4.12.BÖLÜM-MENDİL

6 0 0
                                    

Bir elim yanağımın altında, diğer elimdeki çatalım kahvaltı tabağımı karıştırıyordum. Fukara'nın ölümünü fark edeli bir saat geride kalmıştı ve şimdi bedeni arka bahçede duruyordu. Onu oraya babam bir kutu içerisinde bırakmıştı. Defin işi ilk dersimizde yapılacaktı. Annem bu şekilde daha uygun olacağını söylemişti. Zaten bende fukarayı toprağın altına gömmeye o kadarda hevesli olmadığım için sesimi çıkarmamıştım. Şimdi ise misafirimiz olan sessizlik eşliğinde kahvaltımızı ediyorduk.

Annem ile babam, kahvaltılarını iştah ile yapıyorlardı. Onlarda en az benim kadar üzülmüşlerdi ama bu ölüm, beni daha farklı etkilemişti. İlk nedeni, fukara ile aramızdaki bağdı. İkinci nedeni ise ölümün, ilk defa bu derece yakınımdan geçmesiydi. Bugün ölüm ile yakından tanıştığım, tokalaştığım gündü. Bu, ölümden bir haber olduğum anlamına da gelmiyordu. Yakınları vefat eden birçok sınıf arkadaşım olmuştu ama bu durum farklıydı. O zamanlar ölümün yalnızca gölgesini görmüştüm. Şimdi ise bizzat kendisini görmüş oluyordum.

Çoğumuz ölümü aklımıza getirmek istemesek de, sanki hiç ölmeyecek gibi yaşamaya devam etsek de, ölüm soluk alıp vermemiz gibi hayatın her saniyesinde vardı. Çoğumuz ölümü, soyut bir kavram olarak, sadece sözlük anlamını biliriz. Bizim ya da sevdiğimiz bir insanın ölebileceği ihtimali bizlere oldukça uzak görünür ama ölüm, güneşin her gün doğup batması gibi kendi vazifesini acımasızca, günün her saniyesinde yerine getiriyirdu. Fukaranın ölümü ile tüm bu gerçekler ile yüzleşiyordum. Fukara ile ölümün her an diğer sevdiklerim ile beni ayırabileceğinin farkına varmıştım.

Kahvaltımızdan sonra hiç istemesem de ve eğer annem olmasa kesinlik ile gitmeyecek olduğum okuluma gittim. İlk dersimize annem girdi ve fukaradan, ölümünden bahsetti. Annem anlatırken, ben kafamı önüme eğmiş halde durdum. Kimseden ses çıkmıyordu. Bir ara göz ucu ile baktığımda, Zeynep'in üzgün gözler ile bana baktığını gördüm. Annemin konuşması ardından, bahçeye çıktık. Babamda sınıfını bahçeye çıkardı ve hep birlikte arkaya, fukaranın yanına yürüdük. Maho ve fırıldak, çapalarla bahçeye ufak bir mezar kazdılar ve fukarayı gömdük. Bazıları fukarayı hiç tanımamış olmalarına rağmen, gözyaşlarına hâkim olamadılar.

Fukara gömüldükten sonra diğer derse kadar serbest kalan öğrenciler, ön bahçeye ve sınıflarına geri dönmeye başladılar. Mezarın başında boynum bükük halde beklerken, Maho sağ elimden Fırıldak sol elimden tuttular. Gözlük ve Hacı da arkamdan omuzlarımı sımsıkı kavradılar. Bir süre öylece durduk ve fukara ile yalnız kalmak istedim. Onlarda beni ikiletmeden ayrıldılar ve şimdi mezarın başında sadece ben kaldım.

Fukara ile yalnız kaldığımda, dizlerim üzerine çöktüm. Ellerimi mezarın toprakları üzerine bıraktım. Gözyaşlarımın önündeki setleri kaldırdım ve sessizce ağladım. Esen rüzgârın elleri saçlarımı okşuyordu. Bir ressam tarafından çizilmiş gibi rengârenk bir kelebek, desteğini göstermek ister gibi mezarın üzerindeki elime kondu. Sarı arı, kulağım etrafında vızıldayarak, baş sağlığı dileklerini iletiyordu. Ne kadar zaman bu halde kaldığımı bilmiyorum ama fukaranın toprağına dökülen gözyaşlarım ile yüreğimin acısı da azalmıştı.

Omzumda hissettim el ile irkildim. Bizim çocuklardan biri olduğunu düşündüğümden arkama bakma zahmetine girmeden ayağa kalktım. Dizlerimdeki tozları silkeledim. Arkama döndüğümde, karşımda gördüğüm yüz ile yumruk yemişçesine bir iki adım geriledim ve ayağımın taşa takılması ile popo üstü yere düştüm. Düştüğüm yerde şaşkınca ona bakmaya devam ettim. Yanıma geldi ve elini uzattı. Tutmak için elimi uzattığımda, hızla geri çektim ve üzerime tozunu toprağını sildikten sonra tuttum.

Eli sıcaktı. Sıcaklık kollarımdan ilerleyerek tüm vücudumu kapılıyordu. Midemde kıpırdanmalar oluyordu. Kalbim kanatlanıp uçmak ister gibi göğsümde çırpınıyordu. Yüzüme gülümsemem yayılıyordu. Zeynep'te bana gülümsedi. Kalktım. Bir süre yalnızca bakıştık. Elimi bırakmadan, cebinden çıkardığı mendili ile yanaklarımda kurumaya başlayan gözyaşlarımı nazikçe sildi. Tuttuğu elimi ters çevirdi ve mendili içine bıraktı. Gözlerim ile mendile bakarken, yanağıma bir buse kondurdu ve koşarak uzaklaştı.

Fukaranın son armağanı da bu olmuştu. Elimi yanağımda tutatak, koşarak uzaklaşan Zeynep'in arkasından gülümseyerek bakıyordum.

BİR ŞEHRİN HİKAYESİ(Tamamlandı.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin