Şarkıyı dinlemenizi şiddetle öneriyorum.
Kırtasiye poşetini taşırken mutlu hissediyordum. Deftere ve birkaç kaleme ihtiyacım vardı, sadece bunlar için mağazaya girmiştim fakat poşetimde pastel boyadan tutun ucunda karpuz dilimi olan silikon bir tükenmez kaleme kadar bir sürü şey vardı.
Hiçbirini saçma veya gereksiz bulmuyordum. Bazen sizi hafifletecek olan tek şey kırtasiye alışverişi olurdu. Rengarenk rafları görene kadar bunun farkına varamazdınız.
"If I could say anything, anything what would it be? Good question for our destined reality."
Kapının önüne geldiğimde yağmurdan kurtulabildim; poşetleri botlarımın ucuna koyup sırt çantamdan anahtarı aramaya koyuldum. Büyükanne beş çayına gitmişti, onunla gelmem için yalvardığı an iş telefonum çalmıştı. Böylece kurtulmuştum.
"I would tell you that I love you even when it didn't show. I would tell you that I love you, baby. By now I hope you know. "
Şarkıyı mırıldanırken içimden, şemsiyeyi kapıp bahçede şarkı bitene kadar gözlerim kapalı bir şekilde bekleme isteği geçti. Bu şarkı bana okyanus kıyısını hatırlatıyordu. Piknik sandalyelerini kumlara koyup gelip giden dalgaların bileklerime vurduğunu hissediyordum.
Küçücük çantamın derinliklerinde anahtarı bulup kapıyı açtım. Anahtarı geri çantama attıktan sonra botlarımı çıkardım ve etrafa su sıçratmamaya dikkat ederek antreye geçtim. Poşetleri yere bırakıp üzerimdekileri çıkarttım ve portmantoya astım. Kulaklığımla beraber telefonumu kapüşonlumun geniş cebine atıp poşetleri tekrar elime alıp koridor boyunca ilerlemeye başladım.
Ayaklarımı yere mıhlayan tek bir şey vardı, o da önümde duruyordu.
"Aman Tanrım, saçların..."
Kalbinizi yerle bir eden insana söylenmemesi gereken saçma cümlelerden biriyle bu belki de. Ama başka yere bakamıyordum. Eski haline göre kısacık olan saçları beni hazırlıksız yakalamıştı. Bunu yaptığına inanamıyordum.
Dudaklarında temkinli bir tebessüm belirdi. Gülümsemek konusunda kararsız olduğu fark edilirdi. Benim tepkime göre tebessümünü sabit tutup tutmayacağını daha buraya gelmeden önce karar vermiş gibiydi. Şaşkınlığımı saliseler içinde atıp düz bir surat ifadesine büründüğümde gülümsemesini sildi.
"Biraz konuşabilir miyiz, lütfen?"
Cevap vermeden bedenini süzdüm. Kot pantolon, krem rengi kazak ve orman renklerinde oduncu gömleği. Bir önceki görüşmemize göre zayıflamış bedeni hâlâ kıyafetler için iyi bir modeldi; olmadığı bir anı düşünemiyordum bile.
Gömleğinin yeşili gözlerini öne çıkarmıştı fakat göz altları bu durumu hiç hoş karşılamamıştı; mor çizgiler, yeşillenmiş damarlar hiç de iyi günler geçirmediğini gözler önüne seriyordu. Üzülmüştüm fakat insanlar hak ettiği cezaları çekmedikleri takdirde hatalarının farkına varamazlardı. Ben, işkolik olup çevreme zaman ayırmaya çalışmadığım için aşık olduğum adamı kaybetmiştim; o da korkağın teki olduğu için hoşlandığı kadını kaybetmişti.
Tanrım...Saçlarına hâlâ inanamıyordum. Onlara nasıl kıyabilmişti?
Derin bir nefes verip gözlerimi kapattım. Bedenimi sıkıp parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim. Beni incelediğini, on beş günde verdiğim üç kilonun bende yarattığı fark edilebilir çöküntüyü seyrettiğini biliyordum. Oysa onun bu odada olmadığını düşünmem gerekiyordu; hasret kaldığım aile kokusunun iki adım ötemde olduğunu unutmam, sadece ve sadece mantığıma sarılmam gerekiyordu. Bu yüzden gözlerimi kapatmıştım. Onun o güzel, üzgün yüzüne bakmaya devam edersem gardımı indireceğimi biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
circle | styles
ФанфикBu hikaye, birbirlerini geç bulup sonsuza kadar sevebilecek iki insanın hikayesi.