Sanki o olaylar hiç yaşanmamış gibi. Tolga'yla karşılaşıyoruz, ama tanımıyor gibi yapıyor. Yani zaten tanımıyor.
Bu arada o twitterdaki kızla tanıştık. Aslında olay şöyle oldu, kız bana istek gönderdi, takipleştik. Sonra okulda kantinde otururken görünce yanıma geldi. Deli dolu bir kız. Pelin gibi denilebilir. Banu'nun farkı Pelin'in aksine sert yüz hatları, koyu saçlar ve ciddi manada uzun bir boy. Ama sevdim kızı.
Biz Banu'yla tanışalı bir-iki gün olmuştu herhalde, ben iki dersim arasındaki 45 dakikalık boşluğu kahve içip online alışveriş yapmaya adamıştım. Pencere kenarında yuvarlak bir masaya kurulmuştum. Tabletim, telefonum, kulaklıklarım, kahve fincanı masanın üstünde, yanımdaki sandalyede çantam var. Sandalyenin arkasına trenchcoat um asılı. Kendi ufak krallığımı kurmuş durumdayım kısacası. Uzaktan gelen Banu'yu farketmem çok zor olmadı. Geldiği gibi karşımdaki sandalyeyi çekti, oturdu.
"Ben böyle dangalak gibi oturdum ama.."
Sorun değil manasında elimi kaldırdım.
"Kahve ister misin?"
"Kahve değil ama, bir çay içerim."
Aslında kantindeki bayana seslenip çay getirmesini söyleyebilirdim. Ama gerek uzun süredir oturmaktan bir yerlerim ağrıdığından, gerek sıkıldığımdan, gerek etrafımda bana hizmet eden insanlar görmekten bunaldığımdan, yerimden kalktım. Kantin görevlisi bayana "Bir çay." Dedim. Ücreti verdim, çayı aldım. Uzaktan Tolga'nın geldiğini gördüm, o da beni gördü. Göz göze geldik, ben gözlerimi kaçırıp masaya yöneldim. Yerime otururken Banu;
"Sana mı baktı, bana mı öyle geldi?"
"Kim?"
"Tolga Han"
"Bilmem."
"Tanışıyor musunuz?"
"Sayılmaz, pek bir şey bilmiyorum hakkında."
Galiba Banu'nun ilgi noktasını çözmüştüm. Tolga Han Kurt.
"Ben onunla aynı kolejden mezunum. 9'uncu sınıftan beri böyle cool bu çocuk. Pek kimseyle muhattap olmaz, arkadaşı da pek yok zaten. Baya zekidir. Ailece hukukçular. Aramızda kalsın, 4 yıldır tavlamaya çalışıyorum, hayır görülmeyecek bir kız da değilim ama, tavlayamıyorum.."
Kızın O'na aşık olduğunu anladığım dakikadan sonra sadece başımı salladım. Sonunda ders vaktim geldiğinde, kibarca Banu'nun yanından ayrıldım. Rahatladım diye düşünüyordum..
Amfi'ye girdim, içerisi tıklım tıklımdı, en üstün bir altındaki sırada birkaç boş koltuk vardı, birine oturdum, kapıya yakın olanı seçtim, çünkü gerçekten "Boşanma Hukuku" umrumda değildi. Canım sıkıldığında sessizce ayrılabileceğim bir yerde oturmak iyiydi. Ders başladı, ölmeyi unutmuş bir amca kürsüye geçip konuşmaya başladı, o sırada solumdaki hareketi farkettim, yanımdaki boş koltuğa birisi oturmuştu. Hoca geç gelen öğrenciden rahatsız olduğunu belli edecek şekilde birkaç saniye sustu, ardından devam etti. Yanıma dönüp bakma gafletinde bulundum. Öldürün beni ya! 1 saat boyunca bu öküz yanımda mı oturacak? Öküz kim mi? Bilmiyorum. Böyle buldozer gibi bi' adam. Top sakal bırakmış, bacaklarını sürekli hareket ettiriyor falan. Ay delircem dersi dinlemek zaten çok zor, yanımdakiyle imkansız oluyor. Adam sürekli ders boyunca bana bakıyor, hissediyorum. Saate bakıyorum, daha yarım saat var dersin bitmesine. Bir de üstüne bu öküz bana dönüp "Sıkıldıysan kantinde oturalım biz?" Demesin mi? Kusabilirdim. Gerçekten kusabilirdim. Cevap vermedim. Ve bu sefer, öküzcük hayatının hatasını yaptı. Sağ elini omzuma attı, ben kafamı çevirip elini gördüğüm sırada eli birden yok oldu. Sola baktım, adamın ensesinden tutmuş birisi, (baya ense yalnız ensesindeki et katlarının birinden.) "Naptın lan sen!" Diyor. Bilin bakalım kim? Tolga Han Kurt. Evet süper. Tüm amfi dönüp bize bakıyor, uğultular falan. Mükemmel! Dedikodu için birebir. Olay anlaşılınca üçümüz dersten atılıyoruz tabi, alıyorum çantamı tenchimi, çıkıyorum. Arkada Tolga'yla öküzcük ne yapıyor, bilmek bile istemiyorum (ki çocuğun "Pardon Tolga kardeş bilmiyodum valla bilsem yapar mıyım ben?" laflarını duyuyorum) Neyse, ben atarlı atarlı okulun çıkışına doğru yürürken birisi bileğimden tutuyor, tabi dönünce beklediğim kişiyi, Tolga'yı görüyorum.
"Pardon?" Diyorum. (Allah'ım beni böyle cool yarattığın için çoook teşekkür ederimm.)
"Bundan sonra, ya iki kızın arasına otur, ya da yanındaki boş koltuğa çantanı falan koy."
"Pardon?" (Bu sefer gerçekten anlamamıştım. Bu çocuk bana sahip mi çıkıyordu, bana mı öyle geliyordu?)
"Dediğimi duydun." Ben bir şeyler söylemek için ağzımı açtığım sırada o bir elini cebine atmış, öteki elinde telefonu, bir şeylere bakıp, aynı anda ıslık çalarak yürümeye başlamıştı bile..
Öküz.
Öküz ve cool.
Öküz, cool ve sahiplenici.
Ay bu benim diğer Yarı'm!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yarı'm #wattys2016
RomanceHikayeyi okurken ve okuduktan sonra hiçbir erkeği ve ilişkiyi beğenmemeniz, bu durum sonucunda da ebediyen yalnız kalmanız durumundan yazar kesinlikle sorumlu değildir. Ve önemli not; Mıçmıç, sulu bir aşk okumak istiyorsan, sevgili okuyucu; Lise ho...