-Eleanor-
"Los Angeles, Amerika'ya ulaştık. Lütfen valizlerinizi alın ve size ait hiçbir şeyi bırakmadığınıza emin olun. Teşekkürler."
Kemerimi açıp ayağa kalkarken inledim. Derin bir şekilde uyuyan Zayn'i geçtim. Diğer çocuklar çoktan valizlerini almaya çalışıyorlardı. Koltuğumun altında duran valiz kapağını açtım, bilirsiniz hani valizimizi koyduğumuz yer? Evet, işte ondan bahsediyorum.
"Ugh!" Elimden geldiği kadar onu çıkarmaya çalıştım, ama sıkışmış olmalıydı.
"Dur sana yardım edeyim." dedi arkamdan bir ses. Baktığımda Louis'i gördüm.
İtiraz edecektim ama Louis çoktan aptal valizimi çoktan çıkarmıştı. Lanet olsun sekiz pazılar.
"Teşekkürler." Gülümsedim.
"Evet." Geri sırıttı. Uçağın merdivenlerinden aşağı inerken, Lou tekrar eşyalarımı taşımayı önerdi. Evet dedim çünkü kabul etmeliydim, bayağı ağırlardı. Hey, ben sadece elli kilo kadardım! O ise 72 kadardı! Chech-in yaptırırken camlardan ellerinde afiş ya da telefon olan milyonlarca fan gördüm. Büyük ihtimalle fotoğraf ya da video çekiyorlardı.
"İyi olacaksın." diye fısıldadı Louis'in sesi, vücudumun titremesine neden olurken.
Onu umursamadım ve yaptığım şeye geri döndüm. Güvenlik görevlisine pasaportumu gösterdim ve üstüne damga bastı. Harry ve Niall'ı takip ederken yürümeye devam ettim. Diğerleri büyük ihtimalle hala check-in yaptırıyorlardı. 167 cm boylarında, kırklı yaşlarında bir adam bizi karşıladı.
"Merhaba çocuklar, ben Tom Bey. Şimdilik geçici korumanız ben olacağım. Ayrıca şoförünüzde olacağım. Amcanız Simon beni, siz almam için çağırdı." dedi, kartını gösterdi. Emin olacak kadar, Simon Amca'nın özel imzası vardı. Biliyordum çünkü imzayı bilen tek kişi bizlerdik.
Dışarıya yürüdük ve çığlıklar yükseldi. Hepimiz sadece ell salladık ve şu 'havada öpücük' şeyini yaptık ve yemin ederim bir kız Niall el sallarken bayıldı. Arabamız siyah bir limozindi, İngiltere'dekinden iki kat büyüktü. Vay canına.
Tom hızlıca bizim için kapıları açtı. Valiz ve diğer şeylerde bize yardım etti. Limuzinin içinde koltuklar kenarda sıralıydı, yolcu koltuğunun yanında küçük bir televizyon vardı ve koltuklara yakın kahve masasında bir lamba vardı. İtiraf etmeliydim, harikaydı.
Louis, Zayn ve Liam geldiğinde, Si Amcanın bizim için aldığı eve doğru gitmeye başladık.
~~~
Vay canına, ev sadece... vay canına. Işıklar şu televizyondakiler gibi süslüydü. Ampüllerin etrafı elmaslarla kaplıydı. Gerçek mi yoksa sahtemi olduğunu bilmiyorum bile. Dışarıda, büyük bir havuz ve küçük bir jakuzi vardı. Oturma odası çok havalı! Duvara bağlı düz bir ekran vardı ve koltuklarda gerçekten çok pahalı gözüküyordu. Tom bize odalarımızı gösterdi. Louis ve Harry bir oda paylaşıyor; Zayn ve Niall bir oda paylaşıyor; Liam ve ben ise kendimize ait bireysel odalarımızı alıyoruz. Ha! Onların yerinde olmak berbat. ;POdam bir prensesinkine benziyordu. Yatak yanlarında, ön ve arkada bulunan kontrplaklarla birlikte yüksekti. Kenarlarında sade, ipeksi, beyaz tüller vardı. Benim rüya odam gibiydi!
Mutlu bir şekilde yatağa zıpladım. Tanrım, bu çok yumuşak ve rahatı. İki metreden daha uzun ve beş metre genişliğinde bir dolabım vardı. Kocamandı! Ama malesef, sadece en çok giydiğim kıyafetleri yanımda getirmiştim. Büyük ihtimalle yirmi tişört ve sekiz pantolon getirmiştim.
Tom'un kapıda bıraktığı valizimi aldım ve eşyalarımı yerleştirmeye başladım. Belkide Los Angeles'a o kadar kötü olmayacaktı.
-Louis-
"Sonunda." Harry kendinin yatağa gömülmesine izin vererek inledi. "Sonun..." Sonra bir horlama duydum. Dostum, bu çocuk bir kral olsa, şekerlemelerin kralı olurdu.
Oda bayağı büyüktü. Dolabımızın yanında, Tom'un 'erkek şeylerimizi' koyduğu bir komidin vardı. Banyoda küçük bir jakuzi ve duş odası vardı. Kokusu harikaydı. Gül ve şeker karışımı bir şeydi. Harry ve benim paylaşmak zorunda olduğumuz yatak KOCAMANDI. Yumuşaklığına ve genişliğine bakarsam pahalı diyebileceğim bir kral boyu yataktı.
R-r-r-r-ringgggggg
Telefonumu cebimden çıkardım ve arayanın isminin Hannah Banana <3 olduğunu gördüm.
"Selam bebeğim!" diye cıvıldadım mutlulukla. Aradığına sevinmiştim.
"Hey." dedi çokta heyecanlı olmayan bir tonda.
"Sorun ne?" diye sordum endişeli bir şekilde.
"Seni özledim."
"Aww," diye mırıldandım, karnındaki kelebekleri hissederken.
"Sadece sesini duymak istedim Boobear. Dinle, bunu söylemekten nefret ediyorum ama gitmeliyim. Görüşürüz." dedi.
"Görüşürüz, seni seviyorum." Daha sonra telefonu kapattı. Salyalarını yastığa akıtsan ve uyuya kalan Harry'nin yanına uzandım.
-Eleanor-
"Ugh," Taytımın içine girmeye çalışırken inledim. Ili saatlik cardioya gidiyordum. Sanırım bir kaç kilo almıştım. Patronum beni öldürecek!
Mor bir spor sütyeni ve Nike tişörtü giydim. Adidas spor ayakkabılarımın bağcıklarını bağladım ve saçımı at kuyruğu yaptım. Genellikle egzersiz yaptığımda bu şekilde giyiniyordum.
Yüzüme kapatıcı, takma kirpik, bebek pembesi allık sürdüm. Daha sonra kalın bir kan kırmızısı ruj sürdüm. İşte! Umarım kimse beni tanımaz!
Aşağı doğru, yukarıda yatan garip şeyleri uyandırmamak için sessizce koştum. Saat öğleden sonra ikiydi ve uykuya dalamamıştım, bu yüzden etrafı keşfetmeye ve sadece koşu yapmaya karar vermiştim.
Dolapları bir su şişesi bulmak için karıştırdım.
"Mükemmel." diye fısıldadım, bir PINK Victoria Secret şişesi bulduğumda. Onu soğuk suyla doldurdum.
"Tom," koltukta şekerleme yapan Tom'u dürttüm.
"Koşuya çıkıyorum." diye fısıldadım.
"Tamam..." diye inledi.
Parmak ucunda kapıyı açtım ve onu sessizce kapattım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Change My Mind- An Elounor Fanfic [outcastlyweird'den Çeviri]
FanfictionBir reklam kampanyasıyla başladı, Arkadaşlığa ve farklılıkları kabullenmeye ilerledi, Büyük bir felaketle bitti.