tenth circle

631 62 106
                                        

"Yirmi sekiz haftalık hamile bir kadının kapakçığını değiştirdim-"

"Akciğer makinesi?"

Arabayı kullanırken beni görebilirmişçesine başımı salladım. Stresli bir ameliyat olduğunu bildiği için sesli bir nefes verdi. Hissettiklerimi çabucak anlayan birine sahip olmam benim için bir hediyeydi.

"Evet, bu ameliyattan önceki gün dört tane de doğuma girdim bir de."

Josh'ın kaşlarını çattığını hissedebiliyordum. Doğuma girip başıma daha fazla iş aldığım için bana kızmak istiyordu fakat çok yorgun olduğu için buna gücü yoktu; nöbeti vardı ve tam çıkacakken acil iki tane beyin tümörü ameliyatına girmişti. Saat Amerika'da üçtü ve o hiç huyu olmadığı halde evinde koltuğuna uzanmış, telefonu hoparlöre alarak benimle sohbet ediyordu ki aramayı hoparlöre almaktan hiç hoşlanmazdı. Kemiklerine kadar ağrısı vardı sanırım.

"Eleman kıtlığı mı vardı, Tanrı aşkına?"

Hızlı kurduğu cümlelerle ortaya çıkan bıkkın ses tonu onun rahat oturma odasından çıkıp arabamın içinde yankılandı. Sola sinyal verip yolu kontrol ederken anlatacağım olayın saçmalığından dolayı gözlerimi devirmekten kendimi alıkoyamadım.

"Bir tane doğum yogası organizasyonu mu, kampı mı ne varmış. Ormanın içinde kurulmuş bir ortamda ortalama otuz iki-otuz altı haftalık hamileler meditasyon yapıyorlarmış bir hoca eşliğinde. Bir anda gruptaki sekiz kadının nişanı gelmiş, sancısı başlamış; üçünün de suyu gelmiş. Sanki doğurmak esnemek gibiymişçesine..."

Şaşkınlığını atıp gülmeye başladı. Hayretler içerisinde olduğunu buradan bile anlayabiliyordum. Ben de dayanamayıp güldüm.

"Doğumhane olduğunu bilmesem savaş alanı falan sanabilirdim orayı. Bir de hepsinin ayrı fotoğrafçısı, oda süsleyicisi var..." Damarlarım yine sinirle dolduğunda susup homurdandım.

Bizim hastanede bundan yakınan bir sürü doktor tanıdığım vardı. İlgili bölgenin gereksiz insanlarla dolu olması ortamı sinirlenmek için çok müsait bir yer haline getiriyordu. Fakat onlar yine de tolerans gösteriyorlardı çünkü çoğu kadın, doğumdan önce yatış yapıp odayı süslüyorlarmış. Bu yüzden en azından süsleme ekibi artı bir kalabalık yaratmıyormuş.

Buradaki olayda bir anda doğuma hazır birçok hamile kadın olduğu için hepsinin süsleme ekibi ayrı bir telaşın içine girmişlerdi. Hatta bir hamilenin yırtık büyüklüğünü kontrol etmek için odaya girdiğimde kapı süslemesini yapan kişi tarafından yargılayıcı bakışlara maruz kalmıştım. Görevim olmadığı halde doğumhanede dördüncü saatime girdiğim için topuklarımın acısına lanetler okuyordum, her bir odadan gelen canhıraş kadın çığlıklarıyla kulaklarım çınlamaya başlamıştı ve bir de böyle saçma sapan insanlardan onların 'oda süsleme' işini böldüğüm için azar yiyordum. Tamamen sinir bozucu.

Birazcık, çok azıcık mutluluğum yerinde olsaydı sert bir bakışla karşılık verir odayı terk ederdim. Fakat bünyemdeki mutluluğun tek bir kaynağı vardı: bu kargaşanın içerisinde duyulan bebek sesleri. Bu yüzden cevabım şöyle olmuştu: 'Üzgünüm, kapının süsleriyle rahmin genişliğini ölçtüğünüzü bilmiyordum.'

Odayı terk ettiğim an koridorda durup alnıma çok sert olmayan bir tokat atmıştım. Saçma sapan bir cümleydi, bunu söylediğim an biliyordum fakat söylemeseydim içimde kalacaktı. Her şey üst üste gelmişti. Hamile kadının kalp kapakçığını değiştirdiğim ameliyat beni çok yormuştu ve bunun üzerine bu kadar ses tüm sinirlerimi germişti. O bakışa bir şekilde cevap vermeliydim.

Yine de aklımı tamamen Amerika'dan uzaklaştırmıştı, bu yüzden minnettardım. Sadece ilk muayenede kadın doğum uzmanı bebeği ultrasonla muayene ederken gözümün önüne Harry gelmiş, çocuklara olan sevgisini bilmek ise kalbimi ilk önce ferah bir havayla çevrelemiş, sonrasında siyaha çalmaya başlayan o havayla beni boğmuştu. Gerçekten bir süreliğine boğulmuş olmalıydı ki doğumhaneden çıkana kadar onu düşünmemiştim. Yeni doğan bebekler akıl çeliciydi.

circle | stylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin