Gözlerimi dev oyuncaklardan alarak bilet sırasına girmiş kişilere baktım. Bugün gezinin son günüydü ve tamamen eğlenelim diye lunaparka getirmişti hocalar bizi. Hastalığıma içimden küfürler ediyordum. Astımım yüzünden hiçbir oyuncağa binememiştim.
Gözlerim bilet sırasında olması gereken yerde kahve sırasına girmiş olan Taehyung'a takıldı. Dudağındaki yara geçmeye durmuştu. O gün Taeyong'a attığı kafadan sonra normal olarak Taeyong da ona karşılık vermişti. Taehyung'a yumruğunu geçirmişti fakat sadece o yumrukla kalmıştı. Çünkü Taehyung onun üzerine çıkarak bir güzel pataklamıştı. Namjoon gelmeseydi çocuğun ağzıyla burnunun yerini değiştirecekti. O olaydan sonra hem kendi okulumuzun öğretmenlerinden hem de onların öğretmenlerinden bir ton özür dilemiştik. Ona neden sevgili olduğumuza dair yalan attığını sorduğum zaman ise bana cevap olarak o an öyle demesi gerektiğini söylemişti. Olay çok uzamadan kapanmıştı iyi ki. Zaten diğer okul da dün şehirlerine geri dönmüşlerdi.
"Tam on tane jeton aldım. Hepsine binmek istiyorum."
Yanıma hoplaya zıplaya gelen Lisa'ya karşılık gözlerimi devirdim.
"Kızım sen bir saat önce de on tane jeton almamış mıydın?"
"Evet." dedi büyük bir sevinçle. Lisa adrenalin tutkunu bir insandı. Yerinde hiçbir zaman duramazdı. Şu anki gibi. Diğerlerini beklerken olduğu yerde oyuncaklara büyük bir istekle bakıp zıplıyordu.
Çok geçmeden yanımıza Taehyung hariç diğerleri de gelmişti.
"Korku tüneline giren var mı?" diye sordu Jimin diğerlerine. Seokjin ve Hoseok ona katılınca yanımızdan ayrılmışlardı.
"Taehyung veleti nerede?"
"Ben senden ay olarak büyüğüm aptal."
Taehyung elindeki iki sıcak kahveyle yanımıza gelince birini bana uzattı ve aynı zamanda Jungkook'a cevap verdi. Ona kısaca teşekkür ettim. Kendisine de almıştı. Sanırım oyuncaklara binmeyecekti.
"Sen binmiyor musun?" diye sordu Namjoon kaşları havalanırken. Taehyung lunaparkları severdi. Bu yüzden şaşırmış olmalıydı. O adrenalin meraklısı bir insandı. Ben ise yapmak istediğim halde yapamıyordum.
"Jennie ile kalacağım."
Yanıma oturup kahvesinden bir yudum aldı. Ona döndüm hafifçe. "Saçmalama. Ben yalnız kalırım. Git eğlen."
Omuz silkti dediklerime. Önüne dönerken "Seninle alakası yok ki. Buranın lunaparkını beğenmedim." demişti rahat bir tavırla.
Güldüm dediğine.
Yalancı.
"İyi o zaman. Biz gidiyoruz."
Yoongi yürümeye başlayınca hepsi oyuncaklara doğru onu takip etmişlerdi. Jungkook çok kısa bir anlığına arkasına dönüp Taehyung'a "Bana da kahve alsana." diye bağırmıştı ancak Taehyung ona sadece orta parmağını göstermişti. Jungkook'un göz devirip önüne dönmesini izledim. Ardından ikimiz de sessizliğe büründük.
Günler geçtikçe sona yaklaşıyormuşuz gibi hissediyordum. Okul bittikten sonra o yurt dışına gidecekti. Her şeyden habersiz olacaktı. Açıklamayı düşünmüyordum. Hislerime karşılık veremezdi. Bunu anlıyordum.
"Fake hesap yazmış gezinin ilk günü. Mesajları kontrol etmediğimden görmemiştim."
Yutkundum. Evet, o gün ona yazmıştım. Kızla birlikte olduğu için merak etmiştim.
