"Seni Görmek Ne Hoş Lix"

7.8K 791 639
                                    

Karanlık sokağı aydınlatmaya gücü yetmeyen Ay, ışığını birçok köşeden maruz bırakmış ve siyaha boyanmasına izin vermişti. Gecenin soğuk esintisi üzerimde cekete rağmen bedenimi titretiyor, gözüme giren saçlarımın arasında dans ediyordu.

Tek bir sesin bile duyulmadığı sokak içime büyük bir korkunun yerleşmesine sebep olurken ellerimi yana doğru uzattım ve yanımda oldukça rahat bir şekilde yürüyen Felix’in tişörtünü kavradım.

Başını çevirmeden bana yandan bir bakış attı ve ona doğru yanaşmama sessiz kaldı.

Ayak seslerimiz ve aldığım nefesler dışında tek bir şey bile duymuyordum. Bu sessizliğin beni korkutması belki de yalnız olmamızdan değil, olduğum yerden kaynaklıydı.

“Kafayı yemişsin” Diye fısıldadım korkuyla.

Felix beni duymazdan gelerek yürümeye devam ederken arkasına geçip kendimi saklama girişiminde bulundum. Tabi benden kısa birisinin arkasına saklanmak çokta iyi bir seçenek değildi.

“Kırmızı şehir de ne işimiz var Felix? Sen cidden kafayı yemişsin” Bunu diyen kişinin ben olması tuhaf geliyordu kulağa ama bu konuda cidden haklıydım.

Tamam adrenalin tutkunu olup bir mafya çocuğu ile evlenme gibi bir hayalim olabilirdi ama o hayallerimin arasında ölmek yoktu. Kırmızı şehre gelmek tamamıyla intihar etmekten başka bir şey değildi.

Felix nefesini usulca bırakıp başını bana çevirdi. Sert bakışlarının altında ki alaycı bakışları anlık yutkunmamı engellerken kalın dudaklarını araladı.

“Aksiyon aradığını düşünmüştüm?” Ona gözlerimi büyüterek bakınca tişörtünü bıraktım ve tamamen bana dönen bedene kollarımı iki yana açarak baktım.

“Aksiyon arıyorum Felix, ölümü değil. Tanrım buraya polisler bile girmiyor artık! Geri dönelim” Sessiz bağırışıma attığı boş bakışlara beklentiyle baktım.

Sokaklara gidiyoruz diyince ıssız bir ara sokağa gideceğimizi düşünmüştüm, şehrin diğer ucunda ki kendi bağımsızlığı ilan ederek yeni bir şehir olarak adlandırılan bu şehre geleceğimizi düşünmemiştim.

Önceden burası Kore’nin bir şehri olarak biliniyordu fakat birden büyük bir olay oldu. İnsanlar teker teker kayboluyor ve cesetleri birkaç gün sonra sokaklara bırakılıyordu. Bu olaylar polisler hatta özel dedektifler tarafından geniş bir şekilde incelenmişti. Ta ki o dava ile ilgilenen bütün herkesin bir daha o sokaktan çıkamamasına kadar…

O andan itibaren bu sokaklarda yaşayanlar Başka yerlere taşınmış, sokaklar boşaltılmış ve dava bir daha açılmamak üzere kapatılmıştı. Fakat hala buraya girmeye cesaret edebilen kişiler oluyordu ve onların ölüm haberleri kısa bir sürede haberlere düşüyordu. Bu yüzden burası ayrı bir şehir olarak görülmüş ve kana boyanmış bu şehre Kırmızı şehir denilmişti.

Felix’in bana yaklaşması ile düşüncelerimden ayrılırken elini çeneme koymuş ve yere bakan yüzümü kaldırmıştı. Bana gözleri kısık bir şekilde bakarken zorla yutkundum. Bana hiç iyi gelmiyordu bu çocuk.

“Ölmek istemiyorsun ama ölümle oynuyorsun…” Kalın sesi fısıltı halinde olsa da sessiz sokakta yankılanmıştı. Ona tepki veremeyecek kadar etkisi altında donakalmıştım. O ise cevap vermemi beklememiş ve elini çenemden çekip cebine sokmuştu.

“Umarım hızlı koşuyorsundur” Diye söylenti arkasını dönerken.

Arkasından Ona şaşkın bir şekilde bakarken başını çevirip anlık bana baktı.

Whose gaze is this |HYUNLİX|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin