eighth circle

600 62 85
                                        

Kaderin bizlere önceden haberci göndermek gibi bir huyu yoktur. Bunu yapmayacak kadar bilgedir o ya da acımasız.

Dorian Gray'in Portresi, Oscar Wilde.

Sakince dışarıyı izlerken kaderin bilge olduğunu düşünüyordum. Hayatıma Harry'nin girmesinden itibaren kollarını göğsünde kovuşturmuş bir şekilde beni daha yakından izlemeye başlamıştı. Ani kararlarıma azı dişleri gözükecek şekilde alayla gülerken hastane içerisinde, çenesine konuşlandırdığı parmaklarıyla kaşlarını çatmıştı ve kurtarmaya çalıştığım, daha iyi bir hayat yaşamalarına yardımcı olduğum hastalara bakıyordu.

Yine iplerim Harry'nin ipleriyle bir olunca avuçlarını birbirine vurup keyifleniyordu, hınzır gülümsemesi hemen yerini buluyordu. Arkasına yaslanıp yapacaklarımdan duyacağım keşkelerle eğleniyordu.

Akıllanacağım âna kadar geçen süreyi bol keseden harcamıştı ve artık elini cebine götürmemeyi tercih ediyordu. Hayatımı nasıl yaşadığımı gözlerimin önüne sermişti. Bak, diyordu, burada senden başka birine yer var mı?

"Havaalanında buluşacak mısınız?"

Cama doğru çevirdiğim başımı ona doğru döndürdüm. Her zaman çok güzeldi, anlatamayacağım ama saatlerce izleyebileceğim kadar güzeldi fakat şu an bu yolda, yüzüne ara sıra vuran sokak ışıkları ve araba farlarıyla o kadar çekiciydi ki yorgunlukla alıp verdiğim nefeslerimi kesiyordu.

"Hayır ama denk geliriz zaten."

Başını sallayarak beni onayladı. Sonra gözlerimin içine baktı, bir arabanın farı yeşillerini aydınlattı ve ben iç çekmemek için kendimi sıktım. Ona baktığım her an hayatıma girmeye hazır olmadığı gerçeği beni soğuk bir suyla uyandırıyordu. Kendime gelmeye çalışırken art arda sıralanan cümleler ısınmama engel oluyorlardı.

O sırada radyodan sonsuza kadar dinleyebileceğim bir melodi yükseldiğinde elim istemsizce ekrana gitti. Şarkının sesini biraz daha açıp bakışlarımı yine sağ tarafıma çevirdim.

Sözler başlamadan önce gözlerimi kapattım. Göz pınarlarımın gözyaşı dökmek için yarışa girdiğini hemen hissettim ve gözlerimi açtım. Ağlamamak için gözlerinizi kapatmamalıydınız.

"I am not the only traveler..."

Bir pastanenin yanından geçerken kafedeki halimizi hatırladım. Malum konuşmayı yapmadan önce çatallarımız birbirimizin tatlı dilimlerinden bir saniye düşünmeden küçük parçalar alıyordu. Yarım saat sonra kafeyi terk ettiğimizde tabaklarımızdaki tatlılar olduğu gibi duruyordu. Kahvelerimiz ise son damlasına kadar içilmişti.

Tek yaptığımız sıkıcı işlerimizden konuşmak olmuştu. Harry'nin kaç projesi vardı, nerelerdeki projede imzası vardı, İngiltere'deki şubesinden aldığı raporlarla neler yapıyordu? İngiltere konusu açılınca sohbet ,sohbet denilebilirse tabii, benim İngiltere'deki programıma geçmişti. Yapacağım nakillerden, ameliyatlardan, seminerlerden bahsetmiştim. Josh'ın bahsettiği yirmi saatlik rekorumu geçip geçemeyeceğimi merak etmişti.

"I had all and then most of you, some and now none of you."

Tüm bu konuların tek bir ortak noktası vardı: çekingenlik. Aramıza okyanuslar, dağlar girip birbirimize dokunmamızı engellemişlerdi. Kullandığımız kelimelerin arkasında artık daha fazla düşünmeler vardı, tereddütler doluydu. Temkinli bir şekilde ilerleyip dikenli yollardan kaçınıyorduk. Tüm dikenlerin benim sayemde oluştuğunu bilmek ise en sivri dikenin kalbime saplanmasını sağlıyordu.

Havalimanına geldiğimizde aklımdan İngiltere'de yapacaklarımı geçiriyordum. Program zaten belliydi, onun dışında yapacaklarımın listesi artık tamamen netleşmişti. Tatil olan üç günle ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Tüm gün boş olmanın ne anlamana geldiğini, o gün neler yapıldığını unutalı çok olmuştu.

circle | stylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin