Multi fazlasıyla uygun sanırım Harry'ye.
Harry
"İçki yok, hafta içi. Çay var."
Josh dalga geçerek, "Bi' İngiliz Beyefendisi de burada." dedi.
Başhekimi hatırlattığında istemsizce homurdandım. Adamın lakabı yüzünden milliyetimi duymak bile sinirlerimi geriyordu. Her şeyin başında bu adamın 'kibar, düşünceli' boş lafları vardı.
"Çay içince İngiliz olunuyormuş, bu yeni bilgi için teşekkürler Josh."
Tersleyici bir şekilde konuştuğum için daha çok keyiflendi. Beni sinir etmeye bayılıyordu.
"Evet, Kraliyet Ailesi'ndenim ben hatta."
Anlık bir sırıtışla cevap verdim ona. Genel olarak o kadar ifadesiz bir insana bürünmüştüm ki içimde nelerin koptuğunun farkında bile değildi. Açıkçası, bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyordum. Yaptığım şey benim açımdan ne kadar mantıklı gözükse de beni Josh'ın o yaralayıcı keskin cümlelerinden kurtaramazdı. Belki saatler belki dakikalar sonra bu cümleler yerini bulacaktı.
"Benimkine birkaç damla limon damlat. Scofield hep öyle hazırlardı."
Buzdolabını açtığımda yüzüm buzdolabı kapağı sayesinde gizlendi. Gözlerimi kapatıp derin nefesler aldım. Hayatım boyunca verdiğim hiçbir karar canımı böylesine acıtmamıştı. Havalimanından çıktığımdan beri benimle ayrılmaz bir bütün haline gelen melankolik hava, onu bana hatırlatacak herhangi bir şeyde üzerime yumruk kadar dolular yağdırıyordu. Her birinin acısını iliklerime kadar hissediyordum, sonra onun yanaklarından akan gözyaşları gözümün önüne gelip benim de gözyaşı dökmeme sebep oluyorlardı. Bir karar, bin çile...
Tüm hayatım boyunca ileride üzülmemek için hiçbir şeyi yapmaktan çekinmemiştim, korkmamıştım. Yıllar boyunca bunun benim karakterimin bir parçası olduğunu benimsemiştim, kendimi cesur olarak görmüştüm bile. Birlikte olduğum kadınlar konusunda oldukça büyük riskler almıştım ve bunlar elimde patladığında tek yaptığım elime küçük bir yara bandı yapıştırmak olmuştu. Birkaç gün içerisinde de bandı sertçe çıkartıp çöpe atmıştım. Canım yanmamıştı bile.
Korkusuzluğumun kocaman bir yanılgı olduğunu Katniss ile tanıştığım an anlamıştım. Onunla olan her ânımda uçurumdan aşağı sarkarak parmaklarının ucunda kalbimi tutuyordu. En küçük bir söz, bir cümlede bile parmaklarını geriye çekip kalbimi geri dönüşü olmayan, bitmeyen acılarla dolu yollara bırakmasına sebep olabilirdi. Belki o farkında değildi fakat kalbim o yollardan geçmeye başlayalı haftalar oluyordu. Bana zaman ayıramayan bir kadına sırılsıklam aşıktım. Bunu fark ettiğim an, onunla tanıştığım an, uçurumdan yuvarlanmaya başladığım gündü. Her tarafım yara bere içerisindeydi ve dünyadaki tüm yara bantları yaramın küçük bir kısmını bile kapatamazdı.
Josh'a kupasını uzattığımda teşekkür etti. Beraber mutfaktan çıkıp oturma odasına doğru ilerledik. O üçlü koltuğa uzanırken ben tekli koltukta oturmayı tercih ettim. Arkama yaslanmadan çayımdan bir yudum alırken saçlarım önüme düştü. Sinirle homurdanıp tek elimle saçlarımı sertçe kulaklarımın arkasına sıkıştırdım. Her şey sinirlerimi bozuyordu, her şeye ağız dolusu küfürler edesim geliyordu. Bir şirket yönetiyordum ve küfür alışkanlığına tutulmamak için dilimin ucuna gelen her küfrü geri yutuyordum.
Josh televizyonun sesini neredeyse duyulmayacak kadar kıstığında ona döndüm. Kaşlarını çatmış bir şekilde gözlerimin en içine bakıyordu. Bünyesinin şimdiden sinirle dolduğunu hissedebiliyordum. Koltuktaki rahat pozisyonunun yerini gergin bir oturuş almıştı. Bir şeyler öğrenmişti. Elinde sıkıca tuttuğu telefonu muhtemel hatta kesin bir haber kaynağıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
circle | styles
ФанфикBu hikaye, birbirlerini geç bulup sonsuza kadar sevebilecek iki insanın hikayesi.