🔱
Odanın kapısının açıldığını duyduğumda yavaşça gözlerimi araladım. Koridordan gelen ışık odanın içini aydınlattı. Gelen kişinin yüzünü göremesem de cüssesinden Adras olduğunu anlamıştım
"Adras?" dedim çatallı sesimle sorarcasına. "Benim." diye cevap verdi. Yerimde doğrulurken sırtımdaki dövmelerin yandığını hissettim. Ama sabahki kadar acı verici değildi. Buna dayanabilirdim.
"Ne oldu?" diye sordum bu sefer. "Uzun süredir uyuyorsun. Seni merak ettim." dediğinde sesindeki endişe meraktan fazlası olduğunu söylüyordu. "Sadece merak mı?" diye sordum şüpheci bir şekilde. Sonrasında ise üstümdeki örtüyü atıp bacaklarımı yataktan aşağı sarkıttım.
"Nasıl hissediyorsun?" diye sordu. Boğazımın kuruduğunu hissedip yutkundum.
Nasıl mı hissediyordum?
"Güçsüz."
Güçsüzden daha fazlasıydı aslında. Doğduğumdan beri içimde var olan bir şeyi kaybetmiş gibi hissediyordum. Bir yanım eksikti. Evet, doğru kelime buydu. Eksik.
"Canın acıyor mu?" diye sordu bu sefer. "İlk zamanki kadar değil." diye cevap verdim. "Katlanabileceğim bir acı. Sadece güçlerimi elimden aldılar. Kaslarımı değil."
Adras'ın yüzündeki ifade değişti ve gözlerini benden kaçırdı. "Adras?" diye sordum bu hareketine karşılık. "Bana söylemek istediğin bir şey mi var?"
Gözleri kolumdaki altın kayışa kaydı. Bunu yapmasıyla ben de koluma baktım. Kayışın sardığı yer kızarmıştı. Oraya dokunduğumda ise canımın acımasıyla kolumu geri çektim.
Adras tekrardan sorumu görmezden geldi ve "Sahile gitmek ister misin? Orada toplanacağız." dedi. Başımı aşağı yukarı salladıktan sonra "Üstümü değiştireyim." dedim ve yataktan kalktım. Aniden gözlerim kararınca yanındaki komodine tutundum. Adras beni tutmak istercesine ayağa kalktı ama "İyiyim. Gözüm karardı bir an. Aşağıda bekle beni." dedim ve gardıropuma doğru yürüdüm.
Adras odadan çıktıktan sonra kapıyı kapattı. Komodinin üzerindeki gece lambasını açtıktan sonra turuncu ışık odaya yayılırken gardırobun kapağını açtım. Kıyafetler önüme serilirken rahat olmak amacıyla bir eşofman bir atlet ve hırka aldım. Sırtımdaki ve kolumdaki ağrıdan dolayı yavaşça kıyafetleri üzerime geçirdikten sonra spor ayakkabılarımı da giyerek aşağı indim. Adras Penny ile birlikte aşağıda beni bekliyordu.
Penny beni gördükten sonra gülümseyerek "Nasıl hissediyorsun?" diye sordu. Gülümsemesine daha soluk bir gülümse ile cevap verip "Farklı." dedim. Sonrasında "Olina nerede?" diye sordum. Adras "Milo ile gitti o. " diye cevap verdi.
Dışarı çıktıktan sonra ilk fark ettiğim şey etraftaki kalabalık oldu. Bir çok insan göz ucuyla bana bakarak önümden geçti. Bana baktıklarını benden gizlemiyorlardı bile. Artık benden korkmuyorlardı. Bu niye canımı sıkmıştı.
Duyduğum tiz sesle beraber yukarıya baktım. Mávros ve Kaspía üzerimizden uçarak geçtikten sonra birkaç kişinin de olduğu eğitim alanına indiler.
İnsanlar onlardan uzaklaştıkça ben onlara daha çok yaklaştım. Adras ve Penny arkamdan geliyordu. Adras eğitim alanının çimli yüzeyine basmamla kolumdan tuttu. Ona baktıktan sonra "Bunun doğru bir fikir olduğuna emin misin?" diye sordu. Ona anlamayan gözlerle baktığımda Penny "Artık bize zarar verdikleri kadar sana da zarar verebilirler." diyerek konuya açıklık getirdi.
Ateşlerinden bahsediyorlardı. Artık ateş beni de yakabilirdi. Sadece onların ateşi değil Adras'ın, Penny'nin hatta birazdan sahilde yakacağımız kamp ateşinin bile ateşi bana zarar verebilirdi.
![](https://img.wattpad.com/cover/101535890-288-k877809.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMÜN TANRIÇASI
Viễn tưởngÖlümün Tanrısı Hades, Zeus ve Demeter'in kızı Persephone'a aşık oldu. Onu yeraltına mahkûm etti. Ve ona zorla sahip oldu. Zeus, Persephone'u yeraltından birşeyi bilmeden kurtardı. Zeus, kızının Hades'in çocuğuna hamile olduğunu bilmiyordu. Ne zama...