Lanetli bir gündü.
Gökyüzü griye boyanmış, çiseleyen yağmur usulca saçlarımı okşuyordu. Islanmayı sevmezdim. Yağmuru da öyle. Belki de bu yüzden böyle günleri lanetli gün diye adlandırıyordum.
Ya da tek sebep o değildi. Yağmurlu bir günde annem tarafından terk edilmiş olmamdı. Öyle ya şimdi de her zaman yaptığım gibi ıslanmayı sevmediğimi bahane ederek üzüntümün üstünü bu şekilde örtmeye çalışıyordum. Ne zaman büyüyecektim ben? Annem bana en son miniğim dediği günden beri hep çocuk kalmıştım. Hayır, aslında öyle kalmak istemiştim. On dokuz yaşında olabilirdim ama ben hep annemin miniği olarak kalacaktım. Miniciktim ben, kırılgandım. Bunu kimseye belli etmemeye çalışsam da öyleydim. Hep bir şekilde kendimi korur, kırılgan yanımı kimseye göstermezdim. İki kişi hariç;
Canip ve Umur. Benim çocukluk arkadaşlarım. En yakınlarım, sırdaşlarım, yüzümdeki gülüşün sebepleri. Kısacası iki büyük şansım.
Canip; sevecen, çapkın, neşeli ve çocuk ruhlu bir yapıya sahipken, Umur; tam tersi çoğu zaman negatif düşünceli, sinirli ve olgun biridir. Onlar zıt karakter gibi görünseler de aynı acıyı tadarak büyümüş olan iki dosttu aynı zamanda. Aralarına sonradan katılsam da benim acımın da onlarınki gibi olması bizi birbirine bağlamış, sonsuz bir arkadaşlığa doğru itmişti.
Hepimizin hikayesi vardı.
Benimki yağmurlu günde başlamıştı. Hayır, Hayır. Lanetli bir günde... Hep böyle diyordum değil mi?
Düşünceler zihnimi kurcalarken hikayemin nasıl devam edeceğini merak ediyordum. Büyüyecek miydim artık? Kırılgan yanımı gösterebileceğim üçüncü bir kişiyle tanışacak mıydım? Daha da önemlisi evde huzurumu kaçıran o çatlaktan kurtulacak mıydım?
Ben, Lila Erez'dim. Hikayem nasıl yön bulursa bulsun hep dik başlı ve cesur bir şekilde yoluma devam edecektim. Şimdi olduğu gibi. Her zaman olduğu gibi...
"Lila, şu adam nasıl sence?" Yağmur yavaş yavaş hızlanırken daha fazla dışarıda bekleyemeyeceğim için Canip ve Umur gibi arabaya oturdum ve Canip'in gösterdiği zengin görünümlü adama baktım. "Fazla yaşlı."
Canip cevabımı beğenmemiş gibi sesli bir nefes bıraktıktan sonra "Adamla birlikte olacak değilsin Lila. Bu yüzden yaşı önemli değil, önemli olan cüzdanının kalınlığı. Ve bu adamın cüzdanı epey kalın görünüyor." dedi. Umur onun söylediği şeye sinirlenmiş gibiydi. "Canip saçmalamayı kes! Lila zaten bizim için bu işi yapıyor. Bırak da istediği kişiyi seçsin."
Umur'un sözü üzerine arkada oturan Canip'e baktım. "İhtiyar hinler oltaya düşmüyor, bu yüzden gençleri seçiyorum. Geçen sefer başımıza ne geldiğini unuttu mu? Adam uyanık çıktı. Senin yüzünden az kalsın faka basıyorduk."
"Haklısın galiba. Neyse sen bildiğini yap, zaten benden iyi fikir çıkmaz biliyorsun. Beni dinleyince hep bir şey oluyor." deyip güldü. Gülüşüne ortak olurken önüme bakıp oltaya düşecek başka bir adam aradım.
Kısa sürede bir adam bulmayı başarınca "İşte yeni yemimiz!" diyerek onlara bulduğum adamı işaret ettim. Uzun boylu, zayıf bir adamdı. İkisi de oraya bakarken kendimi işime hazırlamaya çalışıyordum "Bana şans dileyin. "Canip kıkırdadı "Gerek yok ki, şans zaten yanında."
Başımı sürücü koltuğunda oturan Umur'a çevirince Canip'i onaylayıp Umur'un çok sevdiğim kıvırcık saçlarını karıştırdım. "Evet, Şans yanımda." Umur'un çatık kaşları yaptığım şeyle düzelirken tebessüm etti "Hep yanında olacak."
"Hı, aynen aynen hep yanında olacak. Hadi bu lafları geçin de işimize bakalım artık." dedi Canip bıkkınca. Daha fazla sabır edemiyor gibi bir hali vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANKU BADİ
FantasiaÇocukluğunu iki dostuyla geçirerek büyümüş olan Lila, o akşam arkadaşının çalıştığı hastanenin morg bölümünde yalnız kalmıştı. Başına geleceklerden bihaber oturmuş cesetlerin bekçiliğini yaparken, bir ölünün canlanmasıyla neye uğradığını şaşırır. G...