Chapter 7: The Arch

1.4K 217 14
                                    

"Ne izliyorsun?"

"Hiç, hiçbir şey, ne izleyeceğim?" Beomgyu önünde durduğu cama sırtını dönüp panikle en büyük ağabeyine cevap verdiğinde Yeonjun kardeşine şüpheyle baktı.

"O çocuk yüzünden kava edersneiz ikinizi de kum saatine hapsederim." Beomgyu gözlerini kaçırırken omuzların düşürdü.

"Ağabeyimin ondan hoşlanması sinirimi bozuyor."

"Bir haftadır tanıyorsunuz, bir. Cidden saçmaloyorsunuz Beom." Yeonjun küçük kardeşini azarlarken Beomgyu surat astı. "Ama şuna bak, ne kadar da havalı duruyor nasıl hoşuma gitmesin!"

"Kimsen bahsediyorsunuz?" Soobin sınıfa girip kardeşlerinin hararetli bir şey tartışmasına merakla baktı.

"Şey..." Soobin kaşlarını çattı. "Ney?"

"Hiç, sanırım, gitmem gerekiyor. Profesör Hwasa'yla görüşecektim. Sonra görüşürüz ağabey." Beomgyu sınıftan kaçarken Soobin ağabeyine döndü. "Nesi var bunun?"

"Bilmem, bir değişik. Neyse, ben de kaçtım." Yeonjun kardeşinin omzuna patpatlayıp oradan ayrışırken Soobin göz devirip ellerini mermere yasladı ve dışarıda ok kullanan Taehyun'u izlemeye koydu.

Taehyun elindeki yayı iyice gerip, tek gözünü kapatarak yarım vücut desteğiyle beraber dimdik dururken, Hongjoong arkasında durup onu yönlendiriyordu.

Taehyun elindeki oku bıraktığında az önce on ikiden vurduğu oku yarıp iki yana düşürerek tam on ikiye yerleşmişti. "Çüş, bir miktar, aşık oldum galiba." Hongjoong arkadaşının arkasında beklerken gülüyordu. Eski bir büyücü olarak silah kullanmak ona göre değildi, büyü kalkanı ve söylediği kelimelerdi onun savaş ekipmanları. Haliyle gözüne havalı gelmişti bu ok kullanma işi.

Taehyun gülerek omzundaki deri sadaktan bir ok daha alıp attığında önüne geçen Jeongin'i durduramamıştı.

Ok, Jeongin'in omzunu sıyırarak geçtiğinde Taehyun elindeki yayı yere bırakıp koşarak arkadaşının yanına geldi ve elini omzuna bastırdı. "Özür dilerim, göremedim seni."

"Sorun değil, ben geçerken sen çoktan bırakmıştın." Taehyun bileğine sardığı bandanayı çıkarıp Jeongin'in kolunu sıkıca sardığında Jeongin hafifçe inlemişti. "Ah, acıdı."

"Jeongin'e rağmen ok hedefi on ikiden vurdu, yok artık." Hongjoong hayretle yanlarına ulaştıktan sonra Felix, Chris ve Jisung yanlarına yaklaşmıştı. "Neler oluyor?"

"Jeongin'i yaraladım. Revire gitseniz iyi olur."

"Sabahki kahvaltıdan sonra Şifacı Jisoo zehirlenen öğrencilerle ilgileniyor. Derslere iki gün ara verilecekmiş, çok fazla öğrenci bozulmuş eti yemiş." Chris kanlanan bandanaya baktı. "Durum o kadar ciddi yani. Ne yapsak ki?"

"Yardım edebilirim. Tabii bir çıkarım olursa." Minho'nun sesini duyduklarında Jeongin göz devirdi. "Hayır, ihtiyacım yok çıkarlı yardıma."

"Ne istiyorsun ki?" Jisung merakla sorduğunda Minho omuz silkti. "Öğleden sonra güzel bir pikniğe hayır demezdim. Salonda yemekten sıkıldım." Jisung ofladı.

"Sung, önemli değil. Dünyadaki gibi pansuman edebiliriz."

"Hangi malzemelerle? Burada geldiğin yerdeki şeyler yok, büyü var." Minho alay ettiğinde Jeongin tam ona nasıl yapacağını soracaktı ki, ejderhanın ateşi olduğun hatırladı. "Ee, piknik mi acıdan sürünen Jeongin mi?" Minho yinelediğinde, Jeongin'e konuşacak fırsat bile bırakmadan konuştu Jisung.

"Lanet olsun, tamam, yaparız piknik." Minho çocuğun tişörtünü sıyırıp elini oraya koyarak birkaç şey fısıldadı. Jeongin kolunun yandığını hissetmişti. Minho elini çektiğinde izi bile kalmayan yarasına baktı. "Çok havalıydı." Mırıldanmış ve geri çekilip Taehyun'un arkasına geçmişti. Minho'dan bir miktar korkuyordu.

Twilight || SKZ¡ TXT¡ ATEEZ¡Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin