmadığı kitabın sayfasını çevirip yeni sayfaya başladığın da nefesimi bıraktım.

Korkudan öleceğim cidden. Kardeşim diye demiyorum, sinirlendiğin de değil, sakin olduğun da kıymetli popom tutuşurdu.

Saatler sonra başını kaldırıp bana gözlüklerinin ardından baktığında kapalı telefonda gezinen parmaklarım durmuş ve anında gözlerimi kaçırıp korkuyla boş ekrana bakmıştım. Lanet olsun.  Fazla sinirli.

Çaktırmadan tekrar baktığım da kitabına geri döndüğünü gördüm. Daha fazla dayanamayıp nefesimi verdim ve Sarjı bittiği için kapanmış olan telefonumu bırakıp ona döndüm.

“Benim birici-“

“Sakın konuşma Hwang Hyunjin!”

Zorla yutkunurken başımı salladım ve korkuyla önüme döndüm.

Bu sefer kötü kızmış. Bir hafta gözüne görmesem iyi olur.

Telefonumu alıp salondan merdivenlere ilerledim. Biz şimdi aynı odayı paylaşıyoruz. Neyse, birkaç gün diğer misafir odasında yatarım. Ne olacak canım. Zaten ikinci odam gibi bir şey oldu. Yakında oraya taşınacağım.

Uyumak için erken olduğu için Yongbok’la vakit geçirebilirdim. Hem biraz sosyal olması gerek yani günde 2-3 cümle kuruyor. Phinias ve Ferb’de ki Ferb’ü mü rol model edinmiş acaba?

“Yongbok-ie!” Odanın kapısını sonuna kadar açıp içeriye girdiğim de Yongbok’un odanın ortasına telefonuna bakarken gördüm. Ona tuhaf bir şekilde bakarken başını yavaşça bana çevirmiş ve telefonu olan elini indirmişti.

“İyi misin sen? Bir şey mi oldu?” bembeyaz kesilmiş yüzüne bakarken başını iki yana salladı.

“Olmadı. Sen neden gelmiştin?” Ona inanmadığımı belli edercesine baktım ama üzerine gitmeyip hala kulpunu tuttuğum kapıyı kapattım.

“Hiç canım sıkıldı. Birazda Seungmin’den korkmuş olabilirim.” Yatağına atlayıp zıplarken Yongbok telefonunu cebine atmış yanıma gelip oturmuştu.

“Seungmin haklı ama.”

“Evet! Bu yüzden bir şey diyemiyorum ya” Dudağımı büzüp karşı duvara baktım.

Karşı takımda bir çocuk görmüştüm. Ama nasıl yakışıklıydı. O Soyunma odasındayken girip kapıyı kilitlemiş ve onu tavlamaya çalışmıştım. Fakat o Takımın kaptanıydı ve Benim yaptığımı karşı takıma yapılan bir tuzak olarak görülmüştü. Sonuç olarak da bizim takım diskalifiye edilmişti. Ama benim suçum ne ki şimdi?

“Bu arada yarın Jisung’lara gideceğiz. Geliyorsun değil mi?” Ona döndüğüm de başını duvara yaslamış bir şekilde oturuyordu.

“Emin değilim.” Başımı sallayıp önüme döndüm.

Şaka gibi ya. Konuşamıyorum ki onunla. Nasıl eğlenceli olacak bu? Uzattığım ayaklarımı sallayıp inceledim. Yongbok’u güldürmek istiyordum. Onu bir kez olsun gülerken görmemiştim. Sadece sabah kıkırdamıştı ama o sayılmazdı. O zaman Seungmin’in beni öldürecekmiş gibi bakan gözleri hedefinde dikkat etmemiştim.

İyi de onu nasıl güldürebilirdim? Belki oyun oynayabilirdik. Eve sürekli Jisung geldiği için 2 oyun konsolu vardı. Hem belki aramızda ki soğukluk gider ve daha da yakınlaşırdık.

Başımı ona çevirdiğim de hala aynı şekilde durduğunu gördüm. Elimi kaldırıp bana dönmesi için işaret parmağımla belini dürttüm. Birden başını kaldırıp iki büklüm olduğun da şaşkınca ona baktım. Yoksa düşündüğüm şey mi?

“N-ne yapıyorsun?” Daha da güldüm ve iki elimi kaldırıp parmaklarımı oynattım.

“Yoksa senin tikin mi var?” Kollarını beline sarmış bir şekilde bana bakarken daha da güldüm.

