Aniden arkamda duyduğum sesle tüylerim diken diken oldu. "Ben gayet iyiyim Polaris ama o telefonu hemen bana vermezsen belki sen iyi olmazsın." Şaşkınca konuştum ama yanağım sertçe duvara yaslı olduğu için sesim net çıkmamış olabilirdi. "Ne telefonu neden bahsediyorsun?" koluyla boynumu biraz daha duvara ittirince acıyla inledim. "Ben oyun sevmem. Yalancıları hiç sevmem. Şimdi boynunu şuracıkta kırmadan o telefonu bana ver."
Öfkeyle bağırdım. "Benim bir telefonum yok!" Boynumu biraz daha ittirince gözlerimden peş peşe yaşlar akmaya başladı. "Banyodayken. Konuşma sesini duydum! Yerimi kime bildirdin? Yoksa en baştan beri onların mı adamıydın!?" Aniden kolunu gevşetip saçlarımı koparırcasına yukarı çekerek ensemi açtı ve başımın arkasından gelen ışık huzmelerinin ulaşamadığı yerlerde oluşan gölgemi gördüm.
Biraz kafamı çalıştırıp düşündüm. Ne zaman konuşmuştum ki? Aniden tepemde yanan ampullerle tam konuşacaktım ki mahkum beni hızlıca döndürüp sırtımı duvara sertçe çarptı ve tek bir saniye duraksamadan konuşmaya başladı. "Ensende dövme yok belki de başka bir yere yapmışlardır." Sertçe iki kolumu da kendine çekip kollarımı sıvadı ve bir şey göremeyince yakalarıma uzandı. Dövme var mı diye gövdeme mi bakacaktı!? Hızlıca ellerini itip bağırarak konuştum. "Ara! Tüm çantalarımı ara! Yok telefon falan. Keşke gelip insan gibi sorsaydın bir!?" çok kısa bir anlığına yüzünde dumura uğramış bir ifade oluştu. "Blöf mü yapıyorsun?" delirmek üzereydim saçlarımı çekiştirirken bir yandan koridorda volta atmaya başlayarak konuştum.
"Bak ben hayatım boyunca neredeyse bir kutuda kapalı halde tek başıma büyüdüm. Hiç yaşıtım bir arkadaşım olmadı! Ben kendi kendime konuşurum. Hayali bir arkadaşım var. Tabii onu göremiyorum ama konuşuyoruz işte. Adı bile var! Arbede." Bana deliymişim gibi bakmasını bekleyerek yüzüne baktım ama öyle bakmıyordu. Sanki ona yabancı ya da tuhaf gelmemiştim. Bir saniye duraksayarak sordum. "Yoksa... senin de mi hayali bir arkadaşın var?" sertçe 'hayır diyerek arkasını döndü ve uzaklaşmaya başladı o sırada pervasızlığıma engel olamayarak konuştum. "Ama sen de yalnız bir çocuktun değil mi?" sadece bir an duraksadı ama sonra aynı katı sesle 'hayır.' deyip karanlık başka bir odaya adım attı ve o gidince ben karanlıkta kaldım. Hayır demagoji falan yapmıyorum. Adam feneri de götürdü o yüzden.
Oflayarak odanın dışına doğru azıcık gelen fener ışığını takip edip aslında mutfak olan oda sandığım yere girdim. Tamam sakin olmalıyım. Adam zaten tetikte, boynumu kırıyordun diye trip atmanın sırası değil. Haklı yani banyodan konuşma sesleri gelince ne düşünsün?
Yere eğilmiş bir tüpün üstünde çorba tarzı bir şey pişiriyordu. Boynumu ovarak mırıldandım. "Ne çorbası o?" karıştırmaya devam ederken cevapladı. "Mercimek." Yanındaki diğer minik tabureye çökerek konuştum. "Onlar kim?" duygusuz bir sesle cevap verdi. "Kimler?" iç çektim. "Neyden bahsettiğimi biliyorsun." Bir süre ses vermedi ama sonra cevapladı. "Onlar, bir avuç çok güçlü ve çok kötü kalpli pisliğin; pis işlerini daha rahat yapabilmek ve güçlenmek adına bir araya gelerek oluşturduğu bir örgütün elemanları." Kaşlarımı çattım. "Peki sen kimsin?" bakışlarını duvara dikti ve yüzünde karanlık bir ifade oluştu.
"Ben onların kara avcısıyım. Hepsini tek tek avlayıp gitmeye can attıkları cehenneme göndermeyi arzuluyorum." Bir an diken diken oldum ve yutkunamadım. "Peki ben neyim?" bakışları kısa bir anlığına bana değip sonra tekrar çorbaya döndü. "Bunu yeteneğin ve çaban belirleyecek." Bakışları kısa bir anlığına hızlıca beni süzdü. "Ama şu an görünen o ki bu pijamayla içler acısı bir şekilde ilerleme kaydedemeyeceğiz ve ben seni eninde sonunda öldürmek zorunda kalacağım." Tekrar irkildim ve kolumu ovarak konuştum. "Yanılıyorsun. Harika bir öğrenci olacağım ve intikamında sana yardım edeceğim ve tabii ki kendi intikamımı da almış olacağım." Dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı. "Umarım yanılıyorumdur." Bakışlarımı tulumun örttüğü ayaklarıma dikerek mırıldandım. "Seni hapse onlar mı soktu? Dedeme... dedeme bunu yapan adamlar. Yani örgüt." Derin bir nefes aldı. "Özel hayatla ilgili sorular yok." Bakışlarımı profiline dikerek ısrarcı bir tonda konuştum. "Lütfen söyle...ben de senin istediğin herhangi bir şeye cevap vereceğim." Güler gibi alaycı bir ses çıkardı. "Sence seninle ilgili bilmek için delirdiğim bir şey var mı?" Dudağımı bilmiyorum der gibi bükerek konuştum. "Bilmem ki? ama ne olur söyle.
