8

1.2K 78 41
                                    


Medya: Şu sıralar ben...

Satır araları neden bu kadar boş?
Yorumlar nerede?
Oylar nerede?

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.

~


Bilinmeyen Numara

"Hay sokayım kankana ya." Dedim meşhur Medcezir repliğini söyleyerek. O sırada da elimdeki telefonu karşımdaki koltuğa fırlatıyordum. Telefon koltuğa çarptıktan sonra sekip Ege'nin alnına çarptığında, Ege acıyla inledi. Onu umursamayarak önümdeki sehpaya uzanıp içki şişesini aldım ve bitene kadar tek dikişte içtim. Koltuğa geri yaslanmadan önce yeni bir şişe açmak için tekrar masaya doğru eğildim ama şişe bir anda kanatlanıp uçtu ve Dilan'ın kucağına düştü.

Boş bakışlarla Dilan'a bakarken onun kaşları çatılmıştı. "Yeter artık bu kadar içtiğin. Su değil bu. Biraz daha içersen seni hastaneye götürmek zorunda kalacağız." Dedi kucağında tuttuğu şişeyi Ege'ye doğru uzatırken.

Sinirle yumruk olan ellerimi koltuğun minderine vurdum ve bağırdım. "Sabaha kadar içeceğim, banane." Ege alnını ovuştururken Dilan'ın elindeki şişeyi alıp kendi açtı ve içti. Dilan ters ters ona baksa da omuz silkti.

Bir süre sonra Dilan da onu umursamayı bırakmış olmalı ki bana döndü.  Ege ise kollarını göğsünde bağlayarak tekli koltuğuma yayılmış şişeden bir kaç yudum daha alarak sessizce bizi izliyordu.

"Çocuk musun sen, böyle tepiniyorsun. İşte bu yüzden sevmiyorum onu. Sen benim için önemlisin Mustafa. Sana zarar veren her şeyden nefret ediyorum." Dedi yumuşak tuttuğu sesiyle. Sonra tekrar inanamazca konuştu. "Bir kız için bu kadar içmeye değer mi? Kendini üzmeye değer mi? Bu kadar dağılmana değer mi?"

Dediği şey ile istemsizce gülümsedim. Parlak mavileri zihnime dolduğu için yüksek sesli bir kahkaha attım ve başımı geriye atıp koltuğa yaslandım.

"Değer." Dedim sarhoşluğun bıraktığı garip sesimle. "O kadar güzeldi ki, harap olursunuz." Diyerek şarkının en sevdiğim kısmını söyledim. "Keşke beni sevseydi. Her doğum günümde de mumu üflemeden onu diliyordum hâlbuki." Dedim bir çocuk gibi omuzlarımı düşürerek. Dudaklarımı büzmeyi de ihmal etmedim.

Dilan karşı koltuktan kalkıp yanıma geldi ve beni göğsüne yasladı. "Benim Mustafa'mı sevmiyorsa onun aptallığı bence. Taş gibi çocuksun. Eline kız eli bile değmedi senin. Kendi kaybı." Bunu söylerken bir yandan da saçlarımı okşuyordu.

En başından beri şaşırtıcı şekilde sessiz kalan Ege konuştu. "Bu özellikler yüzünden onu seveceği anlamına gelmiyor. Sevmiyor diye de onu suçlayamazsın ayrıca Dilan. Sırf bu yüzden kavga çıkarıp duruyorsun zaten." Dedi Dilan'a bakarak ve sonra bakışları bana döndü. "Yani, sen elmayı seviyorsun diye elmanın seni sevmesi şart mı?" Dedi. Bu bir şiirin mısrasından alınmış olmalıydı. Normalde hemen hatırlardım ama sarhoş olduğum için şiirin ismi aklıma gelmiyordu.

"Ben elmayı çok severim. Elmanın kalbi olsa bence o da beni severdi." Dedim Dilan'a dönüp. Beni başıyla onayladığında hafifçe gülümsemişti. Bakışlarım Ege'ye döndü. Kaşlarımı çattım ve işaret parmağımı ona doğru salladım. Üç tane Ege vardı ve ben galiba sağdakine parmağımı sallamıştım.

Ortadakine de olabilir.

Belkide soldakineydi.

"Ayrıca bir daha lütfen suyuma elma deme! O elma değil, Su." Ege kahkaha attı ve kahkahalarının arasından konuştu. Ne vardı da bu kadar gülünecek? Komik bir şey mi dedim ben?

BAĞCIK ||TEXTİNG|| (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin