"Kim buraya gelmiş!"
Adımlarımı hızlandırarak Arthur'a doğru koşarken, bu hareketimi hemen oyun hâline getirerek kahkahalarla gülmeye başladı. Harry'nin bacaklarının arkasına saklandı fakat başını dışarı çıkararak bir yandan da ona doğru komik yüz ifadeleriyle gelen beni izliyordu.
Güldüğü için en öndeki iki dişi kendini gösterirken Arthur'un tatlığından hastanenin zeminine bayılacağımı düşündüm. O iki diş öylesine düzdü ki Bugs Bunny'yi anımsatıyorlardı bana.
Eğilip Harry'nin arkasından bana gülerek bakan Arthur'u kucakladım ve havaya kaldırıp kucağıma aldım. Bir elimi poposuna bir elimi de sırtına koyup bir süre onu içime sokabilecek kadar kendime bastırdım ve her yerini öptüm.
"Ben de buradayım."
Arthur'u kucağımın bir yanına aldığımda gülüşlerim bu sefer Harry'yi buldu. Üçümüz arasındaki asıl bebeğin o olduğunu unutmuştum.
Ona doğru bir adım atarken, "Bunu söylediğine inanamıyorum, Harry." diye mırıldandım. Ardından dudaklarını öpüp geri çekildim. Yüzünde istediğine ulaşmış tatlı, çarpık bir gülümseme belirdi. Çocuksuluğuna güldüm dayanamayıp.
Odamdan birkaç metre uzaklıktaki departmanın iki adım uzağındaydık. Asistanım Emma, bu hastaneyle olan bağımın tamamen kopmasına üç gün olduğu için iş görüşmesindeydi. Bu yüzden iletilmesi gereken evrakları departmana bırakmam gerekiyordu, bu da Alex oluyordu.
İnsanların üzüntüsünden zevk olan toksik kişiliklerden biri değildim, fakat iş benim üzüntümden keyif alan insanlara gelince bazı istisnalar yaratabiliyordum. Mesela Londra'dan geldiğimde parmağımdaki yüzüğü gören Alex'in yüzünü ömrüm boyunca unutmayacaktım. Fesatlık ve kıskançlık ayak parmaklarından başlayarak her hücresini yemişti ve yüzüne ulaştığında geriye yapısını bozacak tek bir canlı hücre bile kalmamıştı; tüm yüzü somurtmaktan morarmıştı.
Oysa Gabriel ve hastanedeki diğer herkes yüzüğümü fark ettikleri an beni içten bir şekilde tebrik etmişlerdi; yakın olduklarım, yakın olmadıklarım ama meraklı olanlar teklifin nasıl gerçekleştiğini sorup hastaneye konuşacak bir konu yaymışlardı.
"Bebeğim, çantamdaki dosyaları alır mısın?" dedikten sonra Harry'ye yan dönüp tek kolunu taktığım çantamı gösterdim. Başını sallayarak çantadan dosyaları aldı ve kaş göz arasında Arthur'un yanağına öpücükler kondurdu.
Köfte Yağmuru filmi Harry tarafından çekilseydi ismi kesinlikle Öpücük Yağmuru olurdu. Bu isim uzun süredir aklımdaydı fakat yüksek sesle söylenince aptalca duracak şeyler listemin başında olduğu için dile getirmemiştim.
"Şunları bırakalım, sonra çıkarız." Başını salladı ve en başından beri bizi izleyen Alex'e doğru yürürken arkamdan geldi, çünkü omzumun arkasından bakan Arthur'u eğlendirmek için uğraşıyordu.
"Alex?"
Alex beni ilk defa görüyormuşçasına yüzüne şaşkınlık ifadesi yerleştirip sandalyesiyle bize doğru döndü. Sabahın yedisinden beri önünden belki milyon kez geçmiş, onlarca kez de onunla iletişimde bulunmuştum. Hatta bunu göz önüne alarak nasıl olduğunu sorma gereği duymamıştım.
"Buyrun hocam?"
Harry yanıma geldiğinde Alex'e gülümseyerek ve başını sallayarak selam verdi, elindeki kalın dosyayı departmanın yüksek masasına bıraktı.
Aklım, hâlâ Alex'in partideki hâline gidip geliyordu benimle böyle konuştuğunda. Bunun sebebi merak değildi, şaşkınlıktı. Çünkü Harry'den öğrendiğim kadarıyla partiden önce Harry ve Josh ile hastanede karşılaşmışlardı ve bir şekilde kendini partiye davet ettirmişti. Partiye kadar aklında Harry'yi etkileme yolları kurmuştu ve bunlardan biri de saygıdan dolayı bana ismimle hitap etmeyen insanların içinde benimle senli benli konuşmak olmuştu muhtemelen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
circle | styles
FanfictionBu hikaye, birbirlerini geç bulup sonsuza kadar sevebilecek iki insanın hikayesi.