Sağa doğru dönerken hızlı hızlı soluyordum. Üç saatten beri koşuyordum ve bacaklarım ağrıyordu. Ara sıra kısa molalar veriyordum çünkü ciğerlerim birden alev alacakmış gibi hissediyordum.
"Yapabilirsin... C-c-calder" Kafamı kaldırırken daha da hızlı solumaya başladım.
Üç dakika sonra vazgeçtim ve tekrar kısa bir mola verdim. Kaldırıma oturdum ve su içtim. Dakikalar sonra, yüzümde kaşınan bir şey hissettim. Kaşımaya başladım, ama sanki kaşıdıkça daha da kaşıyasım geliyordu. Cebimden iPod'umu çıkardım ve bir ayna gibi kullandım.
"Yüce Tanrım!" Makyajım her tarafıma bulaşmış ve karışmıştı. Elimi batırınca sıvımsı bir şey hissettim- olamaz! Kapatıcı erimişti ve yüzümden aşağı kayarken karamele benziyordu! Sahte kirpiklerden biri düşmüştü, bu yüzden sadece sağdaki gözkapağıma yapışık bir şekilde duruyordu. Onu hayal kırıklığına uğramış bir şekilde, nazikçe, gerçek kirpiklerimi kopartmadan dikkatli bir şekilde çıkardım. Lanet deli bir oyuncak bebeğe benziyordum!
Yüzümü kolumla sildim. Kollarım şimdi yarı soluk, yarı bronzlaşmış gözüküyordu. Peki, o kadar da soluk değilim. Biraz bronzdum aslında. Herneyse, tişörtümü yüzümü temizlemek için kullandım. Ve kolumdaki bütün kimyasallar için de.
İğrenç.
Hava kararmaya ve ağır bulutlar ışığı engellemeye başladı. Gittikçe daha da kararıyordu ve yağmur yağacakmış gibi gözüküyordu. Lanet. Lanet. Lanet.
Büyük ihtimalle Tom'u gelip beni alması için arayacaktım. Lanet olsun telefonum! Ceplerimi aramaya başladım, ama orada değildi. Olamaz. Sanırım onu unuttum. Ugh daha ne kadar salak olabilirim? Harika, buraya daha yeni geldim ve şimdiden kayboldum. Yaşadığım çevrede. Birisinin kapsını çalıp, yardım istemeye korkuyordum çünkü üzerimde sadece yoga pantolonu ve bir spor süteyni vardı, ya bir sapık bana tecavüz etmeye çalışırsa?
Daha sonra, kafamın üstünde yağmur damlaları hissettim.
Yağmur yağacak, yağmur yağacak. Yaşamın için koş Calder!
Koşabildiğim kadar hızlı koştum ve yolları hatırlamaya çalıştım.
Sol, hayır sağdan. Ugh, düz mü gidiyordum? Hayır bekle, sanırım sağdan.
Yağmur damlaları üstüme, sanki dünayaya düşen tuğlalar gibi düşmeye başladığında yağmur hızlandı. Yapabildiğimin en iyisiyle hızlıca koştum ve kaygan yeri umursamadım.
Hiçbir şey göremiyordum. Damlalar gözüme giriyordu ve açtığımda ise canım acıyordu. Kapatmaya korkuyordum. Belki biraz kıssam damlaları engelleyebilirdim ama-
"Agh!" Popomun üstüne düşerken bağırdım. Belimin kırıldığını hissettim, ve bileğim, acıyordu. Sanki alevler onu kaplıyordu.
"Lanet olsun." Nefesimin altından küfür ettim. Umutsuzdu. Telefonumu unuttum. Burayı bilmiyorum, kimseyi tanımıyorum. Sanırım kaldırımda yanlız başıma öleceğim. Sadece umarım mezar taşıma ismimi doğru tellafüz edip yazarlar. Her zaman ismimi Ellanor'la karıştırıyorlar. Yemin ederim cenazemle ilgilenen kişiyi lanetlerim.
Umutsuzsun Eleanor. Burada öleceksin, ya da bir sapık sana büyük ihtimalle tecavüz edip, daha sonra bıçaklayıp, daha sonra-
"Bayan?" dedi bir ses. İki çift ayak tam önümdeydi. Gözlerim yavaşça yukarı doğru gitti. Converse'lerinden, kot pantolonundan, Ralp and Lauren siyah tişörtünden, yüzüne-
Aman Tanrım, bu çocuk çok yakışıklı. Aman Tanrım, aman Tanrım, çok utanç verici!
