3.27.BÖLÜM-SAĞLIK OCAĞI

8 0 0
                                    

Her şeyi ayarladık. Evi terk etme vaktimiz geldi. Ön kapıyı, az biraz aralık bıraktık. Kapanmasın diye araya, Kadriye'nin terliklerinden bir tanesini koyduk. Holden koridora geçtik. Sonra da en arkadaki, ufak odaya girdik. Burada bir yatak, halı ve dolaptan başka bir şey yoktu. Tek penceresi vardı. Pencereyi yukarı kaldırdık ve sıra ile arka bahçeye atladık. Ormana daldık. Fırıldak köpekleri, ormanın son sınırda, duvarın hemen yanındaki ağaca bağlamıştı. Köpekleri çözdü. Duvarı aştık ve yola çıkıp yürümeye başladık. Yol ayrımında fırıldak, köpeklerin iplerini çözdü ve köpeklerinin önüne geçti. Hem konuşarak hem de işaret ile eve gitmelerini söyledi. Sonra da sağ elini havaya kaldırdı ve şaklattı. Köpekler fırladılar ve koşarak, tozları havalandırarak, gözden kayboldular. Yolumuza deva ettik.

Yürüyorduk. Ne hızlı, ne de yavaştık. Dikkat çekmek istemiyorduk. Köy yeri küçüktü, acele ile yürüdüğümüzü görenler meraklanabilirdi. Yavaş da yürüyemezdik. Çünkü Kadriye'nin durumu ciddi olabilirdi. Hey çocuklar, durun bakalım. Durduk. Bir kadın sesiydi. Ben tanımıyordum ama diğerleri tanıyor olmalıydı. Çünkü renkleri atmıştı ve endişeli görünüyorlardı. Fısıltı ile:

"Çocuklar ne oldu? Renginiz neden attı?" diye sordum. Maho:

"La bu dedikoducu Makbule, nasıl rengimiz atmasın? Bizde bir terslik olduğunun kokusunu almış olmalı, ondan durdu bizi" Fırıldak:

"Herkes sakin olsun. Derin nefesler alın. Şimdi ağzımızı arar. Çaktırmayın bir şeyler, Makbule abla öğrenirse, akşama kalmadan tüm köy duyar. Hem de yapmadığımız birçok şeyi de duyarız."

Köyün dedikoducusu Makbule abla yanımıza geldi. Önümüze geçti ve ellerini beline koydu. Zeytin gözleri, üzerimizde geziyordu. Kafasında yazması, altında çiçekli şalvarı, üstünde siyah tişörtü vardı. Manalı bir gülüşü vardı. Kötü bir insana benzemiyordu ama meraklı olduğu bakışlarından hareketlerinden anlaşılıyordu. Zihnimin içine girmek ister gibi bakıyordu. Beynimin karıncalandığını hissettim. Konuştu:

"Makbule ablanızı görüyorsunuz ve selam vermeden yanından geçiyorsunuz? Hayırdır çocuklar, bu dalgınlıkta ne? Bir derdiniz mi var?" Fırıldak:

"Yok Makbule Abla, hava sıcak ya, ondan olacak, yorgun düştük." Makbule:

"Hayırdır, ne yaptınız bu kadar yorulacak?" diye sordu. Kimseden ses çıkmadı. Makbule'nin gözleri, bir ipucu arar gibi üzerimizde dolaşıyordu. Bu defa Gözlük cevap verdi:

"Sıkıldık, biraz yürüyelim dedik. Galiba sıcak çarptı." Makbule ablanın gözleri üzerimizde dolaştı ve:

"Hadi çocuklar, kandırmayın Makbule ablanızı, güneş çarpılan insanı bilmez miyim ben? Hem ben biliyorum ne olduğunu, gördüm sizi?" dedi. Maho ileri atıldı ve hızla:

"Valla isteyerek olmadı. Her şey kaza ile oldu." Fırıldak, Maho'yu kolundan tuttu ve yanına çekti:

"Maho arkadaşımız kaza derken, espri yapıyor. Hani güneş çarpması dedik ya, güneş bize kaza ile çarptı demek istiyor." Dedi ve Maho'ya bir dirsek geçirdi. Bizlerde hani güzel bir espri gibi kıkırdadı. Maho:

"He aynen öyle la Makbule Abla, espri yaptım." Fırıldak:

"Sen bizi ne zaman, nerede gördün Makbule abla?" Makbule:

"Neyse çocuklar, boş verin. Sıcakta fazla dolanmayın. Hadi yolunuz açık olsun." Dedi ve evine, bahçesine geri döndü. Yürümeye devam ettik. Maho:

"La sayemde iyi kurtulduk. Eğer ben, kendimizi ele verir gibi yapmasaydım. Kadının sorusuna kimse cevap vermeyi akıl edemeyecekti. Sonra dedikoducu Makbule, iyice bir şüphelenecekti." Gözlerimizi devirdik. Hacı ensesine bir tane geçirdi ve:

BİR ŞEHRİN HİKAYESİ(Tamamlandı.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin