Hıçkırarak yataktan doğruldum ve nefes nefese elimin tersini kullanarak kirpiklerimdeki nemi kuruladım. Ara sıra kâbus görüyordum ama bu seferki cidden çok kötüydü. Dışarıdan uğuldayan rüzgar evin arkasındaki iri ağacın ince dallarının çatıya ve pencereye çarpmasına sebep oluyordu. Bacaklarımı kendime çekip onlara sıkıca sarıldım ve bu sırada korkum büyürken gözümden bir damla daha yaş aktı. Uyumaya devam etmek istiyordum ama hem çok korkmuş hissediyordum hem de vücudum çok gergindi. Gözlerim uyku için sızlarken aniden kafamda bir ses yankılandı. "Neden Avcı'nın yanına gitmiyorsun tatlım?" korkmuş bir şekilde fısıldadım. "Arbede?" Kafamın içinde bir kahkaha ses buldu ve bu tekrar irkilmeme sebebiyet verdi. "Hayır güzelim, ben Arbede değilim. Benim adım Tutku." Kaşlarımı çattım. "Ama Arbede..." Tutku lafımı kesti. "O ineği biraz da duygusal yönünü ortaya çıkarman için baskıladım. Zaten yıllardır onunlasın, sence de sıra bana gelmedi mi?" kaşlarımı çatıp tısladım. "Arbede hakkında böyle konuşamazsın! Benden ne istiyorsun!?" Tutku' zihnimden cevapladı. "Yıllarca nasıl birbirinize tahammül ettiniz onu anlamaya çalışıyordum ben de. Meğerse ikiniz zaten aynıymışsınız." Ben daha konuşamadan tutku devam etti. "Vücudunun ve ruhunun farklı bir şeye ihtiyacı var anlamıyor musun!?" kaşlarımı çatarak tısladım. "Ben zaten hem çok sağlıklı besleniyor hem de fırsatım oldukça egzersiz yapıyorum. Vücudumun ihtiyacı olan her şeye sahibim merak etme sen!" aniden yanımda beliren, siyah elbiseli, ay ışığı yüzünü hafifçe aydınlatan kırmızı rujlu kadınla çok korktum ve çığlığı bastım. İri kırmızı dudaklarıyla gülümseyerek fısıldadı. "Aşka ihtiyacın var bir tanem."
Omuzlarımda hissettiğim ellerle gözlerim hızlıca açıldı ve gördüğüm siyah renk, altlarında mor halkalar olan gözlerle yeniden çığlık atarak doğruldum. Başımda hissettiğim sızıyla elim başıma gitti. Kafamı çarpmıştım. Sanırım rüya içinde rüya görmüştüm. "Ne yapıyorsun cidden!?" duyduğum bağırma sesiyle fısıldadım. "Kamer?" mor halkalı canavarın o olduğunu algılamamla boynuna atlamam bir oldu. Bu sırada o da elini ovduğu alnından çekmişti. Dudaklarımdan bir hıçkırık kaçtı ardından yutkunup konuştum. "Çok kötü bir rüya gördüm." Rüyayı ağlamam biraz mani olsa da anlatmayı başarınca Kamer'in ellerinin hala iki yanında sarktığını fark ettim. Sanırım o sarılmayı hiç sevmiyordu. Neden olduğunu anlamasam da utanarak kollarımı geri çektim ve hızlıca gözlerimi silip mırıldandım. "Şey... her şey üst üste geliyor ve bazen altından kalkamıyormuş gibi hissediyorum. Üstelik reglim de yaklaştığı için her zaman olduğumdan daha duygusalım. Sana sıkıntı veriyorsam üzgünüm." Kamer'in gözleri irileşti ve hemen ardından bakışlarını kaçırıp ensesini kaşıdı ve boğuk sesiyle mırıldandı. "Hmm... Şey... ben gideyim o zaman." Şaşkınca konuştum. "Neden öyle yaptın?" duraksayıp bana döndü. "Nasıl?" aynen onun gibi gözlerimi irileştirdim sonra kaçırdım sonra başımı yere eğip ensemi kaşıdım. Tabii bunları yaparken muhtemelen onun gibi gözükmüyordum. Kaşlarım çatıldı. O nasıl gözüküyordu ki ben onun gibi gözükmüyordum? Mesela dedem yapsa öyle gözükür müydü? Hayır, muhtemelen gözükmezdi. Peki neden? Nasıl gözüküyordu? Güzel? Rüzgârlı bir havada yaprakların hareket etmesi gibi? Camdan yansıyan güneş ışınları altında uçuşan tozları izlerken hissettiğim şey gibi? Kamer'i izlemek bana iç huzur mu veriyordu!? Kamer'in cevabıyla düşüncelerim toz bulutu gibi dağıldı. "Yani genelde kızlar yabancı erkeklerin yanında özel günleri hakkında konuşmaz. Sadece o kadar rahat ve doğal bir şekilde bahsettin ki şaşırdım." Omzu silkip şaşkınca konuştum. "Ama neden ki Kamer? Bu benim sağlıklı ve doğurgan bir kadın olduğum anlamına gelmez mi? Ayrıca erkeklerin de böyle periyotları yok mu? Mesela sen..." aniden ağzımı hızlı ama acıtmayacak kadar nazikçe kapamasıyla şaşkınca bakakaldım. "Tamam. Yeter bu kadar. Bu konular hakkında konuşmak yok tamam mı? Tabii ki bunlar doğal ve olumlu şeyler ama insan olarak mahremiyetimiz olması açısından her yerde konuşulmaz. İnsanın gaz çıkarması da doğal ve olumlu bir şey ama her yerde yapılması yakışık almaz. Bunun gibi düşün." İç çektim ve başımı salladım. Kamer de elini yavaşça geri çekti. Kamer yavaşça kapıya doğru yönelince merakla konuştum. "Göz altların morarmış. Uyamadın mı?" Tam kapı eşiğinde duraksadı. "Uyku tutmadı." Kaşlarımı çattım. "Sen de mi benim gibi kabuslar görüyorsun?" Sırtının gerildiğini hissettim ve ona fırsat vermeden lafa girdim. "Kabus gördükten sonra hep dedemle yatardım ve onunla yatarken de bir daha görmezdim. Acaba birlikte yatarsak bu ikimizi de kabuslardan kurtarır mı?" Kamer güler gibi bir ses çıkardı. "Hayır, her türlü uyuyamamış olurum sadece." Neden uyuyamayacağını anlamasam da o kadar uykum vardı ki tamamen Kamer'i yanımda yatmak için ikna etmeye odaklanmıştım. "Lütfen Kamer. En azından ben uyumuş olurum. Hem biliyorsun bugün birlikte geçirdiğimiz son gün." Son dediğim şeyle derin bir nefesi dışarıya verdi ve arkasını dönüp yatağa yaklaşınca sevinçle el çırptım. "Teşekkür ederim!" hemen yana kayıp battaniyeyi geri çektim ve elimle yatağa vurarak ona yer açtım. Önce yatağa oturdu sonra bacaklarını ileri uzatıp kayarak başını yastığa yasladı Bir kolunu da başının altına doğru koyduğu için pazu kası şişmiş ve dirseği tam burnumun ucu hizasına gelmişti. Ben de yandaki yastığa başımı koydum ve gözlerimi onun profiline diktim. "Uyumak yerine bütün gece beni izleyeceksen neden bunu illa yatakta yapmak zorundayız?" gözleri kapalı olsa da ona baktığımı hissediyordu bu garip geldi. Şaşkınca ellerimi yanaklarıma götürdüm. Neden ısınmıştı ki? Bu çok garipti. "Kamer dediğin şey neden yanaklarımı sıcaklattı?" Kamer'in gözleri hızlıca açıldı. "Ne dedin sen?" bana dönerek sorduğu soruya karşı son dediğimi tekrar ettim. Kamer endişeli bir sesle konuştu. "Yanakların falan sıcaklamadı. Dediğim hiçbir şeyin yanaklarını sıcaklatmaması lazım." Meraklandım. "Neden ki? Spor yapınca da yanaklarım sıcaklıyor benim. O kötü bir şey değil. Hasta olurum diye mi korktun?" Kamer derince iç çekti ve bakışlarını tavana çevirerek konuştu. "Yanakların sıcaklamıyor. Oda çok sıcak olduğundan öyle hissetmişsindir." Kaşlarım çatıldı ve dudaklarım gerildi. Onun boşta olan iri elini hızlıca tutup kendime çektim ve yanağıma yaslayıp konuştum. "Bak sıcak işte! Ayrıca sonbahardayız hava da sıcak mıcak değil." Kamer dışarı güçsüz bir soluk verdi ve gözleri yanağımı tamamen kaplayan iri avcuna kaydı. "Beni çok yoruyorsun..." boğuk bir sesle bu şekilde fısıldayınca mümkünmüş gibi kaşlarım daha çok çatıldı ve elini geri itip homurdandım. "İyi git. İstemiyorum artık benimle yatmanı. Zaten yarın gidiyorum. Yormam da artık seni." Hızlıca arkamı dönüp Kamer'in üstünün açılmasını umarak battaniyeyi iyice kendime çektim. Yaklaşık bir on dakika sonra saçımda hissettiğim elle tüm vücudum irkildi. Kamerin iri elleri kısa saçlarım arasında bir tarak gibi nazikçe dolaşıyordu ve bu istemsizce mayışmama sebep oldu. Saçımın okşanması bu hayatta karşı koyamadığım başlıca şeylerdendi. Kamer'in hoş sesi kulaklarıma ulaştı.
"Bir varmış bir yokmuş... Evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir ormanda mutlu mesut yaşayan bir aile varmış...Anne ,baba ve küçük oğlan çocuğundan oluşan bu aile asla kimseyi incitmez bir çiçeğe bile zarar vermezlermiş.
Bir gün anne ve baba evin küçük bahçesindeki domates fidelerini sularken aniden bir ayı sürüsü onlara saldırmış. Vahşi ayılar zavallı adam ve kadının kollarını, bacaklarını, başlarını ,gövdelerini zalimce parçalayıp yemişler. Bu korkunç sesleri duyan minik çocuk anne babasına yardım etmek için evden çıkıp koşarak ayılara yönelmiş. Elinde evden çıkarken kaptığı bir kazmadan başka bir şey yokmuş. Tam ayılara saldıracakken ve ayılar da onu un ufak etmek için ona yönelmişken en öndeki ayı şiddetli bir silah sesiyle yere devrilmiş. Bu sesi duyan diğer ayılar telaş yapıp kaçmışlar. Çocuk ağlayarak anne babasının dağılan parçalarını toplamaya başlamış. Tek bir yarası yokmuş ama şimdiden üstü başı kan içindeymiş. Çocuk omzuna dokunan elle bakışlarını kucağından kaldırmış ve elin sahibine bakmış. Yaşlı adam kendisine saldırmaya çalışan ayıyı tüfeğiyle vuran kişiymiş. "Bir daha hiçbir hayvanın seni ve sevdiklerini incitmemesi için bir avcı olmak ister misin?" diye sormuş küçük oğlana. Küçük oğlan hırs ve öfke dolu donuk bakışlarını adama dikmiş ve kucağındaki anne babasına ait parçaları sıkarken başını sallayarak adamı onaylamış.
O günden sonra yaşlı adam çocuğu en iyi şekilde eğitmiş. Çocuk durmadan daha yetenekli ve güçlü hale geliyor sürekli gelişiyormuş. Tüm hayvanlardan nefret ediyor ve bu sayede avcılık konusunda her gün bir kademe daha gelişme kat ediyormuş. Bir gün çocuk yine ormanda ayı avına çıktığında aniden küçük bir tavşan önüne çıkmış. Hemen tüfeğiyle tavşanı nişan almış ama beyaz tavşan o kadar güzel gözüküyormuş ki kalbinde küçük bir kıvılcım oluşmuş ve tavşanı vuramamış. Öbür gün yine ava gittiğinde küçük tavşanla karşılaşmış. Tavşan sevimli sevimli etrafında hopluyor tüm güzelliğini hiç çekinmeden sergiliyormuş. Günler geçtikçe genç çocuk ormana artık avlanmaktan çok tavşanı görmek için gider olmuş. Yine bir gün tavşanı görmek için her zamanki gittiği yere gittiğinde gördüğü manzara ile öylece kalakalmış. Küçük sevgili tavşanının bembeyaz kürkü artık kızıla boyanmış ve zavallı tavşan anlının ortasındaki mermi iziyle öylece yerde yatıyormuş. Aynı yıllar önce önünde ölü yatan ayı gibi... Genç eğilmiş tavşanı ellerine almış onun için göz yaşları akıtırken. Arkadan bir ses gelmiş. "Sen daha büyük avlar için eğitilmiş bir avcısın böyle küçük bir şeyle dikkatini dağıtmana asla izin veremem." Çocuk o günden sonra bir daha hiçbir şeyi sevmemiş. Hiçbir hayvanı, insanı, eşyayı... sadece intikamı için yaşamış..."
Üzgün bir şekilde arkama döndüm. "Masalların mutlu sonla bittiğini sanırdım. Bu fazla... hüzünlüydü." Bakışlarımı yüzüne dikip devam ettim. "Yine de saçımı okşayıp masal anlattığın için seni affediyorum." Ona doğru yaklaşıp göğsüne yattım ve gövdesine aynı dedeme yaptığım gibi sıkıca sarılıp gözlerimi huzurla kapattım ve mırıldandım. "Bana şimdi de güzel bir masal anlatır mısın?" garip bir tonda cevapladı. "Başka masal bilmiyorum..." ve uyuyakaldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK
Acción"O garip şeyin aslında öpüşme olduğunu bilmediğim için bana kızdın mı?" Orion tavana bakmaya devam ederken konuştu. "Kızmadım." Dedem bunca yıl bir şeyleri benden çok iyi saklamış olmalıydı aynı anne baba denen şeyin ne olduğunu beş yaşında öğrenmem...