“Bunda anormal bir şey mi var?” Diyerek soruma soruyla karşılık verdiğin de başımı iki yana salladım ve ona yaklaştım. Ben yaklaştıkça daha da gerilerken eliyle durmamı istedi.

“Buzları eritme vakti Yongbokie~”

“Ne? Dur!” Üzerine atılıp onu gıdıklamaya başladığım da odayı kahkahası doldurmuştu.

Kahkahası… Nasıl bu kadar güzel olabilirdi? Yongbok neden… Neden bütün güzelliklerini saklıyordu? O saklasa bile ben bulacaktım. Aynı şuan olduğu gibi.

Kahkahasına eşlik ederek onu gıdıklamaya devam ettiğim de kollarımı sıkıca tutup çekmeye çalıştı. Daha da güldüm ve kollarımı çekmesine izin vermeyip üstüne çıktım.

Dizlerimin üzerinde, yatan bedeninin üstünde dururken daha fazla karşı koymadım ve beni durdurmasına izin verdim.

İkimiz de nefes nefese kalmamıza rağmen gülümserken artık saçlarının kapatmadığı o güzel gözlerine bakakaldım. Saçları dağılmış ve arkaya doğru düşmüştü. Keskin kahve gözleri ve ressamın özenle fırçasını değdirerek yerleştirdiği çillerine hayran bir şekilde baktım. Lee Yongbok… gördüğüm en güzel erkekti.

Yüzünde ki gülümseme birden solup gözleri büyüdüğün de kaşlarımı çattım. Yüzümde ki gülümseme kaybolurken Nefes alışları birden kesildi.

“Yongbok? İyi misin sen?”

Yatakta duran elimi kaldırıp yüzüne uzatacaktım ki gözlerini birden kapatıp derin bir nefes aldı.

Kaşlarım daha da çatılırken Ne olduğunu anlayamadan sertçe beni üzerinden itti. Üzerinden kalkıp şaşkınlıkla ona bakarken Yataktan kalktı ve aceleyle odadan çıktı. Birden Ne olmuştu şimdi?  

“Yongbok!” Yataktan hızla kalkıp odadan çıktığım da Seungmin’in sesini duydum.

“Yongbok nereye?” Ve kapatılan dış kapıyla donup kaldım. Evden neden gitmişti ki şimdi?

Koşarak merdivenlere ilerledim ve kayarak indikten sonra salonun ortasında şaşkın bir şekilde duran Seungmin’e baktım. Beni gördüğün de kaşlarını çatıp ellerini beline koydu.

“Ne yaptın çocuğa?” Bu sorunun cevabını bende merak ediyordum.

Ona ne yapmıştım ki? Oldukça eğleniyorduk. Birden nefesini kesip gülümsemesini solduran şey neydi?

“Bilmiyorum Seung. Gülüyorduk birden kaçtı. Hiçbir şey yapmadım.” Bana inanmayarak baktığın da nefesimi bıraktım.

“Yemin ederim bir şey yapmadım.”

Kaşlarını çatıp gözünde ki gözlüğü çıkardı ve kitabının üzerine bırakıp telefonunu çıkardı. Koltuğun kol kısmına oturup birisini aradı. Yanına gidip onu beklerken başını iki yana sallayıp telefonu kapattı.

“Telefonunu açmıyor.” Endişeyle ona baktım.

Benim yüzümden miydi? Cidden ona ne yapmıştım ki? Ya başına bir şey gelirse?  Hem Bay ve bayan Lee onu bize emanet etmişti. Sadece bu da değildi. Onunla sıcak ve samimi olmasa da bir ilişkimiz vardı.

“Ne yapacağız Seung?” Elini ensesine atıp saçını karıştırdıktan sonra oturduğu yerden doğruldu.

“Çıkıp arayacağız. Ne yapabiliriz ki?” İyi de nerede bulabiliriz ki? Kim bilir nereye gitmişti? Belki de evine gitmişti.

Bunu Seung’da düşünmüş olmalı ki aynı anda birbirimize bakmıştık. İkiz olunca düşüncelerde ki bir oluyor yoksa? Başımı iki yana salladım. Eğer öyle olsaydı o zeki ben salak olmazdım.

“Gidelim” Başımı salladığımda üzerimize ceket alıp birlikte evden çıktık. Seungmin taksi çağırırken Koluna girmeme izin vermişti.

***
Olaylar olaylar...

Yongbok neden kaçtı sizce?

O değil ben harbi Hard Hyunlix shipper olmaya başladım

Whose gaze is this |HYUNLİX|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin