Taksinin durması ile Jisung’u aradım ve geldiğimizi haber verdim. Taksiciye beklemesini söyleyip arabadan indiğimiz de karanlık ve ıssız sokağı aydınlatan renkli ışıklara baktım.Kapının önünde ki iki badigart tipli korumalardan bakışlarımı çektim. Soğuk havayla Seungmin’in koluna girerken Beklemediğimizin aksine Jisung karanlık bir sokaktan çıktı. Ona şaşkın bir şekilde baktığım da Seungmin beni onun yanına sürükledi.
“Seungseung bebeğim!” Jisung İnatla Seungmin’in boynuna atladığın da Seungmin onu zorla kendinden ayırıp yüzünü buruşturmuştu. Yani yıllarca alışmıştı ama yakında dayak yiyecek gibiydi.
“İçeri girelim artık” Diyerek Jisung’a baktığın da Jisungla yumruk tokuşturup gülümsedik.
“Arka kapıdan gireceğiz. Gelin hadi”
İkimizi zorla ayırıp aramıza geçti ve kollarımıza girdi. Seungmin göz devire de başını çevirirken gülümsedi. Ben de Jisung’un koluna daha çok yapıştım.
“Jisung?”
“Hım?”
“Hani burası bar ya? Barlar da böyle karanlık işler yapan çok vardır değil mi? Bir mafya çocuğuna rastlama olasılığım sence ne kadar?”
Seungmin’in bana attığı sert bakışları göz ardı ettim ve düşünen Jisung’a beklentiyle baktım.
“Bilmiyorum ki Hyun. Yani vardır mutlaka ama…”
“Ama?” Gözlerimi büyütüp ona heyecanla bakarken bana dönüp şirince sırıttı.
“Senin gibi salağa bakmazlar”
Seungmin güldüğün de ikisi birlikte yumruk tokuşturdular. Onlara kırılgan bir bakış attım.
“Üzdünüz ama beni. Çok kötüsünüz” Beni takmadıkların da omuz silkip önüme döndüm.
Sonuçta salak olsam bile güzelliğime tapacak bir mafya çocuğu bulabilirdim.
Arka kapıdan içeri girdiğimiz de boş ve karanlık koridorda ilerledik. Gelen müzik sesi her adımımızda daha da artıyordu. Harbi… Yongbok’un barda ne işi vardı? Ben bile ilk defa geliyordum.
Yok lan bir keresinde Jisung ile gizlice girmiştik ve tam o sırda polis baskın yapmıştı. Ailemiz bizi yaz boyunca dağ evine hapsetmişti. Telefon bile çekmiyordu!
O günleri hatırladıkça ürperirken sonunda koridor bitmiş ve birden kalabalığa girmiştik. Dans eden insanlar, masalara oturmuş içen insanlar… Gözlerim parıldayarak içeriye bakarken Seungmin başıma vurdu.
“Buraya Yongbok’u alıp eve götürmeye geldik Hyunjin. Bakma öyle kedinin ciğere baktığı gibi” Ona çizmeli kedi bakışlarımı attım.
“Ama Seung, birazcık danstan bir şey olmaz ki. Baksana nasıl eğlenceli”
Heyecanla tekrar kalabalığa döndüm. Dans etmek için öne atılmıştım ki Seungmin ceketimin yakasını tutup kendine çekti.
“Jisung, neredeler?” Jisung eliyle ileriyi gösterince omuzlarımı düşürdüm ve Jisung’u takip etmeye başladık. Yanımızdan geçen kızlar bize sürtünerek geçerken onlara üst dudağımı kaldırıp iğrenircesine baktım. Hayır, bu güzelliğim de bazen sorun oluyordu.
Yanımızdan geçen yakışıklı bir çocuğun eli elime değdiğin de başımı çevirip ona baktım. Bana göz kırptığın da elimle kalp yaptım.
“Rahat dur hyunjin!” Seungmin’e üzgün bir şekilde bakıp önüme döndüm. Sonunda Jisung durduğun da Başımı kaldırdım.
Önünde durduğumuz masa da Minho hyung elinde ki içki bardağını çevirirken asıl beni şoka uğratan oldukça rahat bir şekilde sohbet ettiği Yongbok’tu.
Saçlarını gözünün önünden çekerek gözlerini gün yüzüne çıkarmıştı ve o utangaç duruşunun aksine oldukça sert bir duruşu vardı.
Şaşkın bir şekilde ikiliye bakarken Seungmin’de benden farksızdı.
Yongbok içkisini yudumlamak için başını çevirdiğin de başında dikilen bizi gördü ve kaşlarını çattı. Minho’da bize döndüğün de Yongbok’tan gözlerimi alamıyordum.
O hayran olduğum gözleri bambaşka bakıyordu. Masum ve yoğun kahve gözleri şimdi insanı içine çeken dipsiz bir kuyu gibiydi. Aynı gözler… Bambaşka bakışlar… O Lee Yongbok muydu?
Seungmin elini ensemden çekerken zorla yutkundum ve bir adım öne çıkıp Yongbok’a emin olamayarak baktım.
“Yongbok?” İlk kaşları çatıldı. Sonra elinde ki içki bardağını masaya bıraktı.
Işıktan dolayı mı emin olamasam da tek bir tane bile göremediğim çilleri onu bana yabancı göstermişti. Fakat asıl yabancı gelen şey utangaç çıkan sesin aksine sert ve korkusuz sesiydi.
“Siz kimsiniz?” Dediği ile donup kalırken Seungmin kolumu tutup beni arkasına aldı ve masaya doğru yaklaştı.
Tam ağzını açıp bir şey söyleyecekti ki Minho gülümsedi ve Yongbok’un kolunu tuttu. Yongbok ile birlikte herkesin bakışları onu bulurken dediği şey günün en büyük şokunu yaşatmıştı.
“Onlar Yongbok’un arkadaşları Felix”
Ve arkamız da saklanarak dinleyen Jisung ile birlikte üçümüzde aynı anda konuştuk.
“Felix mi?!” O… Yongbok değildi.
***
Ortalığı karıştırıp gidiyorum🖐️Gitmeden Tahminleri alayım
Felix/Yongbok olayı ne?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Whose gaze is this |HYUNLİX|
FanfictionGlances serisinin 1. Kitabıdır. . . Adranelin aşığı Hyunjin, Bir suçlunun çocuğuna aşık olma hayalleri kurarken hiç beklemediği iki kişiye aşık olmuştu Peki hyunjin Kimi seçecekti? Sessiz ve utangaç olan masum çocuğu mu? Yoksa; Zeki ve tehlikeli o...