Hangi gündeyiz?
Saat kaç?Yine kendimi kaybettikten sonra zar zor kendimi toparladığım bir gündeyiz işte. Ne önemi var hangi gün olduğunun?
Saat mi? Kaç olsun istersin, gecenin üçü mü?
Hayır, sevmem geceleri. Karanlık olur, göremem hiçbir şeyi. Öğlen on iki mi?
Hayır hayır. Güneşin en tepede olduğu zaman, çok sıcak olur şimdi. Gerçi benim yeni güne doğan güneşim mi var sanki?
Sabahın altısı olsun. Serin balkonda ayaklarım, ellerim buz tutana kadar beklerim. Gökte birbirinden ayrılmadan uçan kuşları izlerim. Birkaç dakikalığına huzur bulur bedenim.Birkaç dakikanın ne önemi var?
Öyle deme Hwang, o birkaç dakikaya çok muhtaç bedenin. Biraz huzura, biraz huzurlu uykuya...
Kapı çalıyor.
Sokaktaki aptal çocuklardır. Endişelenmeye gerek yok. Gözlerimi çalan kapıdan çekip mutfağa ilerliyorum. Bir bardak soğuk su içiyorum kendime gelmek için.
Kapı çalmaya devam ediyor.
Bu da kim şimdi? Gelenim gidenim olmaz benim. Geliyorsa da tek bir sebebi vardır.
Seni öldürecekler.
Titremelerim başlarken, kapının ardından tanıdık sesi duyuyorum.
"Hyunjin? Ayakkabıların dışarıda, evde olduğunu biliyorum. Lütfen aç kapıyı."
Seni takip etmiş. Evini biliyor.
Cevap vermiyorum. Birkaç dakikanın ardından tekrar konuşuyor.
"Pekâlâ Hyunjin, sana sevdiğin kahveden getirdim. Kapının önüne bırakıyorum. Ben gittikten sonra alabilirsin."
Kapıya yaklaşıyorum.
Boğazımı temizliyorum."Neden geldin?"
Tekrar kapıya yaklaştığını hissediyorum. Hatta bir elini kapının kenarına yaslıyor. Belki başını da kapıya yaslamış olabilir.
"Sadece, seni görmek istedim. Son görüşmemizde iyi değildin."
Yutkunuyorum.
"Bir daha gelme."
Bir sessizlik oluyor. Sonra uzaklaşan adım seslerini duyuyorum.
Gitti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
save me from myself | hyunin
Fanfiction"benden geriye bir tek bu içi is karası sayfalar kalacak, onları da yakacaklar. yaksınlar."