On Altıncı Bölüm

323 27 19
                                    

-Eleanor-

Uyandığımda kendimi yatakta yanlız buldum. Lou büyük ihtimalle çoktan kalkmıştı.

Ayağa kalkıp yatağımı yapmaya başlarken esnedim. Daha sonra, geçen akşam olanları hatırladım. Aklıma gelenler yüzünden gülümsedim. Lou ve benim artık kavga etmediğimiz için çok memnundum. Aramızın iyi olacağını asla düşünmemiştim.

Aşağı kata indim ve her şey çok sessizdi. Masanın üstünde, ağzımın suyunu akıtan, domuz pastırması ve pankek vardı. Ama- Dünki egzersizimin boşa gitmesini istemiyordum. U dönüşü yaparken, bir ses beni durdurdu.

"Ne yaptığını zannediyorsun?"

Çığlık attım. "Tanrım Louis! Ödümü kopardın!" Göğüsme elimi koydum. Oh Louis!

Lou kıkırdadı. "Ne yapıyorsun?" Yüzü ciddi bir hale büründü.

"Ne demek istiyorsun?"

"Neden kahvaltı yemiyorsun?" diye sordu kuşkuyla. Tanrım, umarım buraya geldiğimizden beri bir şey yemediğimi fark etmez.

"Aç değilim." Yalan söyledim.

Gözlerini devirdi. "Evet, ne demezsin. En son ne zaman yedin? Dün akşam bir şey yemediğine eminim."

Konuşmadım. Gerçekten aç olduğum gerçeğini reddedebileceğimi zannetmiyordum. Bakışlarından kaçındım ve yere baktım. İlginç gözüküyor. Bayağı parlak ve yeni gözüküyor ve paha-

"Eleanor!" dedi kızgın bir şekilde. Ona bakmama neden oldu. Yüzü sinirden kırmızı olmuştu ve dişlerini sıkıyordu. Bayağı korkmuş gözüküyordu.

"N-ne?" Kekeledim.

"Yemek yemelisin! Uçuşumuzdan beri bir şeyler yemediğini hissedebiliyorum, öyle değil mi?"

Cevap vermedim.

"El! Yemek yemelisin! Öleceksin!" Bana bağırdı.

"Buna alışığım Lou!" Gözlerim sulanırken ona geri bağırdım. "Doğruyu öğrenmek mi istiyorsun? Dünden beri bir şey yemedim! Mutlu musun? En uzun bir hafta yemek yememiştim! En azından artık yemek yedikten sonra kusmamam iyi bir şey!" Sözler ağzımdan çıktı.

Aramıza sessizlik düştü. Bir kaç dakika sonra, Lou başımı ellerinin arasına aldı ve yanaklarımı baş parmağıyla okşadı.

"Sen çok güzelsin El. Doğru olmak gerekirse, sana neden kaba davrandığımı bilmiyorum. Seni tanımıyordum, buna rağmen seni yargıladım. Bedeninden daha güzelsin El. Model ya da değil, hala gördüğüm en güzel kız olarak kalacaksın." dedi içtenlikle.

Tüm dünya donmuş gibiydi. O yedi kelime, bana, her şeyi unutturdu; bütün acılar, nefret, endişeler, üzüntü ve aşağılanma yok oldu. Lucas'ın ölümü de dahil.

"Şimdi poponu sandalyeye oturt ve bir şeyler ye." Elimi tutup beni masaya doğru götürürken, gülümsedi.

-Louis-

El kendini aç bıraktığını itiraf ettiğinde, sinirlenmiştim. Sinirlenmenin ötesiydi. Kendimi suçlu hissettiğim için sinirlenmemiştim. Sağlığı için endişelendiğimdendi.

Tanrı aşkına aşırı inceydi! Ona kabadayılık taslayanlara sinirliydim. Kendime sinirliydim. Hannah'a sinirliydim.

İlk tanıştığımız güne geri dönebilseydim, bunu yapardım. İçinin ve dışının ne kadar güzel olduğunu şimdiye kadar fark edememiştim.

Lucas için kendimi kötü hissediyordum. Onun tekrar gülümsemesini sağlayamazdı. Ona tekrar sarılamaz ya da öpemezdi. Ona tekrar dokunamazdı. Zavallı adam.

El harika bir insandı, yinede insanlar onu üzmeye devam ediyordu. Ve birde kendisinin onları üzdüğünü düşünüyordu?! Acınası insanlar.

En nazik insanlar her zaman kendilerinin başkalarını üzdüğünü düşünürler, ki aslında asıl onlar içlerinde zarar görenlerdir.

Bir parça pankeki ağzında alıp hızlıca yemesini izledim. Şimdiye kadar, bir buçuk pankek ve bir parça domuz pastırması yemişti.

Birbirimizle sanki hiçbir şey olmamış gibi konuştuk. Aslında bayağı komikti de.

"Acaba erkekler hiç havuçlarından adet oluyorlar mı?" dedi birden.

Gülmekten çatlamaya başladım. "H-havuç mu?" Gülmekten gözlerimden yaşlar akıyordu.

"Ölen bir hamster gibi çıkıyor sesin, bunu biliyorsun değil mi?" Gözlerini, ağzında bir şey çiğnerken devirdi.

Bu daha da gülmemi sağladı. Bu konuşma aslında komik ve sapıktı. xD

El yemeğini bitirdikten sonra (on dakika sonra kendime gelebilmiştim), parkta biraz yürüyüşe çıkmaya karar verdik. Bu sefer, her ihtimale karşı telefonlarımızın şarjlarının dolu olmasına emin oldum ve park zaten sadece yirmi dakika uzaklıktaydı.

El üstünü değiştirirken, bende üstümü değiştirmekle meşguldüm. Saç stilimi değiştirip duruyordum. Bekle, böyle bıraksamıydım- garip gözüküyor! -Yukarı kalkık mı yoksa her zamanki mi?- Öf!

El'den yavaşça hoşlanmaya başladığım gerçeğini yok sayamazdım. O çok güzel ve isteyebileceğiniz en anlayışlı insan. Emin değilim. Ona karşı ne hissediyorum bilmiyordum. Aşk mı yoksa sempati mi olduğunu bilmiyordum.

Bunu onun zarar görmesini istemediğim için mi yapıyordum? Ya da onun için üzüldüğüm için mi?

Peki ya Hannah? Hannah'ı seviyorum. Ama-

Kes şunu Louis! Kendine gel! Eleanor sadece bir arkadaş. Hannah'ı seviyorsun. Hannah'ı seviyorsun-

"Lou?" dedi soluk bir ses, aynı zamanda kapıma vururken.

"Neredeyse hazırım." diye bağırdım. Aynada kendime baktım. Kot pantolon ve düz, siyah tişört kötü gözükmüyordu, değil mi?

Kapıyı açtığımda, ağzımın sulanma isteğini hissettim. Ama bunun saygılı olmayacağını biliyordum. Kendime hakim olamadım sadece!

El karşımda mini şort ve kolsuz bir üstle duruyordu ve üstü gözükebilir köprücük kemiğinden neden bahsettiğimi biliyorsunuza kadar her şeyi gösteriyordu. Neden bahsettiğimi biliyorsunuzu gözükmüyordu. Demek istediğim yakası ve köprücük kemiği açıkça ortadaydı. Saçı mükemmel derecede düzleştirilmişti.

"Gidelim mi?" Evet! Aptalca bir şey söylememiştim.

Kafasını sallarken gülümsedi.

Nedense, kendimi ona sahipmiş gibi hissettim. Dışarısı güneşli olduğundan, El'e asılan bir sürü yakışıklı erkek olacaktı.

Ve nedense, bunun olmasına izin veremezdim.

Change My Mind- An Elounor Fanfic  [outcastlyweird'den Çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin