"Şu yüzün birazcık gülsün Jennie. Ben kötü oluyorum."
Lisa başını omzuma koydu. Kollarını bana sararak desteğini her zamanki gibi eksik etmedi.
"Nasıl güleyim Lisa? Taehyung'la Jisoo'ya baksana. Bunlar sevgili olurlar. Ayrıca hâlâ Taehyung benim yüzüme bakmıyor." Bulunduğumuz ortamı inceledim. Akşam buluşmak için bir kafeye gelmiştik. Bugün hafta sonuydu. Taehyung Jisoo'nun yanına gittikten sonra birkaç gün geçmişti ve o günden beri ikisi konuşuyordu. Tae ise yüzüme bakmıyordu. Aramıza giren soğukluktan dolayı herkes huzursuzdu. Bizimkiler sürekli olarak Taehyung'a neler olduğunu sorsa da cevap alamıyorlardı. Tae her zaman konuyu kapatıyordu.
Garson masamıza verdiğimiz siparişleri dizerken bakışlarımı onlara diktim. Tam olarak karşımdalardı. Jisoo telefondan Taehyung'a bir şeyler gösteriyordu. Taehyung ise sadece izleyip gülüyordu. Onların yanında Jungkook ve Rose vardı. Tekrar barışmışlardı. Jungkook hayvan gibi kıskanç olmasa ve kızı biraz rahat bıraksa bence bir daha ayrılmazlardı fakat Jungkook Rose'yi masamıza az önce gelen garsondan bile kıskanacak çocuktu.
Genç garson önüme sipariş ettiğim tatlıyı bırakmak için biraz bana doğru eğildi. Tatlımı bıraktıktan sonra peçetinin üzerine çatalımı ve bıçağımı diziyordu.
"Teşekkürler." diye mırıldandım çocuğun yüzüne doğru. Bizden birkaç yaş büyük olmalıydı. Üniversiteli olabilirdi. Part time çalışıyordu çünkü.
Çocuk doğrulup üzerindeki önlüğünü düzeltti. "Önemli değil." dedi ve gülümsedi bana. Yanağında belli belirsiz gamzesi vardı.
"Servis bitti değil mi? Gidebilirsin o zaman."
Taehyung'un sesini duymamla karşıma baktım. Gözlerini Jisoo'nun telefonundan çekmişti ve garsona dikmişti. Garson ilk başta irkildi. Ardından "Afiyet olsun." diyerek ayrıldı yanımızdan.
"Bu çocuk bipolar. Hem senden kaçıyor hem de gözü hep senin üzerinde."
Lisa'ya yan bir bakış attım. "Şşh. Duyacak şimdi." Elini ağzına götürüp hayali bir fermuar çekti. Ardından doğrulup yanında oturan Yugyeom'un kolunun altına girdi. Ah, neden herkesin sevgilisi vardı? Kendimi kesecektim ya da birazdan bu masaya kusacaktım.
Gülüşler, konuşmalar eşliğinde yaklaşık yarım saat geçmişti. Ben ve Lisa tatlı yemiştik. Jisoo ve Rose dışında ise herkes aç olan karnını doyurmuştu. Jisoo sade bir soda tercih etmişti, Rose de kahve içmişti. Gözlerimi oturduğumuz masanın yanında bulunan pencereye diktim. Yağmur atıştırıyordu. Devasa dolunay ışığını tenimin üzerine vururken gülümsedim. Yağmuru çok severdim. Hatta şimdi dışarı çekip temiz havayı içime çeksem iyi olacaktı.
"Yağmur yağıyor!" diyerek sevinçle masaya döndüm. Moralimi yerine getirmişti resmen.
"Yağmuru çok sever de." Rose kaşlarını çatmış bana bakarken Jungkook Rose'ye durumu anlatmıştı. O da anlayarak başını salladı ve gülümsedi bana. "Jisoo da yağmuru çok sever." Jisoo'ya döndüm. Tatlı bir tebessüm eşliğinde bana bakıyordu. Taehyung ile konuşuyor olabilirdi ama ben kesinlikle bu kıza gıcık olamazdım. Benim Taehyung'u sevdiğimi nereden bilecekti sonuçta. Ayrıca kötü bir amacı yoktu. Taehyung yakışıklı çocuktu. Okulun yarısı ona düşüyordu zaten.
"Yağmuru seviyorsan dışarı çıkalım o zaman. İyi gelir sana." Taehyung Jisoo'ya döndü.
"Olur." dedi Jisoo sevinçle yerinde sıçrayarak. Lisa'nın elini moral verircesine bacağımda hissetmemle dişlerimi sıktım. Taehyung benim yağmuru dinlememe ve izlememe bayıldığımı bilirdi. Bunu bana neden yapıyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lie, taennie
Fanfickimtaehyung: Sen kimsin gerçekten? winterbear: Senin sadece çok yakın arkadaşın olarak gördüğün kişi. (Gönderilmedi.) winterbear: Jennie. (Gönderilmedi.) Yarı texting.