FİNAL

70 1 0
                                    

Noktayı koydum. Son kar taneleri de, yolculuklarının sonuna ulaşmıştı. Anılarımı yazmama neden olan kar fırtınası nihayet sona ermişti. Biraz daha yazmak istiyordum. Hatta yemeden, içmeden, uyumadan sürekli yazmak istiyordum. Hayatımda hiçbir şeyden az önce anılarımı yazmaktan aldığım tadı almadım. Tam 10 saattir yazıyordum ama yorulmamıştım. Kendimi çok iyi hissediyordum. Yazdığım sayfaları çevirdikçe, çoğunun gözyaşlarım ile ıslandığını görüyordum. Kumlu bir sahilde, bir şişe bulsam ve içinden bir cin çıkıp dileğimi sorsaydı, o yıllara geri dönmek ve tekrardan yaşamak olurdu.

Annem ve babam yıllar önce dedemlere rağmen o zor kararı verip Sivas'ın Yeşilli Köyüne gitmeselerde belki bende şimdi lüks bir villada, koca bir şömine önünde oturuyor olacaktım. Yemeklerimi uşaklarım hazırlayacaktı. Canım sıkıldığı vakitler en lüks, pahalı restoranlara gidecektim. Belki yazdığım anılarım gibi bir hayatın olduğunu hiç bilmeyeceğim için mutlu olduğumu zannedecektim. Kendimi güçlü, bir sürü dostum var zannedecektim. Yoksul kesimleri hor görecektim. Kendimden başkasını düşünmeyecektim. Daha fazla para kazanma hırsının esiri olacaktım. Belki de zor bir duruma düşecektim ve hayatın bu darbesini kaldıramadığım için hayatıma son verecektim. Belki de bunların hiç biri olmayacaktı. Kesin olan tek şey vardı. Bu güzel anılara ve arkadaşlara sahip olamayacaktım.

Kapı tıkırtısı duyuldu. Okulun dış kapısı açılmıştı. Saat akşamın 5'ine geliyordu. Geç kalmıştı. Aslında, gözün gözü görmediği bu kar fırtınasında erken sayılırdı. Bu tek göz odayı öğretmen arkadaşım ile paylaşıyordum ve gelen de o olmalıydı. Zaten okulun anahtarı bir onda bir bende vardı. Az kalsın unutuyordum. Birde ne olur olmaz diyerekten, bir anahtarı da köyümüzün muhtarına bırakmıştık ama o gelmiş olsaydı mutlaka kapıyı çalardı. Bu arada soba sönmeye başlıyordu. Sıcağın kiracılığı sona ermek üzereydi. Soba birazdan geçtiği vakit, ev sahibi soğuk, sıcağı evden kovacaktı. Sobayı beslemek lazımdı. Kapı açıldı. Öğretmen arkadaşım:

"La Ali, o nasıl fırtınaydı la, bir ara köye dönemeyeceğimi zannettim."

"Kasabada fırtına var mıydı?"

"Olmaz mı? Hem de ne fırtına, Allah'tan bizde köy çocuğuz da alışığız. Şehirli biri imkânı yok bu fırtınaya dayanamaz. Hatırlıyon mu Ali? Köyde, 15 tatilde bir kar fırtınasına yakalanmıştık."

"Hatırlamaz olur muyum, sen Fatma'ya sürpriz yapacan diye o fırtınaya yakalanmıştık. Bir hafta yatağımda hasta yatmıştım. La Maho ne adamsın."

Evet, aynı odayı paylaştığım öğretmen arkadaşım, bizim Maho'dan başkası değildi. Yıllar önce Sivas'ın Güzel köyünde, Almancı Hayri'nin evini yaktıktan sonra Deli Sado'nun oltasını yürütmüştük. Uzandığımız çimenlikte, her birimiz ileride ne olmak istediğimizden bahsetmiştik. Ben, öğretmen olmak ve annem ile babamın izinden giderek, öğretmen yüzüne hasret köylere gideceğimi söylemiştim. Maho'da benim ile aynı hayali paylaşıyordu. İkimizde hayallerimize ulaşmıştık. Ülkemizin en doğusunda, kimsenin gitmek istemediği bir köyde öğretmendik. Maho'nun bir hayali de oyuncu olmaktı. Bunu da gerçekleştirdi. Üniversite de okuduğu zamanlar, çeşitli tiyatrolar da oynuyordu. Şimdi de görevli olduğumuz bu köyde, ufak bir tiyatro kulübü kurmuştu.

Maho ile hiç ayrılmadık. Ortaokulu Güzel köyünde, liseyi kasaba da bitirdik. İstanbul'da aynı üniversite de öğretmenlik okuduk ve bu süre zarfında aynı evi paylaştık. Yıllar önce, İstanbul'dan Sivas'a giden trende, Maho'nun istediği gibi yakın hatta yakından da yakın bir arkadaşlığımız oldu.

Yatağımın karşısında, onun yatağı vardı. Maho paltosunu, atkısını çıkardı ve sobanın yanına gelip ellerini uzattı ama Sobanın geçmek üzere olduğunu anlayınca, odadan çıktı ve bir torba kömür ile odunla geri döndü. Yerde duvara dayalı halde duran, sobanın kapağını açmak için kullanılan çengelli demiri aldı ve kapağı kaldırıp odun ve kömürleri yerleştirdikten sonra kapağı kapadı ve yatağına oturdu. Eve gelirken yanında getirdiği siyah torbayı aldı ve içinden kalın bir zarf destesi çıkardı. Muhtarımız hasta olduğundan, bu haftanın postane işlerini halletmek için kasabaya Maho gitmişti. Yatağına uzandı ve mektupları incelemeye başladı. Bu arada soba gürüldemeye başlamıştı. Yayılan sıcaklık, yüzümü karıncalandırıyordu. Maho:

BİR ŞEHRİN HİKAYESİ(Tamamlandı.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin