Kasım ayı her zamanki giysisine kuşanmış, soğuk ve şiddetli rüzgarı yeryüzüne göndermişti. Ağaçlardan ayrılıp sokaklara dökülmüş, kurumuş yapraklara her bastığımızda çıkan o ses oldukça huzur vericiydi. Bu sesi seviyordum.Jisung’tan aldığım siyah montun yakasını çekip daha da sıcak tutmaya çalıştım kendimi. Sabahki olay üzerine Felix’in yüzüne bakamamıştım. Nasıl bakabilirdim ki zaten? Yine de Jisung ile birlikte kahvaltıya inmiş ve sessiz bir kahvaltı geçmişti.
Arada bir çaktırmadan Felix’e baksam da hiç bana bakarken yakalamamıştım. Sessizce yemeğini yiyor, arada bir telefonunda birisiyle mesajlaşıyordu.
Şimdi ise kahvaltıdan sonra birlikte evden çıkmış bizim eve ilerliyorduk. Jisung sadece ceketimizin bizi sıcak tutacağını düşünmemiş ve kendi montlarından vermişti. Sıcak tutmasına tutuyordu ama yüzüm donuyordu ve kulaklarımın kızardığına emindim.
Başımı yere eğip muhtemelen kızarmış burnumu çekerken Koluma girmiş benimle yürüyen Jisung bana baktı.
“Havalar Cidden bir anda soğudu” Dudaklarından çıkan sıcak nefesi, soğuk hava da buhar olup dağılırken güldüm ve başımı salladım.
“Okula erken gitme vaktimiz geldi” Dediğime güldü ve başını sallayarak bizi onayladı. Okula kışın erken gider ve kimse gelmeden kaloriferi kapardık. Orada ki sohbetin ayrı bir güzelliği oluyordu.
“Felix? Sen neden bu kadar sessizsin?” Jisung diğer tarafında telefonuyla ilgilenen Felix’e döndüğün de Bende ona baktım.
Cidden kahvaltıdan beri telefonuyla uğraşıyordu ve tek kelime bile etmemişti. Telefonundan başını kaldırıp bize döndüğün de İlk bana bakmış ardından Jisung’a dönmüştü.
“Birisiyle uğraşıyordum” Diyerek kestirip attı ve tekrar mesaj gelen telefonuna döndü. Jisung koluma sarılıp başını omzuma yaslayarak yürümeye devam ettin de Felix’e bakmaya devam ettim.
Kimle mesajlaşıyordu ki?
Üzerinde ki bakışlarımı hissetmiş gibi tekrar başını kaldırdığında göz göze geldik. Bana “Ne var?” Dermiş gibi tek kaşını kaldırdığın da bakışlarımı ondan çekip telefonuna çevirdim ve tekrar ona bakarak dudaklarımı oynattım.
“Kim o?” Jisung’un duymaması için sesimi çıkarmayıp sadece dudaklarımı oynatsam da Felix anlamış ve dudaklarında çapkın bir gülümseme belirmişti.
Bu gülüş aşırı sexy olsa da sevmiyorum ya. Ne zaman bu ifadeyi görsem utançtan yerin dibine giriyorum.
“Neden merak ediyorsun?” Diyerek sessizce konuştun da soğuktan büyük ihtimalle morarmış dudaklarımı yaladım ve omuz silktim. Onu cevapsız bırakırken gülmüş ve telefonuna geri dönmüştü.
Cidden Kiminle konuşuyordu böyle?
Tüm yol boyunca kiminle konuştuğunu düşünerek geçirmiş ve Sonunda evimizin olduğu sokağa girmiştik.Jisung kolumdan çıkıp, bir an önce sıcak eve girmek için koşarken arkasından güldüm ve bende adımlarımı hızlandırdım. Felix arkamızda kalırken Jisung bahçeye girip direkt kapıya yöneldi ve soğuktan zıplayarak kapıya vurmaya başladı. Bir çocuktan farksızdı ve bu çok tatlı bir görüntüydü.
Bahçeye girdiğim de Bana dönmüş ve Kızarmış burnunu çekerken “Seungmin evde değil mi?” Diye mızmızlanmıştı.
“Uyuyordur” Diyerek cebimden anahtarı çıkardım ve hala ısınmak için yerinde zıplayan Jisung’un yanından geçip anahtarı kapıya yerleştirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Whose gaze is this |HYUNLİX|
FanfictionGlances serisinin 1. Kitabıdır. . . Adranelin aşığı Hyunjin, Bir suçlunun çocuğuna aşık olma hayalleri kurarken hiç beklemediği iki kişiye aşık olmuştu Peki hyunjin Kimi seçecekti? Sessiz ve utangaç olan masum çocuğu mu? Yoksa; Zeki ve tehlikeli o...