İçinizden birine söz verdiğim gibi attım bölümü. Hem de iki bölüm birden. Oy verip yorum yapmayı unutmayın. İyi okumalar.
Bencillik miydi bu yaptığım? Taehyung'un hayatı Amerika'ya gitmesiyle belki de tamamen değişecekti. Çok güzel bir kariyere sahip olacaktı. Basketbolda ilerleyecek, takımlar onu almak için can atacaktı.
Ama ben... Onu seviyordum. Ya beni unutursa? Ya bir daha hiç geri gelmezse? Ya başkasını bulursa? Delirecek gibiydim. Hakkım yoktu. Ona ben ve kariyer arasında bir seçim yap demeye hakkım yoktu.
O, gitmeliydi.
Yanıma oturan kişiyle gözlerimi dünyadaki acılara inat parıl parıl parlayan gökyüzünden çektim.
"Yalnız kalmak istiyorum Lisa." dedim mırıldanarak. Dümdüz karşıya bakıyordum. Boş basket sahasına.
"Taehyung'a kızmamalısın." dedi o da benim gibi basket sahasına bakarak.
Güldüm. "Canımı yakan şey bana söz vermesi. Gidecekse gideceğim demeliydi. Yalan söylememeliydi."
"Jennie." Lisa üzgün bakışlarını bana çevirince ona döndüm otomatikman. "Olayın nasıl geliştiğini bilmiyorsun."
"Öyle mi? Zaten benden başka herkes her şeyi biliyor. Bir tek ben bilmiyorum. Anlat o zaman. Ne olmuş?"
Derin bir nefes alıp verdi. Şu an herkes dersteydi. Ben ise girmek istememiştim. Çünkü ona bakmak istemiyordum. Görmek istemiyordum. Gitmemesini istesem de onun hayatına bu denli karışamazdım. Biz daha son sınıftık. Önümüzde koca bir hayat vardı. Taehyung benim için kariyerini çöpe atmamalıydı. Öyleyse neden kızgındım ona? Neden kalbim bu denli ağrı içindeydi?
"Bizim erkekler konuştu Taehyung ile. Bana da onlar anlattı. Jennie Taehyung seni bırakıp Amerika'ya gitmek istemiyor. Annesine anlatmış bu durumu. Gitmek istemediğini söylemiş. Ancak annesi fena kızmış ona. Ayağına altın tepside gelen ve belki de bir daha gelmeyecek olan bu fırsatı çevirmemesi gerektiğini sert bir dille söylemiş. Taehyung da zorunda kalmış. Koç ve annesi zorla imzalatmış çocuğa o sözleşmeyi."
Dudaklarım aralandı. Gözlerim doldu ve ağlamamak için üst dudağımı dişlerimin arasına alıp ısırdım. Böyle bir durumda ben olsaydım ne olurdu? Eğitimim için Amerika'nın en iyi okulu peşimde olsaydı annem ne yapardı?
Histerik bir biçimde güldüm.
Benim yerime valizimi hazırlardı. Sormazdı. İstiyor musun diye sormazdı bile. Taehyung'u anlıyordum. Onun yanında olmam gereken yerde benim de ona sırtımı çevirmemle o daha da kötü olacaktı.
Ayağa kalktım. "O derste mi Lisa?"
"Hayır. Derse girmeyeceğini söylemişti o da. Ancak nerede olduğunu bilmiyorum."
Lisa'ya tek kelime etmeden koşmaya başladım. Ben nerede olduğunu biliyordum.
"Taehyung'un yanına mı?" diye bağırdı Lisa arkamdan.
"Derse gir. Bizi merak etme." dedim koşarken. Onun yanında olmalıydım. Bencillik yapamazdım. Kendimi düşünüp onun hayatını mahvedemezdim.
Okul binasının içine girdim. Uzun cam koridordan geçerek C bloğa ilerledim. İki kat merdiven çıktım ve kapalı basketbol sahasının önüne geldim. Kapı aralıktı. İçerden topun sesleri geliyordu. Ancak bu kadarla değildi.
İlerledim ve duvara gizlenip içeriyi dinledim.
"Gideceksin Taehyung! Oğlum aptal mısın sen? Eline gelen böylesine bir fırsatı nasıl itersin? Yerinde olmak için çabalayan kaç kişi var biliyor musun? Senin bu yaptığın şımarıklık!"
Bu koçun sesiydi. Gözlerimi içeride gezdirdim temkinli bir tavırla. Taehyung orta sahadan topu son kez potaya soktu ve koça döndü. Arkası bana dönüktü.
"Şımarıklık mı?" Güldü. Gülüşünden bile öfke akıyordu. Ellerini saçlarından lanet okuyarak geçirdi. "Ya her zaman en iyisi olmak zorunda mıyım ben? Ortalama bir öğrenci olamaz mıyım? Sıradan bir hayatım olamaz mı? Bizim ülkemizde de çok güzel takımlar var. Amerika'ya gitmek istemiyorum ve gitmeyeceğim. Burada kalacağım."
Taehyung arkasını dönüp gidecekken koç durdurdu onu. "Reşit değilsin ve sözleşmeyi çoktan imzaladın."
"Ne?" Taehyung'un kaşlarını çattığını hayal edebiliyordum. Sesinden hayal kırıklığı akıyordu. "Siz ciddi olamazsınız. O sözleşmeyi ailemin zoruyla imzaladım. Yırtıp atabilirim."
"Reşit değilsin dedim. Ailen ne derse o olacak."
Taehyung başını olumsuz anlamda iki yana salladı. Geri geri adım atarken "Benim koçum olduğunuza emin misiniz? Daha çok annemin çalışanı gibi duruyorsunuz." demişti. Karşısındaki koçu uzunca alkışladıktan sonra ise hiddetle arkasını döndü. Sessiz ve bir o kadar da hızlı adımlarla üst merdivenlere koşup çıktım. Bir süre sonra Taehyung sahadan çıkmıştı. Kapıyı sertçe kapatıp küfürler savurdu. Öylece ayakta dikildi. Gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı. Yanına gitmek için bir adım attım lâkin sonradan durdurdum kendimi. Ne yapmalıydım? Git dersem gidecek miydi? Onu ikna edebilir miydim? Gerçekten beni sevdiği için mi gitmek istemiyordu yoksa bu kadar asabi olmasının ve öfkesinin sebebi ailesi miydi?
Taehyung başını kaldırıp gözlerini tavana dikti. Ardından merdivenlerden koşarak indi. O tamamen gözden kaybolunca basketbol sahasına girdim. Koç telefonla konuşuyordu. Beni görmesiyle gülümsedi ve bana bir dakika beklememi söyledi. Onu başımla onaylayıp bekledim. Fazla sürmeden kapattı telefonu.
"Efendim Jennie? Taehyung'u soruyorsan gitti. O velet elimde kalacak zaten."
"Gittiğini gördüm." dedim burukça bir gülümsemeyle.
"O zaman? Voleybol takımı için geldiysen-"
"Ben ikna edeceğim hocam."
Kırklı yaşlarının sonundaki adam kaşlarını çattı. "Anlamadım?"
"Taehyung'u Amerika'ya gitmesi yönünde ikna edeceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lie, taennie
Fanfickimtaehyung: Sen kimsin gerçekten? winterbear: Senin sadece çok yakın arkadaşın olarak gördüğün kişi. (Gönderilmedi.) winterbear: Jennie. (Gönderilmedi.) Yarı texting.