Artık ortak sayılırız. Bu kadarını bilmeye hakkım var. Sana hala mahkum diye sesleniyorum ama bence sen gerçek bir mahkum değilsin." Tüpün altını kapatarak bir bezle tencereyi aldı ve mutfak tezgahındaki eski ve çiziklerle dolu iki metal tasa çorbayı bölüştürdü. Tabakları masaya koyup yanlarına da iki kaşık bıraktı. Oflayarak tabureden kalktım ve masanın karşı tarafına oturdum. O da diğer tarafına oturdu. Çorba sıcak olduğu için kaşığımla karıştırıyordum o sırada aklıma dedemle yediğimiz yemekler geldi. Gözlerim istemsizce dolmaya başlayınca hızlıca çorbamı kaşıklamaya başladım ve neredeyse yarıladım sonra aniden onun sesi duyuldu. "Evet, benden çok önemli birisini alıp beni hapse tıktılar çünkü onları yakalayıp tüm kirli çamaşırlarını ortaya dökmek üzereydim." Şaşkınca ona bakakaldım. "
O zaman sen... sen bir askerdin!" başını yavaşça sallayınca sandalyemden sıçrayıp yumruğumu havaya savurdum ve istemsizce bağırdım. "İyi birisi olduğunu biliyordum!" aniden kaşığın masaya vurma sesi gelince korkarak ona baktım. "Bak Polaris bir şeyi açıklığa kavuşturalım. Evet, haksız yere beni hapse tıktılar ama ben kesinlikle iyi biri değilim. Boş umutlara kapılmanı istemem. Ben ilk defa birisini öldürdüğümde beş yaşındaydım. Ben diğer askerlerden farklıyım." Elimi ağzıma son anda kapatarak 'hii' sesini bastırdım. "Sana kim bunu yaptırdı?" yüzünde garip bir ifade oluştu ve bitmiş kasesini tezgaha adeta fırlatıp mutfaktan çıktı. Masanın üzerindeki feneri alıp ben de peşinden koştum.
"Mah...Orion ben sadece anlamaya çalışıyorum." Sırtı dönük şekilde kendisini koltuğa bırakmıştı bu odaya doğal olarak ilk defa giriyordum. Arkamda da çift kişilik bir yatak vardı. O koca bedeniyle koltukta yatarken ben bir atmış boyumla kocaman çift kişilik yatakta mı yatacaktım? Bu resmen adaletsizlikti.
"Orion bence yatağa sen geçmelisin çünkü orada şeye benziyorsun...tabağın içine konulmuş bir tepsiye... Tamam bu saçma ama ben zaten minik bir şeyim o koltuğa da her türlü sığarım. O yüzden yatağa geçer misin?" tepki gelmeyince hafifçe tam omzuna dokunuyordum ki daha ben ne olduğunu anlayamadan kendimi koltukta onu koltuğa eğilmiş ayakta buldum. Asıl önemli detay elimi kıracak gibi sıkı tutuyor olmasıydı. Dişlerinin arasından tısladı. "En azından cömert bir ruhun olduğunu görmek güzel. Bu arada temas yok." Acıdan dişlerimi sıkarak homurdandım.
"Bunu diyen adam elimi o kadar sıkı tutuyor ki kırmak üzere. Bu temas sayılır mı?" Elimi sertçe bıraktı ve kendini yatağa atıp gözlerini kapattı. Huysuzca konuştum. "Bir ayı olduğundan şüphelenmeye başladım ama görünürlerde bir post olmadığına göre üzerini örtsen iyi olur." Dalga geçer gibi konuştu. "Beni mi düşünüyorsun?" güldüm. "Elbette. Sen bana lazımsın." Sessizlik olunca garip hissettim. Yanlış bir şey mi söylemiştim ben? Durumu toparlamak umuduyla koltuğa düşen feneri elime alıp kapattım ve yere koyduktan sonra ayak ucumdaki örtüyü üzerime örtüp kendimi koltuğa attım. "İyi geceler." Bir süre ses gelmedi ama sonra aniden şöyle dedi. "Eğer bana ihanet edersen seni öldürürüm Polaris." Yutkundum. "Tamam." İç çektim ve onun sesi duyuldu. "Ben ciddiyim." Yavaşça arkama döndüm. "Biliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇAK
Action"O garip şeyin aslında öpüşme olduğunu bilmediğim için bana kızdın mı?" Orion tavana bakmaya devam ederken konuştu. "Kızmadım." Dedem bunca yıl bir şeyleri benden çok iyi saklamış olmalıydı aynı anne baba denen şeyin ne olduğunu beş yaşında öğrenmem...