Bir meleğin yüzüne sahipti. Bebek mavisi gözleri vardı, Louis'in gözleri hariç onlar daha güzeldi ve sarı saçlarını yukarı doğru kaldırmıştı ve dudakları çok yumuşak gözüküyor- bir dakika, daha demin Louis'in gözlerine güzel mi dedim?
Alsında, evet. Louis'in gözleri bu gizemli, yakışıklı, lezzetli çocuktan daha güze-
Hormonlarını kontrol et Eleanor. Lanet hormonlar.
"İyi misin?" diye sordu, eğilip, şimdi kırmızı ve şişmiş ayak bileğime bakarken.
"Ayak bileklerim-" Onları hareket ettirmeye çalıştım ama tekrar, yanma hissi on kat daha güçlü bir şekilde geri geldi.
"Nerede yaşıyorsun? Seni bırakabilirim." diye önerdi, içime doğru bakarken.
"B-bilmiyorum. Yeniyim. Buraya daha bugün taşındık ve çevrede egzersizim için koşmaya karar verdim ve daha sonra kaydım ve bileğimi bir taşa çarpmış olmalıyım." Yanımda duran sivri, büyük taşa işaret ettim.
"Tamam, hmm ismin ne tatlım?" diye sordu.
"E-Eleanor Calder." diye mırıldandım.
"Louis Tomlinson'ın kız arkadaşı?" diye sordu göz bebekleri büyürken.
Onunla göz teması kurmadan kafamı salladım.
"Ben erkek bir Directioner'ım, içlerinden en sevdiğim Louis!" diye açıkladı.
Ona garip bir şekilde baktım.
"Oh merak etme, gey değilim." Güldü. "Gerçi, insanlar benimle dalga geçiyor. Tam bir ilham kaynaklarılar. Liam'ı, Louis'ten sonra seviyorum. Bugün olduğum kişi onun yüzünden. Eskiden her zaman bana zorbalık yaparlardı, ama kendimi nasıl koruyacağımı öğrendim, ve şimdi mutluyum." Sırıttı.
"Aww." Kalbimin eridiğini hissettim. Bu çocuk daha fazla mükemmel olamazdı.
"Tom'un bir arkadaşıyım. Nerede yaşadığını biliyorum. Seni götürebilirim."
Onu incelemek için biraz durdum. Ona çabuk güvenmemeliydim, ama bu çocuk bir sapığa benzemiyordu. Özellikle One Direction'ı sevdiğini söylediği için.
"Tabi." Onu beni taşımasına izin verirken gülümsedim.
-Louis-
El'in telefonunu aramaya çalışırken odanın içinde ileri ve geriye yürüdüm. Nereye gitmiş olabilirdi ki?
"Telefonunu açmıyor!" dedi Niall.
"Bana da cevap vermiyor!" dedi Zayn de.
"Bana da!" dedi Harry ve Liam aynı anda endişeli bir tonla.
"Efendim, onu aramak boşuna. Telefonunu odasında buldum." dedi Tom odanın kapının önünde, El'in pırıltılı telefonunu kaldırırken.
"Nereye gitmiş olabilir?!" Sinirle elimi saçlarımın arasından geçirdim.
"Bayım, ben uyurken, sanırım çevrede koşuya çıkacağını söylediğini duyudum."
"Ne?!" diye çığlık attım. "Çocuklar, onu bulmalıyız!" Çocuklara bakış attım. Çıkmak üzereyken, kapı zili bizi yarıda kesti.
Dingdong.
"Bu El olmalı!" dedi Liam.
"Ben bakarım!" Kapıya doğru şimşek gibi, sanki bir maratonda koşuyormuşcasına gittim ve açar açmaz, tamamen ıslak ve her tarafından su damlayan El, başka bir çocuğun kollarının arasında duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Change My Mind- An Elounor Fanfic [outcastlyweird'den Çeviri]
FanfictionBir reklam kampanyasıyla başladı, Arkadaşlığa ve farklılıkları kabullenmeye ilerledi, Büyük bir felaketle bitti.