Alarmın sesini duyarak uyandım ve kısık sesli bir oflama eşliğinde telefonuma uzandım, güneş daha doğmadan uyanıyordum. Alarmı kapatıp yatağımda oturur duruma geçtiğimde Harry bana doğru çevirdi bedenini. Kollarını belime sardığında gülümsedim. Başını belimle yastığım arasına koydu, sıcak nefeslerini pijama üstümün açık bıraktığı tenimdd hissettim. Güzel bir kendine gelme seansıydı.
"Günaydın," Eğilip şakağını öptüm. Kısık sesle konuşmaya devam ederek, "Yarım saate uyandırırım." dediğimde uykulu mırıltılarla beni onayladı. Yavaşça kollarını benden çekti, yastığımı gözlerini bir kez bile açmadan kollarının arasına aldı, yüzünü içine gömdü ve tekrar uykuya daldı. Dağılmış saçlarına, kolunun altına aldığı yorganın açık bıraktığı çıplak göğsüne iç geçirdim. Ben onun gibi şirket sahibi değildim, işe geç gitme gibi bir seçeneğim yoktu. Bu yüzden kalkıp lavaboya ilerledim.
İşlerimi halledip yüzümü yıkadım ve üşenip yapmayı bırakma isteğime karşı koyup yüz bakımımın sabah kısmını hallettim. Harry hala uyurken onun yeşil gömleğini çalıp giydim. Altıma da siyah geniş paçalı kumaş pantolonumu geçirip aynanın önüne geçtim. Akşama Harry'nin iş yerinden arkadaşının düğünü olduğu için saçlarımı dün gece düzleştirmiştim, yine de gece sağ sola dönüp durduğum için biraz kabarmışlardı.
Elime saç kremimden alıp saçlarıma yedirdim. Sonra bunun çok saçma olduğunu, zaten ameliyata girdiğimde toplamak zorunda olacağımı hatırladım. Bu yüzden kahvaltı hazırlarken saçlarımı kelebek tokayla tutturmak yerine lastik toka aldım ve tepede saçımı topladım. Önlerden birazını çıkartıp aşağıya indim.
Salonun perdelerini açıp kış bahçesinden ve bahçeden her yere ışık gelmesini sağladım. Ardından masayı açıp iki tabak ve buzdolabından kahvaltılıkları yerleştirdim. Yumurtaları haşlamaya karar verip küçük tavaya iki tane yumurta koydum.
Önceden bir tost ekmeği üzerine tahin-pekmez ile kahvaltısını eden ben, şimdi basbayağı İngiliz kahvaltısı hazırlıyordum.
Harry iki gün önce kısa süren fakat ağır bir grip atlatmıştı. Tamamen geçmiş olsa da o burnunun tahriş olduğunu ve canının acıdığını söyleyip saniyede bir burnunu öpmemi istiyordu; Anne'e hak veriyordum, gerçekten ilgiye bayılıyordu. Ben de ona seve seve ilgi gösteriyordum.
Vitaminlerini alsın diye, buzdolabından portakal çıkarıp, hâlâ uyuduğu için makineyi es geçip, el sıkacağında meyveleri sıkmaya başladım. O sırada kişisel telefonum çalmaya başlayınca kaşlarım çatıldı. Ellerimi silip salonda bıraktığım telefona doğru koşarken saati kontrol ettim; yediyi yirmi beş geçiyordu. İngiltere'de beni kendi telefonumdan arayacak ancak Harry'nin ailesiydi veya Josh'tı, çünkü Amerika'da saat beş saat gerideydi ki gece iki buçuğa tekabul ediyordu.
Psikolog Shawn Lewis
Telefonumu kısığa alıp bir süre isme baktım. Açmayıp daha uygun bir zamanda arayabilirdim. Burada saatin erken olduğunu göze alarak aradıysa açmamamı da kötü karşılamazdı.
"Ya acilse?" diye mırıldandım kendimce. Ardından aramayı cevaplandırıp mutfağa, biraz önceki yerime geçtim.
"Çok özür dilerim, umarım uyandırmıyorumdur. Saatin orada erken olduğunu biliyorum." Aceleyle konuştuğunda tebessüm ettim. Gerçekten kibar biriydi.
Telefonumu kulağım ve omzum arasına yerleştirip meyve sıkmaya devam ederken, "Sorun değil Shawn, uyanmıştım." Gülerek, "Kahvaltı hazırlıyorum." diye konuştuğumda o da kıkırdadı.
"Eh, evlilik?" Yüz yüze olsak sadece tebessümle geçebileceğim bir cümleydi bu, ama telefonda konuştuğumuz için samimi olmasına zorlandığım bir kıkırtıyla karşılık verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
circle | styles
Fiksi PenggemarBu hikaye, birbirlerini geç bulup sonsuza kadar sevebilecek iki insanın hikayesi.