"Cevap verdin mi?" diye sordum üç senedir devam eden oyunculuğumla birlikte.
"Hayır. Bana gezideyken hiç konuşmayalım yazmıştı. Seoul'e dönünce cevap veririm."
Başımı salladım onu onaylarcasına. O an büyük bir çığlık kopmuştu. İstemsizce ikimiz de o tarafa baktık. Hız trenine binenlerden geliyordu sesler. Gülümsedim. Ben de binmek isterdim.
"O kadar eğlenceli değil."
"Ne?" diye sordum ona dönerken. Neden bahsettiğini anlamamıştım.
"Hız treni diyorum. Aslında o kadar da eğlenceli değil. Gülümseme o yüzden."
Gülümsemem silinirken kaşlarımı çattım. Nasıl eğlenceli değildi ki? Binen herkes deli gibi çığlık atarken gülüyorlardı. Bence kesinlikle eğlenceli olmalıydı.
"Değil işte."
Şokla gözlerimi büyüttüm.
"Sen iç sesimi falan mı dinliyorsun?" diye sordum gözlerinin içine bakarken. O ise yüzümü inceledikten sonra gülmeye başlamıştı.
"Ben seni üç senedir tanıyorum kızım. Tüm mimiklerini ezbere biliyorum. Ne düşündüğünü anlamak zor değil."
Dediklerine karşılık istemsizce yüzüm düştü. Her mimiği ezbere biliyorsan, ne düşündüğümü anlamak zor değilse neden seni sevdiğimi göremiyorsun? Sanırım bunun cevabını hiçbir zaman alamayacaktım.
Bakışlarımı kaldırıp gökyüzüne diktim. Hava soğuktu fakat bir tane bile bulut yoktu. Mavi bize gülümsüyordu. Birkaç dakikamız sessiz sedasız geçti gitti. Ardından kafamın içinde dönüp dolaşan bir soruyla Taehyung'a döndüm. Sebepsizce sormak istemiştim.
"Tae."
"Hm?" dedi büyük ve keskin gözleri beni bulurken.
"Beni ne olarak görüyorsun?"
Kaşlarını çattı. Birkaç saniyeliğine dudaklarını büzmüştü.
"Ne biçim soru bu? Nasıl ne olarak görüyorum?"
Omuz silktim. "Senin için neyim mesela? Ne ifade ediyorum?"
Bu sefer sorumu anlamışçasına başını aşağı ve yukarı salladı. Kahvesinin son yudumunu da içtikten sonra kağıt bardağı yanındaki çöp kutusuna attı.
"Sen.." Durdu. Gözleri bende değildi. Yere odaklamıştı ve düşünüyordu. "İyi bir dost?" Gözlerini gözlerime çıkarttı. "Evet. İyi bir dostsun. Kardeşsin. Sırdaşsın. Ne bileyim? İyi olan her şeysin işte."
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Kalbim küçük bedenime bir anda çok ağır gelmişti. Bu ağırlık nefes almamı engellediği için dudaklarımı araladım ve derin bir nefes çektim içime. Bakışlarını benden çekip başka yere odaklanan bu çocuk beni yaralamaktan başka hiçbir şey yapmamaya başlamıştı.
"Bizimkiler geldi. Hadi yanlarına gidelim."
Gülerek ayağa kalktı ve yanağımdan bir makas alıp yürümeye başladı. Sertçe sıktığı yanağımı sildim. Gözlerim dolarken tekrar gökyüzüne baktım. Ellerimi yumruk yapmıştım.
Güçlü durmalısın.
Şu an olmaz.
Güçlü durmalısın.
İç sesim kulağımı tırmalarken gözümdeki yaşları tekrar içime akıttım. Alışmıştım ben. Dışarı ağlamıyordum. Taehyung sayesinde içimde büyük bir okyanus oluşmuştu. Onun sözleri bıçak olmaya devam ederken de içimdeki bu okyanus büyüyecekti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lie, taennie
Fanfictionkimtaehyung: Sen kimsin gerçekten? winterbear: Senin sadece çok yakın arkadaşın olarak gördüğün kişi. (Gönderilmedi.) winterbear: Jennie. (Gönderilmedi.) Yarı texting.