thirteenth circle

675 61 100
                                    

"Sen ne yaptın? Şirket ne halde?"

Çatalıma aldığım profiterol parçasını ağzıma atmadan bakışlarımı Harry'ye çevirdim. Yediği havuçlu keki yuttu ve ilk önce bana, sonra da Josh'a döndü. Pek hoşuna gitmeyen bir konuya giriş yapmıştı Josh belli ki.

"Otorite yok, aksaklık ve hata çok fazla." Üzgün bir ses çıkardığımda beni onayladı. "Muhtemelen iki ay burada olacağım."

Şaşkınlığımı gizlemedim. Kaşlarımı kaldırarak dudaklarımı büzdüm. Çikolatanın kanıma verdiği serotonin hormonu görevini yapsa bile duyduklarım mutluluğumu azaltmıştı. Aramızdaki soğukluk yok olduğu için benimle beraber Amerika'ya geri döner diye düşünmüştüm hep. Orada ilişkimizi daha sağlam bir zemine oturtup güzel, sevgi dolu bir hayata başlayacağımızı hayal etmiştim. Sanırım ertelemem gerekiyordu.

Mesleğini eline iyice almış kişiler arasındaki ilişkilerde böyle sorunlar oluyordu işte. Benim buraya gelmem gibi iş gezileri, Harry'nin burada kalması gibi şube toparlamaları, uzun süren mesailer, yorucu nöbetler, saatler alan ameliyatlar ve günler, aylar alan projeler...Bizim diğer bu ilişkileri yaşayan insanlara göre bir artımız vardı: ayrı kalmanın ne demek olduğunu biliyorduk, işlerimizin bizi birbirimizden uzaklaştırmasına engel olamayınca aramıza kurulan setlerin farkına varmıştık. Bunlar, kötü bir ayrılıktan çıkarılacak en iyi derslerdi.

"O kadar kötü halde mi?"

Çatalımı tabağımın kenarına bırakıp tüm ilgimi ona verdiğimde bundan memnuniyet duydu. Yemek ve tatlı faslının tamamında açlıktan ve açıkçası biraz da mutfakta yaşadıklarımızın yanaklarımı hoş bir şekilde pembeleştirdiği sevimli utançtan dolayı gözlerim tabağımdaydı çoğunlukla. Başımı kaldırıp ona bakarsam gözlerimin gözlerinde değil, dudaklarında odaklanacağını biliyordum, hatta emindim çünkü her yüzümü ona çevirdiğimde o da aynısını yapıyordu. Karşımda bir duygu aynası varmış gibi hissediyordum.

"Hayır, hayır. Bir ayda toparlanırız gibi. Ben iyi halde bırakmak istiyorum onları." Benden istediği onaylamayı alınca ağzına bir çatal daha havuçlu kek attı. Bu, onun üçüncü dilimiydi ve sayı arttıkça içimdeki ona karşı olan sevgim de kalbimden taşacakmış gibi hissediyordum. Her iki cümlede bir kekten yiyordu ve onu yemekten o kadar çok keyif alıyordu ki saatlerce karşısında oturup onu izleyebilirdim. Lunaparkta saatler süren yalvarışlar sonucu annesinden bir tane pamuk şeker izni alabilmiş bir çocuk gibi parlıyordu gözleri her çatalda. Yeşillerinin içinde birkaç nokta pembe rengi gördüğüme yemin bile edebilirdim.

"Personeller nasıl? İki ay cehennem gibi geçmez umarım." Büyükannenin sorusuyla hepimiz Harry'ye döndük. Bize cevapları verebilmek için hızlı bir şekilde ağzındakileri çiğnediğinde mesafeli bir gülümseme takındım. Beni endişelendiriyordu. Soluk borusuna kaçan bir damla su bile insanı nefes alamayacak derecede tıkıyordu, o ise havuçlu kek yiyordu.

"Yavaş ol, hepsi senin."

Bir gün annemle, onun babama olan sevgisi hakkında konuşurken okuduğu romanlardan ve sözlerden kelimeleri araklayıp kendi hislerini de onların içine katarak bana çok özel birkaç cümle kurmuştu: 'Babana gerçekten aşık olduğumu, ona akla hayale sığmaz bir değer verdiğimi ona bir anne gibi yaklaştığımda anlamıştım. Çiğnediği lokmanın boğazına kaçmasından, çıplak ayakla bastığı mermerler yüzünden üşütmesinden, saniyeler kadar bile olsa maruz kaldığı soğuk havanın onu hasta etmesinden öyle çok korkuyordum ki kalbim sıkışıyordu. Bir annenin çocuğuna duyucağı endişeyle yaklaşıyordum, hâlâ öyle. Asıl güzel olan kısmı, aynı endişeleri onun da benim için duymasıydı. Aşk bu, bana sorarsan."

Harry'nin Yüzünde oluşan gülümseme belki çok büyük değildi, fakat içinde çok büyük duygular saklıyordu. Bu gülümseme tam anlamıyla hoş bir gülümsemeydi. Bazen hissettiklerinizin dudaklarınıza yansıması aynen ferah, çiçeklerle donatılmış bir Fransız ressamın tablosu gibi olurdu. Rüzgar beyaz, ince elbisenizi okşayıp geçerken güneş kalın ip bağlı şapkanıza selam verirdi. Tabloya bakarken o çiçeklerin arasında olduğunuzu hayal ederdiniz, burnunuza enfes kokuları gelirdi. İşte o zaman dudaklarınıza hoş bir gülümseme yerleşirdi.

circle | stylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin