1.5 - ŞANSIZLIK

43 4 0
                                    

Yorganın altında yarım saattir iki büklüm durmaktan boynum, sırtım hep ağrımıştı ve bağdaş kurduğum için iki bacağımda çok kötü uyuşmuştu. Ayrıca susamıştım. Hem vücudumu hareket ettirmek hem de su içmek için mutfağa inmek istedim ama yatağımdan kalktığım anda uyuşan bacaklarıma elektrik verilmişçesine canım yanınca ayakta hiç kımıldamadan uyuşma geçene kadar beklemek zorunda kaldım.

Mutfağa indiğimde buz gibi suya kavuşma hayali ile dolabı açtım ama akşam çayın bulaşıklarını yıkarken dolaba bıraktığım bir sürahi dolusu suyu göremeyince hayatımın en büyük hayal kırıklıklarından birini yaşadım; Sürahideki su şimdi nasılda acayip soğuk olurdu. Gel de şimdi kaynar musluk suyundan iç! Ah baba ah! Kesin onun marifetiydi.

Söylenerek musluğu çevirmemle birlikte patlamayı andıran bir ses çıktı ve beni korkudan sıçrattı. Soluklarım normalleşirken gözlerimi devirdim. Ses hava basıncıdan kaynaklıydı; Sular kesilmişti. Yani bu gece bana su içmek haram olmuştu. Bende buzdolabından meyve suyu aldım ve onu kafama diktim. Gecenin sessizliğinde amma da lakırdı çıkıyordu. Ağzımı kolumun yenine silerken boş meyve suyu kutusunu da çöpe attım.

Mutfaktan koridora çıkınca elimde tuttuğum fenerin ışığını, ay ışığı koridoru yeterince aydınlattığı için kapadım. Gece uzun olacağa için pilini bitirmeye gerek yoktu.

Tuvalete doğru yürümeye başladım ama üç beş adım sonra ay, gece yatağında üşüyen bir insan gibi bulutları yeniden üstüne örtüğü için koridor karanlık oldu ve durdum. Feneri yakacağım anda da baştan ayağa titredim. Az ilerinde koridorun koyu karanlığı için de hareket eden başka bir karanlık daha vardı ve o da durmuştu.

Aklımdan cinler, kötü ruhlar geçerken bir gümbürtü oldu ve benimde gözlerim karardı ama bayılmadım. Hızlı soluklar alıp verirken bir ayrıntı dikkatimden kaçmadı. Gümbürtüden hemen önce bir ses daha duymuştum ve ben bu sesi tanıyordum. Kalp atışlarım normale dönerken elimdeki fenerin düğmesine bastım ve koridor sonuna kadar aydınlandı. Fenerin ışığını yere doğru eğdim ve gözlerimi devirdim. Babam iki büklüm halde yerde baygın yatıyordu. Söylenerek hemen yanına çöktüm ve bir iki sarstım. Gözleri önce yavaşça sonra bir anda kocaman açıldılar. Beni tanıdıkları anda da bakışları normale döndü. Doğrulmasına yardım ettim ve:

"Baba iyi misin? Çok mu korktun? Seni korkutmak istememiştim." Babamın kaşları çatıldı:

"Ne korkması, saçmalama!" dedi ve çok önemsiz bir konudan bahseder gibi:

"Tansiyonum düşmüş."

"Kesin öyledir." Dedim ve kıkırdadım.

"Ne o öyle imalı konuşuyorsun. Baban yalan mı söylüyor?"

"Tamam, tamam inandım. Bu arada baba dolapta ki bir sürahi soğuk suya ne yaptın?"

"Acil tuvalete gitmem lazımdı. Baktım sular kesilmiş, mecburen sürahideki suyu kullanmak zorunda kaldım."

Gözlerimi devirdim ve ayağa kalkmasına yardım ettim. Sonra da merdivenlerden yukarı çıktık ve odama gireceğim anda babam omzumdan beni tuttu ve:

"Ali şu az önce ki bayılma olayı aramızda kalsın tamam mı? Şimdi annen tansiyonumun düştüğüne inanmaz ve bir sene konuşur, dalga geçer durur." Dedi.

Aklıma babamın bayılmadan önce söylediği sözler geldi ve beni bir gülme krizi tuttu. Tabi hemen ağzımı kapadım. Çünkü annemin uyanmasını ve beni gecenin bu saatinde ayakta görmesini istemezdim. Elimi ağzımdan çektim ve sessizce:

"Baba ya beni görünce nasılda yere yıkıldın. Üstelik bayılmadan önce de annecim dedin."

Hemen elimle ağzımı kapadım ve gülmeye devam ettim. Ciddi, sinirli görünmeye çalışan babam:

BİR ŞEHRİN HİKAYESİ(Tamamlandı.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin