“Yongbok?” Hızla üzerinden kalkıp komodine doğru uzandım ve lambayı yaktım.Oda, sarı ışıkla hafifçe aydınlanmış ve onu görmemi sağlamıştı. Sert bir bakış ya da soğuk bir ifade aradım ama gördüğüm tek şey yüzüne düşmüş saçlar ve utançla kızarmış bir yüzdü. O cidden Yongbok’tu.
Gelmesine sevinsem mi yoksa bu durumda geldiğine üzülsem mi bilemedim.
Tekrar gider miydi? Yani etkilendiğin de kaçan birisiydi, Felix etkilense üzerime atlayacak tip vardı ama Yongbok öyle değildi.
“Yongbok!” Ayağa kalkmasına izin vermeyip kolunu tuttum ve kaçmasına izin vermedim.
Bu sefer kaçmasına izin vermeyecektim. Bana şaşkın bir şekilde bakan Yongbok’un bileğini bırakmadan ona yaklaştım.
“Ben Seni Felix sanıyorum. Kaçma benden lütfen” Tereddütte kalmış gibi görünüyordu.
Her an kalkıp odadan koşarak çıkabilirdi ama o gergin bir şekilde az önce kaldırdığım tişörtünü düzeltti ve başını yavaşça salladı.
Gitmeyeceğini anladığım da nefesimi bırakıp elimi kolundan çektim ve yatakta bağdaş kurarak ona döndüm.
En iyisi konuyu dağıtmaktı yoksa bu gidişle Felix geri gelecek gibiydi. Ben rahat davranırsam o da rahatlar ve hiç olmamış gibi davranabilirdik.
Tam ağzımı açmıştım ki Yongbok başını kaldırıp dağılmış saçlarının kapatamadığı gözleriyle bana baktı. Dudaklarım tekrar kapanırken kalın dudaklarını diliyle ıslatmış ve elleriyle oynamaya başlamıştı.
“Siz… Felix ile bu kadar yakınlaşacak ne yaşadınız?” Bu soruyu beklemiyordum. Özellikle bunu çekinerek ama merakla sorması beni kaskatı etmişti. Ne diyebilirim ki şimdi ona?
Beni öptü diye kendisini seme sanmaması için yaptığım bir plan mı diyeyim ne diyeyim?
“Aaa-İddia! İddia’ya girmiştik. O kaybedince yaptım yani önemli bir şey değildi.” Şirince gülümseyerek inanmasını sağlmak istesem de bence daha da batırmıştım. Yongbok şaşkın bir şekilde bana baktı.
“Felix mi kaybetti? Ne iddiasıydı?” Bu kadar şaşırdığına göre Felix kaybeden birisi değildi.
Gerçi bunu tahmin etmek çokta zor değildi. İstediği olmadığında ortalığı yakacak tip vardı. Bu yüzden kazanma hırsı zirvede olmalı.
“Ne iddiası mı?” Düşün bakalım hyunjin. Yalan söylemeyi bile beceremiyorum zaten. Felix neyi kaybeder nereden bilebilirim ki?
Başını sallayıp benden cevap bekleyen Yongbok’a dudağımı birbirine bastırarak baktım.
“Şey… Su”
“Su mu?” Ne diyeceğim mk, Su ne? Su diye iddia mı olur?
“Evet! Su! Yani yüzme, yüzme yarışı yaptık.” Bana öyle bakakaldığın da kendime gözlerimi devirip omuzlarımı düşürdüm.
Bir insan her şeyde kötü olur mu ya? Tamam yakışıklılıkta zirve yapmış olabilirim ama bari yalan söyleyebilseydim.
“Aaa Anladım. Felix Yüzmeyi sevmiyor, kazanman normal” Diyerek başını sallayan Yongbok’a büyümüş gözlerle baktım. Ne yani inandı mı şimdi? Oha ilk defa şans benden yana oldu.
“Evet ya suya bile girmedi. Sen sever misin?” Birden gülümseyerek heyecanla başını salladığın da ne yapacağımı şaşırdım. Bu… fazla şirin bir hareketti.
“Evet, Evimizde havuz var. Her gün yüzerdim” Heyecanlı sesine karşılık sadece dudağımı ısırarak cevap verdim. Onu ısırmak istiyordum. Hayır be ne ısırması?! Kendime gelmeliyim Sadece kafam karıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Whose gaze is this |HYUNLİX|
FanficGlances serisinin 1. Kitabıdır. . . Adranelin aşığı Hyunjin, Bir suçlunun çocuğuna aşık olma hayalleri kurarken hiç beklemediği iki kişiye aşık olmuştu Peki hyunjin Kimi seçecekti? Sessiz ve utangaç olan masum çocuğu mu? Yoksa; Zeki ve tehlikeli o...