29

8.8K 662 1K
                                    

Bol bol yorum yapar mısınız? Yorumlarınızı okumak hoşuma gidiyor. Elinizden geldiğince yorum bırakın. Seviliyorsunuz. <3

İleri matematik dersindeydik. Gözlerimi tahtaya dikip hocanın anlattıklarını dikkatlice dinliyordum ancak hiçbir şekilde şu lanet konu beynime girmiyordu. Sıkıntıyla nefes verip arkama yaslandım. Zaten anlamıyordum. Dinlememek daha mantıklı gelmişti.

Sıramın altındaki telefonumu çıkartıp saati kontrol ettim. Dersin bitmesine bir dakika vardı. Sanırım bununla hayata tutunabilirdim. Tam yan dönüp Lisa'ya kantine gitmemiz gerektiğini söyleyecektim ki önüme yani sıramın üzerine bir kağıt atıldı. Katlanmıştı. Arka çaprazımdan gelmişti.

Oraya döndüm. Taehyung  yumuşamış bakışlar eşliğinde kaşlarını kaldırıp önümdeki kağıdı işaret etti. Göz devirip önüme döndüm.

Nah bakardım o kağıda.

İşaret parmağımın ucuyla kağıdı yere attım. Onun bana yaptıklarının aynısını yapıyordum şu an. İçim merakla kuduruyordu ne yazdığına dair ancak gururum bir adım öndeydi.

Kulaklarımı okulun zil sesi doldurunca oturduğum yerden kalktım. Lisa'ya dönerek "Kantine inelim." dedim. O ise beni zerre takmayıp hâlâ tahtaya bakıyordu. Lisa'nın matematiği iyiydi. Bu yüzden hocanın ödev verdiği problem üzerinde yoğunlaşması normaldi.

"Ya hadi ya. Sonra bakarsın probleme." dedim kolunu tutup sıradan kaldırmaya çalışırken. Bana sinirli bakışlar eşliğinde döndü ve tam ağzını açacağı sırada gözleri arkama kaydı. Sonrasında ise omzumda bir el hissetmiştim.

"Jennie." dedi kalın ses. Dönmedim ona. Onun yerine omzumun üstünden bakmıştım. Cevap vermeyince devam etti. "Berber gidelim mi kantine?" O kadar masumca sormuştu ki bir anlığına büyük bir sevinçle "Evet!" diye bağırmak istemiştim. Fakat sadece istemiştim.

"Gerek yok." dedim tekrar Lisa'ya dönerken. Dünden sonra gerçekten artık çizgimi çekmiştim. Ağır konuşup konuşmadığım hakkında pek bir fikrim yoktu lâkin kırılmış olmalı ki dün gece sürekli bana mesaj atmıştı. Hiçbirine cevap vermeyerek kendimce karar almıştım. Artık eskisi gibi kibar olacağımı sanmıyordum.

"Lütfen." dedi hâlâ arkamdayken. Onu takmayarak Lisa'yı kolundan tuttum ve ayağa kaldırıp sınıfın çıkışına yönlendirdim.

"Lan çocuk köpek gibi pişman. Götünün dibinden ayrılmıyor. Neden soğuk yapıyorsun?"

"Oldu canım. Bana yaptıklarını unutup boynuna mı atlayayım Lisa?"

Lisa sorunun cevabını havaya bakarak bir müddet düşündü. Ardından bana hak verip koluma girdi.

Merdivenlerden aşağıya inerek kantine giriş yaptık. Kalabalık değildi ancak az kişi de yoktu. Birkaç boş masaya gözlerim ilişti. Lisa'ya en arkadakini gösterip "Sen git masayı tut. Ben kahveleri alıp geliyorum." dedim. İkiletmedi ve oraya yöneldi. Onun ardından kantin sırasına girmiştim.

Yaklaşık bir dakika geçti. Kantin kuyruğu ise milim kıpırdamadı. Hayır yani anlamıyordum. Bu sıra neden hiç ilerlemiyordu? Sıkılarak gözlerimi etrafta gezdirirken birden yanımda biten beden ile irkilmiştim.

"Ne öyle bakıyorsun?" diye sordu çatılan kaşlarımı işaret ederek. "Ben de kahve alacağım." Omuz silkip önüne döndü.

Yalanını seveyim senin.

"Yalan atma. Sen kahve sevmezsin." dedim sinirimi bastırmaya çalışırken. Kaçtıkça kovalaması hoşuma gidiyor muydu? Tabii ki hoşuma gidiyordu. Ancak yelkenleri suya indiremezdim. Sürünmesi gerekiyordu.

The Lie, taennie Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin