3

34 11 0
                                    

Multimedia'da adamların boyunlarındaki dövmenin sembolü var.Siz de yıldız sembolüne tıklayıp bir hayaleti mutlu edebilirsiniz...

Arkadaki adamlar önümdekini görünce duraksadılar. Yakalanmıştım! İkisi de aynı anda silahlarını kaldırıp tam ateş etmek için pozisyon aldılar ki aniden ikisi de tam alınlarının ortasından vurularak yere düştüler. İstemsiz bir çığlık atıp dizlerimin üstüne düştüm ve ağlayarak konuştum. "Lütfen beni öldürme!" Gözlerim sımsıkı kapalı ağlayarak başıma gelenleri hızlıca anlatmaya başladım ama karşıdan hiç ses gelmiyordu ve ben anlımın ortasına yemek üzere olduğum bir kurşun olduğunu hissediyordum.

Az sonra duyduğum erkek sesiyle irkildim. "Bu adamlarla ne işin var?" Gözlerimi yavaşça açtım. Karşımda olduğunu sandığım adamın yerinde yeller esiyordu. Arkamı döndüğümde diğer iki adamın üzerine eğilmiş enselerine baktığını gördüm. Nasıl bu kadar sessiz ve hızlı olabilirdi ki!? Enselerinde tuhaf bir sembolün dövmesi vardı. Ve sonra daha dehşet verici bir şey gördüm. Hayatımı kurtarmış olan ve öldürdüğü iki adamın silahlarını alan adamın giydiği turuncu tulumun üzerinde "Kars Cezaevi." Yazıyordu! "Sen suçlusun!" ağzımdan kaçan şeyle şokla iki elimi de sertçe ağzıma kapattım ama laf çoktan ağızdan çıkmıştı. Kendimi susturmak için geç kalmıştım.

Yavaşça doğruldu ve bakışlarını ölü iki adamın üzerinden çekip yavaşça bana döndü. Ellerini tulumunun cebine sokarak bana öyle bir bakış attı ki bir an elimi yavaşça popoma götürüp saldım mı acaba diye kontrol edesim geldi. Gerginlikten saçma sapan konuşmaya başladım. "Hangimiz suçlu değil ki? Her insan hata yapar. Eminim ki büyük bir şey yapmamışsındır. İyi bir insana benziyorsun." Bana keskin bir bakış atıp dalga geçtiğini belli eden ama gülercesine çıkan bir sesle sordu. "Büyük bir şeyle kastın?" ellerimi iki yana açarak hızlıca cevap verdim. "Mesela adam öldürmek!" gözleriyle yerdeki iki adamı işaret etti. "Bunun gibi mi?" İçinde olduğumu fark ettiğim saçmalığın gerçekliğiyle öğürerek arkama döndüm ve arkamdaki çam ağacının dibine kustum. "Midem rahatlayınca son bir kez tükürüp başımı kaldırdım ve bir an iki cesetle baş başa kaldığımı fark etmemle çığlığı basacaktım.

Aniden ağaçların arasında yürüyen kaçak mahkumun siluetini görmemle peşinden koştum ve tekrar ağlamaya başlarken konuştum. "Beni bırakıp nereye gidiyorsun!?" Hızlıca dönüp kaşlarını çatarak konuştu. "Seni cebime koyup yanımda mı taşısaydım!? Farkında mısın bilmiyorum ama ben cezaevi kaçağıyım ve az önce iki adam öldürdüm ve şu an seni kimsenin elimden alamayacağı karanlık bir ormandayız! Benden korkmuyor musun!?" ağlamaya devam ederken hıçkırarak konuştum. "Hayır korkmuyorum! Tamam biraz korkuyorum ama eğer bana bir şey yapacak olsaydın zaten çoktan yapardın! Bak benim yardıma ihtiyacım var! Tek başıma eve dönemem! Bir telefonum yok! Bu adamların devamı var ve çoktan beni aramaya başlamış olmalılar! Polise gitsem bile bana ne kadar yardım edebilirler ondan bile emin değilim çünkü dedem yüzden fazla koruması olan çok güçlü bir adam ve bu pislikler her kimse onun evine baskın yapmaya cesaret edebiliyorlar ve ben şu an yapayalnızım!" Bir elimi belime bastırırken diğer elimi kurumaya başlamış saçlarım arasına sokarak saçlarımı çekiştirdim. Üstelik üşüyordum da.

