Telefonuma gelen mesajla masanın üzerinde duran telefonumu eline alarak ekrana baktım. Bugün yanıma gelerek telefon numaramı alan çocuk mesaj atmıştı. Geziden döndüğümüz anda üzerimizi değiştirerek akşam yemeğine inmiştik. Şimdi ise biten yemeklerimizden sonra kahvelerimizi içiyorduk.
"O gavattan mı geldi mesaj?"
Kaşlarımı çatarak yanımdaki Taehyung'a döndüm.
"Gavat ne be? Düzgün konuşsana Tae ile."
Gözlerini kocaman açarak elindeki kahve dolu bardağı sertçe masaya bıraktı.
"Tae mi?" diye sordu sinirli sesiyle. Ardından gözlerini benden çekip masanın etrafına doluşan bizimkilere baktı. "Duydunuz mu? Bir günlük çocuğa Tae dedi."
Jungkook, Jimin ve Seokjin gülerken Lisa bana göz kırpıyordu. Bu onun fikriydi. Taehyung'a sürekli Tae derdim ve o da bunu çok severdi. Şimdi ise Taeyong'a Tae demem onu sinirlendirmişti normal olarak. Hoşuma gitmiyor diyemezdim. Kuduruyordum hatta.
"Ne yazmış?" diye sordu Yoongi kahvesinden bir yudum alırken.
"10 dakikaya otelin terasında buluşalım yazmış."
Ona cevap verirken bir yandan da yanımda sinirden kuduran Taehyung'a bakıyordum. Sinirden bir bacağını sürekli sallarken tırnaklarını da gergince yiyordu. Çok sevgilisi veya flörtü olan bir kız olmamıştım hiçbir zaman. Çünkü geleni yolluyordum. Asabi duruşum yüzünden bana yanaşan olmuyordu. Umrumda da değildi çünkü kalbim yanımdaki çocuğa aitti.
Taeyong'u da onaylamamın sebebi ise Taehyung'u sinir etmekti. Bundan bir sene önce cesaret gösterip bana açılan çocuğu da istememişti. Her zaman önüme engeller koyuyordu. Nedenini hiçbir zaman anlayamamıştım. Kendi kendime umutlanmamamı söylüyordum çünkü o kimseyle olmamı istemese de bana kendisi de gelmiyordu. Aklında ne vardı, ne istiyordu hiçbir şekilde bilmiyordum.
"Neyse ben gideyim artık."
Ayağa kalkıp üzerimi düzelttim. Siyah dar şortumun altında çok ince siyah muz çorap vardı. Üzerime ise koyu gri bir kazak giymiştim.
"Dikkatli ol. Herhangi bir şey olursa alo de biz direkt damlarız oraya."
Jimin'in oturduğu sandalyede kolunu arkaya atarak bir kabadayıyı taklit edermişçesine olan konuşmasıyla ona gülmüştüm.
"Abartmayın." dedim masadan telefonumu alırken. "Alt tarafı terasta oturacağız."
Gitmeden önce son kez Taehyung'a baktım. Bana bakmıyordu. Elini dudaklarından çekmişti fakat bacağını sallamaya devam ediyordu. Ona gülerek arkamı döndüm. Asansörlerin yolunu tutup boş olana binerek en üst katın düğmesine bastım. Aslında biraz kötü hissediyordum. Taehyung'u sinir etmek için çocuğa böyle davranmaya hakkım yoktu. Bu gece ona uygun bir dille anlatsam iyi olacaktı.
Asansör durduğu anda kendimi dışarı attım. Koridoru takip ederek önüme çıkan terasa giriş yaptım. Otel çok katlı olduğu için ve terasta en üstte katta olduğundan manzara gerçekten güzeldi. Üstümde sadece kazak vardı bu yüzden biraz ürpermiştim. Hava soğuk esiyordu.
"Jennie."
Adımı duyunca soluma döndüm. Taeyong terasa konulan ahşap masanın etrafındaki sandalyede otururken beni görmesiyle ayağa kalkmıştı. Eşofman takımları vardı üzerinde. Montunu giymeyi de unutmamıştı.
Yanına giderek "Selam." dedim ve gülümseyerek oturdum. O da yanıma yerleşince sandalyesini biraz bana doğru kaydırmıştı.
"İçecek bir şeyler söyleyelim mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lie, taennie
Fanfickimtaehyung: Sen kimsin gerçekten? winterbear: Senin sadece çok yakın arkadaşın olarak gördüğün kişi. (Gönderilmedi.) winterbear: Jennie. (Gönderilmedi.) Yarı texting.