sixteenth circle

712 57 132
                                        

Bekleme alanına doğru adımlarken tek amacım Harry'ye bir an önce ulaşabilmekti. Nöbetten çıkıp uçağa bindiğim için hayatımda ilk kez uçakta uyumuştum, bu yüzden avare gibiydim. O kadar yoğun ve beni derinden sarsan günler geçirmiştim ki kendimi Harry'nin kollarında avutmak tek tedavimdi. Bu yüzden birkaç metre ötemde çevreyi beni bulmak için tarayan onu gördüğümde, göğsüme binen ağırlığı hızlanmaya başlayan nefeslerimle attım ve adımlarımı daha da  serileştirerek ona doğru ilerledim. Kalbim yine etrafımdaki kalabalığın sesini yok edercesine coşkulu bir şekilde kulaklarımda atıyordu.

İçimden 'ağlamamalıyım' kelimesini yüzlerce kez söyledim. Yaşadıklarımın üzüntüsünün onu gördüğüm an gün yüzüne çıkmaması için kendime söz geçirmeye çalıştım. Her kötü hissettiğimde onu aramıştım, sesini duyup bir şekilde yaralarımı yamalamasına izin vermiştim fakat onu karşımda, gözlerimle gördüğümde yeniden delikler oluşmaya başlıyordu, hepsi dile geliyorlardı.

Kabanının üzerine boynuna taktığı yeşil atkısı gözlerinin yeşiliyle uyumluydu, ama gözleri benimle buluştuğunda öyle bir parladılar ki atkı renginden utanarak boynunu eğdi. Dudaklarındaki hevesle daha da genişlemeye can atan bir gülümseme, bakışlarının yüzümün her tarafını incelemesiyle sakince durdu. Soruların oluşmaya başladığını görebiliyordum.

Kollarımı sıkıca boynuna sarıp yüzümü çenesiyle boynunun birleştiği, onun kokusunu her zerreme kadar hissedebileceğim o noktaya yerleştirdim. Bedenime sardığı kollarıyla beni sımsıkı tutarken başını eğip saçlarımın arkada tutturduğum bir kelebek toka sayesinde açık bıraktığı şakaklarıma milyonlarca kez öptü; sanki Gerald'ın başhekimliği bana teklif ettiğini öğrenen hastanedeki insanların bir anda soğukkanlılıkla bana karşı cephe alışını, Gerald'ın beni sadece başhekimlik için düşünüp şu ana kadar benim için ona gelen tüm teklifleri bana haber bile vermeden birer birer reddettiğini yeni öğrendiğimi biliyormuş gibi, kaburgalarımın üzerine binen ağırlıklıkları sevgisiyle yok etmek istercesine öpüyordu tenimi.

Benden üç gün sonra geri dönen Josh'a bunları Harry'ye anlatmamasını yüzlerce kez söylediğim için bilmesi imkansızdı. Fakat her şeyden önce Harry duyguyu biliyordu; sesimi duyuşunda, kelimeleri telaffuz edişimde, gözlerimde ne hissettiğimi biliyordu.

"Seni çok özledim."

Parmaklarımı ensesindeki saçlarının arasında bırakarak yavaşça geri çekildim. Kolları esneyerek yüzlerimize bakmamız için bir mesafe oluşturdu. Saçlarını parmak uçlarımla okşamaya başladığımda göz kapakları arzuyla titredi. Sonra daha önemli bir şeyi hatırlamışçasına keskin gözleriyle yüzümün her yerini inceledi. Çeneme yerleştirdiği parmaklarını tenimde gezdirerek derin bir nefes verdi.

Evet, bok gibi gözüküyordum. Kendini iyice belli eden elmacık kemiklerim günlerimin yemek yemek için bile oldukça meşgul olduğunu gözler önüne seriyordu. Alnımdaki saç köklerimin yanında stresten küçük bir akne oluşmuştu. Gözlerime, göz altıma girmiyordum bile. Hastanedeki sekiz günümün dördü nöbetti ve bu da yetmezmiş gibi kaybettiğim bir hastam ve yoğun bakımdaki ağır hastam diğer dört gün boyunca aklımdan çıkmayarak geceleri beni uyutmamıştı.

"Gerçekten zor bir haftaydı."

Başını salladı. O da bunu biliyordu. Saat akşam sekizdeki acil ameliyatta hasta kaybettikten sonra odama çekildiğimde, onu aramıştım. İngiltere'de saat gece ikiye geliyordu fakat o ikinci çalışta telefonu uykusundan kalkarak açmıştı ve benim iyi olduğumdan emin olana kadar benimle konuşmaya devam etmişti. Şu ana kadar kurtardığım hayatlar karşılığında hayat, bana ödül olarak onu bahşetmişti. Bunı her geçen gün çok daha iyi anlıyordum.

circle | stylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin