JİSUNG
Ona söylemek istediğim her şey uçup gitti dilimden. Gözlerine bile bakamadığım bu çocuğa ne diyebilirdim ki zaten?
O da cevap beklememiş ve Bakışlarını yüzümden yavaşça elime indirmişti. Sımsıkı tutuğum günlüğü gördüğün de anlamıştı zaten. Seslice yutkunmuş ve bakışlarını kaçırırken ürkek duruşunu düzelterek eskisi gibi oturmuştu. Tek fark başını arkasında ki Kaydırağın direğine yaslamıştı.
“Onu bana acıman için vermedim Jisung. Sadece artık beni bırakmanı istiyorum” Diyerek mırıldandı.
Dolan gözlerimi ondan bir saniye olsun ayırmazken o sadece elimde ki günlüğe bakıyordu. Dolan gözlerimi kırpıştırırken günlüğü ona uzattım.
“Sana acıyacak değilim hyung. Çektiklerine hakaret olur” Yine bakmadı bana. Uzanıp elimden günlüğü alırken de bakışları yerdeydi. Sanki utanıyor, gözlerime baksa iğreneceğimi düşünüyordu.
Gerçekten… aynaya hala bakmamış mıydı? Hala nasıl bir güzellikte olduğunu bilmiyor muydu?
“Güzel, o zaman gidebilirsin” Bunu söylerken neden sanki gitmemi istemiyor gibiydi? Başımı sallayarak onu onayladım.
“Evet, Gidebiliriz” Başını kaldırıp sonunda bana baktığın da gözlerinde şaşkınlığa ufak bir tebessüm yolladım. Korkmamasını, o canavarlardan olmadığımı göstermek adına…
“Ne?” Diye titreyen sesiyle fısıldadığın da önünde eğildim ve onunla aynı boya geldim.
“Gitmemi istiyorsun hyung, ama gelmeden gidemem ki. Yanında olmadan seni terk edemem” Yanında olduğumda da terk edemem…
Bana şaşkın bir şekilde bakarken seslice yutkundu ve bakışlarını kaçırdı. Boynunda ki morluklar daha yeni yapılmış gibi belirgindi. Bugün ne kadar yanmıştı canı?
Bir şey demesine izin vermeyip bileğini kavradım.Kaçırdığı bakışları tekrar beni bulurken büyümüş gözlerle baktı ve nefesini tuttu.
“Bu gece biraz nefes al hyung. Sadece birkaç saat, benimle gel” Korkuyla bileğini çekti benden. Boş olan elim havada kalırken başından beri varlığını koruyan o düğüme takıldı nefeslerim yine.
Endişeli ve korku dolu Bakışları evin ikinci katına döndüğün de korkusu nefesimi kesti. Bir insandan nasıl bu kadar korkabilirdi?
Kurumuş dudağımı ıslatırken bakışlarım İkinci kata döndü. Işık yoktu, bir beden yoktu. Korkulacak hiçbir şey yoktu fakat Şuan Minho’nun korkuyla atan kalbini duyabiliyordum.
“Hyung, Felix getirdi beni. Joon’u halledeceğini söyledi. Korkma” Titreyen bakışları beni bulduğun da hafifçe gülümseyerek tekrar kavradım bileğini. Bu sefer çekmedi, ama korkuyla titredi. Ona zarar vereceğimden korkuyor olabilir miydi? Bu soruyu düşünmek bile yaktı canımı.
Yaşadıkları herkesten korkmasına sebep olmuştu. Kimseye güvenemez, kimseye inanamaz, en ufak bir hareketinde bile bir acı bekler olmuştu.
Haklıydı, bunca zaman karşısına çıkanlar kişiler, insan kalıplarının içine girmeyen ve acıması olmayan kişilerdi. Kırmızı Şehir bile onlardan daha masum ve vicdanlıydı.
“Gidelim” Ayağa kalkıp onu da çektiğim de yavaşça kalkmıştı. Buz gibiydi… Daha az önce buz gibi sudan çıkmama rağmen elimin arasındaki eli, beni bile soğuktan titretmişti.
Bakışları ellerimizi bulduğun da gözlerini kaçırmıştı ve Elini elimden çekerken hala tedirgin olması defalarca kez yakmıştı canımı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Whose gaze is this |HYUNLİX|
FanfictionGlances serisinin 1. Kitabıdır. . . Adranelin aşığı Hyunjin, Bir suçlunun çocuğuna aşık olma hayalleri kurarken hiç beklemediği iki kişiye aşık olmuştu Peki hyunjin Kimi seçecekti? Sessiz ve utangaç olan masum çocuğu mu? Yoksa; Zeki ve tehlikeli o...