Yazdığım için direkt atayım dedim.
Sizi seviyorummm:*//
III ¦Puşt
Gerginlikti.
Hissettiğim şey, salt gerginlikti.
Dizlerimi kendime çekerek oturduğum kanepede, ikisinin arasındaki her an somuta dönüşebilecek olan o gerilimi izlerken, neyin içine düştüğümü sorguluyordum. Pekala arkadaşım, acı çekiyordu. Eski sevgilisi olduğunu öğrendiğim çocuk da acı çekiyordu.
Ve ben de acı çekiyordum.
Bu filmleri aratmayacak olan klişedeki madur karakteri oynuyordum resmen.
Beni öpmüştü.
Ve ben onu unutamamıştım.
Şimdi ise yeniden benim evimde, benim çapımdaydı.
Ve öncekinin aksine rahatsız hissediyordum.
"Hyunjin?" demişti Changbin. Sesine iliştirdiği hayret tohumları dört bir yana kök salmaktan çekinmezken, "Burada ne işin var?" diye devam etmişti. Oturuşunu düzeltmiş, kolunu koyduğu koltuk kumaşını sıkmaya başlamıştı. Sorusuna şaşırmadan edemedim. Gözlerimle kaçamak bir şekilde onu yoklarken neden yokluğunda acı çektiği birini gördüğü anda sorduğu ilk sorunun bu olduğunu düşünüyordum. Gurur mu yapıyordu emin değilim fakat Hyunjin denen çocuğa en az onun kadar kötü bakmaya başlamıştı.
"Cidden mi?" demişti onunkine nazaran daha ince olan ses. Eve öyle bir girmişti ki, dediği gibi Changbin'i öldüreceğini zannetmiştim. Fakat Changbin'i gördüğü anda sanki alevi birden sönmüştü.
Bakışlarım tekrardan ona dönerken onun odağında yalnızca tek bir kişi vardı. Sonra gözlerini kaçırdı ve derin bir nefes aldı. Cansız bir şekilde kıkırdarken bunun içten olmadığını bas bas bağırmıştı adeta. "Cidden, özür dilemek adına hala bir piç kurusu gibi davranmayı tercih mi ediyorsun?" sonlara doğru gülüşü azalmış, tehditkâr bir havayla söylenmişti. Gözlerini kocaman açmıştı ve bağdaş kurduğu bacaklarının üzerine koyduğu ellerini boğumları beyazlayacak bir raddede sıkıyordu. Bu hali,gerçek anlamda korkunçtu. Delirmiş gibiydi ve konuştukça nefesleri hızlanıp duruyordu. Changbin'se bu durumunu gördüğü halde keskin bir dille konuşmaktan çekinmedi. Tahammülsüzce,"Zaten ciddi bir ilişki değildi Hyunjin. Hiçbir zaman da olmadı." demişti. "Tanrı aşkına.. Bu kadar büyütmeyi kes. Oldu ve bitti tamam mı?!"
Her ne kadar burada öylece oturup etkisiz elemanmış gibi kalsam da rüzgarlarına kapılıp gitmek üzereydim sanki. Changbin'in nasıl bu kadar soğukkanlı davrandığını anlayamıyordum. Pekala, uzun ilişki adamı değildi zaten fakat karşısında, onun yaptığı şeyi kendisine yediremeyen biri vardı. Kimse aldatılmayı hak etmezdi öncelikle. Yaptığı şey, yanlıştı.
Fakat, kabul etmiyordu işte.
Bir yanım müdahale edip işin büyümesine engel olmak istiyordu fakat, bu onların meseleleri karışma diyen taraf daha ağır bastığından susuyordum.
Fakat, endişelendiğim şey neyse ki olmamıştı.
"Biliyor musun? " demişti Hyunjin buz gibi bir şekilde . Sertçe yutkunmuş, ardından bir hızla ayağa kalkmıştı. "Değmezmişsin Changbin. Gerçekten,senden anlayış- " bir anlık,gözleri beni bulduğunda yutkundum,yüzü kıpkırmızıydı. Fakat neyse ki,bana bakmayı daha fazla sürdürmeden irislerini kaçırmış ve Changbin'e karşılık verme gereği duymadan arkasını dönüp kapıya gitmişti. Çok kızgın olduğu ama her şeye rağmen kendini tuttuğu çok açıkken, dayanamamış,ben de ayağa kalkıp peşinden giderken tekme atarak düşürdüğü şemsiyeme ev eşyalarıma içim acıyarak bakmamı fazla sürdürmemiş ve ona yetişmiştim.
Geldiğimde saydıra saydıra çözülen bağcıklarını bağlıyordu. "Puşt herif.." başını iki yana salladı. "Hayatımda onun kadar korkak birini daha görmedim."
Anlamazca onu izlemeye devam ederken, salondan gelen diğer gürültülerle avucumu alnıma çarpıp tok bir ses çıkmasına engel olamamıştım. Yüzümü sıvazladım. Bu gece, aşırı boktandı ve dediği gibi gıkımı çıkarmadan durmama rağmen yıpranmış hissediyordum. Changbin onu aldatmıştı peki bir sebebi var mıydı?
Hyunjin'den sıkıldığı için mi ayrılmıştı? Elimi suratımdan çektim ve onu rahatlatmak adına, " Sakin ol." dedim.
Sanırım, o sinirle beni yanlış anlamıştı.
"Ne saçmalıyorsun?" dedi aksi bir şekilde. Doğrulmuş, "Puşt arkadaşını mı savunuyorsun sen?" demişti sonra çıkışarak. Yine alev alev yanan bir öfkeyle parlıyordu. Kaşlarım çatıldı bilinçsizce. Changbin'e fazla yükleniyordu.
Çok ama çok yükleniyordu.
"Hey, ona şu kelimeyi demeyi kes."demiştim en sonunda taşarak. Her ne olursa olsun Changbin benim en yakın arkadaşımdı ve onun hakkında böyle konuşmasına izin falan veremezdim daha fazla. Belki acımasızcaydı fakat Changbin'le çıktıysa onu az çok tanıması gerekiyordu.
Dediklerime yalnızca başını iki yana sallayarak gülmekle yetindi bir süre. Kaşlarım her geçen saniye biraz daha çatıldı fakat o kıkırdamasını kesmedi.
"Hey.." demişti ve gözlerinin dolduğunu görmüştüm. Birkaç saniye yere baktı ve ağzının içinden konuştu. "Aklımı sikeyim-" Arkama bakmıştım istemsizce. Yeniden sesini duyduğum çocuk ise kolayca ilgimi ona vermeme neden oldu."Yeni yeni işi çaktığım için kusura bakma." üzerime yürümüş, burnu burnuma değecek kadar yakınlaşmıştı. Gözlerini kıstı. Sonra ne mi olmuştu? Nefesimi tutmuş, tanıdık perdeyle aptallaşmıştım. "Fazla saf duruyorsun. Onunla nasıl arkadaş kaldığını şimdiden anlayamıyorum."başını iki yana sallayıp kaşlarını kaldırırken ruhsuzca güldü, nefesi dudaklarımı kurutmuştu. Hiçbir şey yapamıyordum resmen. Put kesilmiştim bir anda. Kalbim istemediğim kadar göğüs kafesime çarpıyordu ve bir dur, bile diyemiyordum. Bu saçmaydı, o benim arkadaşımın eski de olsa sevgilisiydi.
Tanrım, ne düşünüyorum ben?
Aklımı sonunda kullanıp ondan bir adım uzaklaştım. Boğazımı sahte bir öksürükle temizledim. Bu hareketime karşı tek kaşını kaldırdı ve Bir süre daha irislerini yüzümde gezdirdikten sonra kendi de geri çekildi.
"Ama yine de, görüşürüz." demişti yarım ağız.
Gözlerim irileşip dudaklarım birkaç kez açılıp kapanırken, tek kelime etmemi beklemeden arkasını dönmüş ve koşar adımlarla oradan uzaklaşmıştı.
Bu en boktan veda etme şekli olabilirdi.
Çünkü gelecek vaad ediyordu.
//
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Any | hyunlix
FanfictionWhy'd you only call me when you're high? 070121-hyunlix#2 10,20 04,22