-Eleanor-
Sanırım yolculuk iyi geçti. Zayn beni hiçte sıkıştırmadı. Kafam onun başında dinleniyordu. Lou arada bir bana bakıyordu, ki bu beni tamamen rahatsız ediyordu. Tamam, Zayn ve Niall buradaki en yakın arkadaşlarım. Bu yüzden yanlış düşünmeyin, ve ayrıca, Zayn benim küçük kardeşim gibi. Ondan bir buçuk yıl kadar büyüğüm, artı olarak onun çoktan Perrie Edwards adında bir kız arkadaşı var. Çok konuşmuyoruz ama onun iyi birisi olduğunu söyleyebilirim.
Yolculuk çooook sıkıcıydı. Uçaklardan nefret ediyorum. Midemi bulandırıyorlar.
iPod'umdan Iron and Wine'dan Flightless Bird'ü dinledim. Gözlerimi kapattım ve uykuya dalmayı umarak derin bir nefes aldım.
Have I found you?
(Seni buldum mu?)
Flightless bird
(Uçamayan kuş)
Jealous, weeping
(Kıskanç, ağlıyor)
Or lost you?
(Ya da kayıp mı ettim?)
American mouth
(Amerikan ağzı)
Big pill looming
(Büyük hap daha büyük gözüküyor)
Birinin kulaklıklarımı çıkarttığını hissettim.
"Hey-" diye itiraz edecektim.
"Dinlersem sorun olur mu?" diye sordu Louis.
"Uhm, şey, tabi, olur." diye mırıldandım ve onu görmezden geldim. Şu anda şımarık olmak için modda değilim. Hareket etmek için bile çok yorgunum. Tatmin olmuş bir şekilde, sağ kulağında kullaklığı taktı.
"Flightless Bird'ü dinliyorsun değil mi?" dedi birden rastgele.
"Evet." diye cevap verdim gözlerimi ondan kaçırarak. Gözlerim ağırlaşıyordu.
"Gerçekten mi!? En sevdiğim şa-" ama cümlesini bitiremeden önce uyuya kaldım.
-Louis-
"Gerçekten mi? En sevdiğim şarkılardan biri!" dedim neşeyle, benimle konuşmasını umut ederken. Ona baktım ve kafasını Zayn'in omzunda gördüm. "Ohh.." dedim.
Şarkından sonraki Like We Used To- A Rocket To Moon'du. Bu şarkıyı biraz seviyordum.
'Her neyse, o uyuyor. Belki sen kullanabilirsin.' diye düşündüm.
Şarkılarını karıştırdım. Hmm, bir bakalım. Taylor Swift (nedeeen El?), Selena Gomez, Little Mix, 5sos, Celine Dion, Lea Salonga... İçinde zaten çok fazla bir şey yoktu. Müzik zevki biraz pop ve eski şarkılardı. Drake ve Eminem'im şarkılarıda vardı, ama çok az.
Fotoğraflarına göz attım. Sadece otuz kadar fotoğrafı vardı. Selfieleri sevmiyordu, söyleyebilirdim, çünkü hepsi Tumblr'dan alıntılardı.
Mükemmel kızlar, gerçek değil. Gerçek kızlar mükemmel değil.
Beni bir kitap kapağı gibi yargılama.
"Lalala." diye okudum fotoğrafları geçerken, son fotoğrafa kadar...
Eleanor'u fotoğrafta başka bir çocukla gördüm. Lisedeymiş gibi görünüyordu. Kahverengi, kabarık saçları ve yeşil gözleri vardı. Eleanor arkasındaydı, onu sırtında taşıyordu. Dünyadaki hiçbir şeyi umursamıyormuş gibi gülümsüyordu.
Bildiğim tek şey bunun gerçek gülümsemesi olduğuydu. Fotoğraf çekiminde ya da toplum içinde olduğu zaman gösterdiği gülümseme değil.
Bu onun gerçek gülümsemesi.
Kalbimin yumuşadığını hissettim. Ona göz attım. Hala sağ salim duruyordu. Ona kötü davrandığım için kendimden nefret ediyorum. Onu kızdıran ve dalga geçen insanlardan biri olduğum gerçeğinden nefret ediyorum. Bana ondan bu kadar nefret edecek kadar bir şey yapmamıştı bile. Aslında, benden nefret eden o olmalı, diğer şekilde değil.
Çok özür dilerim Eleanor. Ona acıyan kalbimle tekrar baktım. Çok özür dilerim. Söz veriyorum senin incinmene bir daha asla izin vermeyeceğim. Lütfen sadece beni affet. Tekrar. Söylediğim düşündüğün gibi değil, sadece açıklamam için bana ikinci bir şans ver, diye düşündüm.
Lütfen...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Change My Mind- An Elounor Fanfic [outcastlyweird'den Çeviri]
Hayran KurguBir reklam kampanyasıyla başladı, Arkadaşlığa ve farklılıkları kabullenmeye ilerledi, Büyük bir felaketle bitti.