Onca anlattığım şeyden sadece bir yere takılmış olan mahkum konuştu. "Bu adamların devamı var mı?" elimi saçımdan çekerek tek solukta cevap verdim. "Evet!" kirli sakalını kaşıyarak konuştu. "Tamam seninle geleceğim."

Neredeyse koşar adımlarla gitmeme rağmen bu adamın beni çoktan arkadan bırakmış bahçesi bol ışıklandırmalı evimizden yana giden iri adımlarına yetişemiyordum aklım dedemdeydi. Ya onu götürdüyseler? Hayır bence para içindi. Sonunda evimizi saran duvarları gördüğümde tam ağaçların bittiği açık alana adım atıyordum ki aniden geriye doğru çekilmemle adamın omzuna çarpıp tısladım "Ne yapıyorsun!?" Adam bakışlarını evin çevresinde gezdirerek profesyonel bir tonda konuştu. "Eğer hala oradalarsa ve yanlarında keskin nişancıları varsa bu adamların seni indirmeleri vakitlerini bile almaz." Başımı ovarak elimi adamdan kurtardım ve hafifçe uzaklaşarak konuştum çünkü yakınında olunca yüzünü göremiyordum başımı geri eğmem gerekiyordu. Biraz uzundu.

"Ben önden gidip evi kontrol edeceğim." Telaşla konuştum. "Ben de geleyim! Dedem orada mı görmem gerek." Bıkkınca iç çekti "Bana ayak bağı olursun ve hepimizin öldürülmesine sebep olabilirsin. Burada kal. Ev temizse haber vereceğim." İstemsizce güler gibi konuştum. "Gören de seni kaçak bir mahkum değil de kırk yıllık subay zanneder?" bir an bana garip bir ifadeyle baktı ve sonra başını iki yana sallayıp sessizce ağaçların arkasından evin arkasına doğru ilerlemeye başladı ama metal siyah kapıyı kullanmadan o surları nasıl geçecek cidden görmek isterdim.

Telaşla beklediğim yaklaşık bir on dakika ardından siyah metal kapının gıcırtısını duydum ve bizim kaçak mahkum elinde silahını hazırda tutarak ve sağına soluna bakarak hızlıca benim olduğum tarafa doğru baktı ve gel gel işareti yaptı. Ona doğru hızlıca koştuğumda yüzünde tuhaf ve rahatsız edici bir ifade gördüm ve heyecanla sordum. "Kapıdan çıktığına göre evde kimse yok. Dedem niye gelmedi orada mı? Onu yaralayıp parayı alıp kaçmışlar mı? Dedem iyi değil mi?" umutla bakan gözlerime kaçamak bir bakış atıp ensesini ovarak konuştu. "İçerisi temiz ama..." bir an Arbede'nin sesini duydum. "İçeri koş Yıldız!" içgüdüm bacaklarımı harekete geçirdi ve hızlıca içeri doğru koşmaya başladım.

Evin açık kapısından içeri girdiğim gibi dedemin çalışma odasına yöneldim zaten birinci kattaydı. Kapısı yarım açık odaya adımımı attığımda ağzımdan kaçan çığlığa engel olamadım. Dedem yerdeydi. Kanlı ve çok sevdiğim buruş buruş iri elleri arasında benim üç yaşındayken doğum günümde ağzım burnum pastaya bulanmış bir şekilde üstte bir dişim eksikken kocaman gülümsediğim resmimin olduğu çerçeveyi tutuyordu.

Mahkum, mahkum mu cidden?

Bu adamlar dedeyi neden öldürdü?

Siz olsanız dedenizi bırakıp kaçtığınız için on üzerinden kaç pişman olurdunuz?

KAÇAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin